04 Ekim 2017 01:00

Eşref saatinden biyolojik saate insan

Eşref saatinden biyolojik saate insan

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsandan tek hücrelilere tüm canlılar ve hatta her bir hücremiz adeta içlerinde ayrı ayrı saat barındırır. Buna biyolojik saat diyoruz. Tüm saatler gibi biyolojik saat de ritim esasına dayanır. İşte bu yüzden insandaki biyolojik saat “sirkadien ritim” olarak da anılagelmiştir. İnsan bedeninin ritme dair izdüşümlerini izlemek için elbette sağlıkçı olmaya gerek yok. Misal el bileği vb periferik artere dokunarak bir dakikalığına hissettiğimiz atıma nabız deriz. Bu bir ritimdir. Yine birim zamanda kalp atımı, göz kapağı kapanıp açılma sayısı, soluk akıp verme ritmiktir ve biyolojik saatimize dair önemli ipuçları verirler. 

Bu yılki Nobel Tıp Ödülleri hafta içinde işte bu konuya dair uzun soluklu çalışmaları olan üç araştırmacıya verilmiş oldu: ABD’den bilim insanları Jeffrey C. Hall, Michael Rosbash ve Michael W. Young Nobel Tıp Ödülü’nü paylaşmış oldular. Ödülü getiren bilimsel arka plan insan vücudundaki biyolojik saatin moleküler düzeyde aydınlatılmaya çalışılmasına dayanıyor. Aynı zamanda “moleküler saatin tüm hayvanlar aleminde nasıl çalıştığını” da göstermiş oldular.

“Ben saat kullanmıyorum, istediğim saatte uyanabiliyorum” diyen bir tanıdığınız illa ki olmuştur. Uyku ve uyanıklık halimizden davranışlarımıza, vücut fonksiyonlarımızdan ruh halimize varoluşumuz biyolojik saatimizce şekle şemale sokulur. Matruşka misali genel biyolojik saatimizin yanı sıra her bir sistem, organ, hücrenin ayrı bir biyolojik saati daha var. Vücudumuzdaki farklı hormonların salınım zaman ve miktarı, gün içi vücut ısımızdaki farklar, kalp atım ve solunum sayısındaki değişiklikler; hasılı metabolizmamız bu sirkadiyen ritme yani her birimizde farklılıklar gösteren biyolojik saatimize bağlıdır.

İnternet çağını yaşıyoruz. Üstelik televizyonlar hayatlarımızın önemli bir dilimini hapsetmiş durumda. Neoliberalizmin kıskacında insan giderek metalaştırılırken piyasacı sağlık ortamının izdüşümü olarak sağlık programları revaçta. İşte bu yüzden “Sabah saatlerinde kalp krizinin daha sık görüldüğü”, “gece ışıkları açık bırakıp uyuyan kadınlarda meme kanserinin daha sık görüldüğü”, “sonbaharda mide ülserlerinin daha sık kanama ile karşımıza çıktığı” vb cümlelere halkımızın ekseriyeti aşina. 

Biyolojik saat vücudumuzda gece ve gündüze ve hatta mevsimlere dair öyle bir netlikte uyum / ayar sağlıyor ki bunun bozulması karşımıza hastalık olarak çıkabiliyor. Uyurken kalp ve akciğerler hariç neredeyse tüm sistemlerimiz adeta uyku moduna / otomatiğe alınır. Vücudumuz gecenin istirahatinden gündüzün koşturmacasına bazı hormonları sabah daha yoğun salarak hazırlanır. 

Hasılı bu iç biyolojik saatlerimizin organizmalarımızın günün doğal ritmine uyum sağlamasına yardımcı olduğunu çok uzun zamandır bilmemize karşın moleküler / genetik düzeyde tam izah edilemiyordu. Bu yılki Nobel Tıp Ödülü’nü alan bilim insanları ve onların öncülleri biyolojik ritmi ayarlayan geni bulmakla kalmayıp moleküler düzeyde de izah etmiş oldular.

Her saat gibi biyolojik saat de bozulabilir elbet. Amerika veya Uzak Doğu’ya ülkemizden gidip dönenlerde gece gündüz farkından dolayı oluşan sarsıntıyı çevrenizden izlemiş olabilirsiniz. Sonradan kişi toparlansa da özünde geçici bir biyolojik saat yitimimidir “jet lug”. Kimi zaman da biyolojik saatimizin ritmini bozan etmenler daha uzun soluklu oluyor. İşte asıl problem burada başlıyor; gelsin şeker hastalığı gelsin kanser, gelsin kalp hastalığı...

Geçmiş yıllarda bu köşede bir yazımda şeker hastalarına dair “metabolik hafıza” konusunu işlemiştim. Şimdi bir kez daha kanıtlanmış oldu ki; başta şeker hastalığı olmak üzere diğer kronik hastalıklarda hastalığın erken dönemlerinde aksatılmış tedavi bir hafızaya dönüşerek ileriki yıllarda ne yaparsak yapalım nafile dedirtecek bir olumsuzluğa yol açıyor. 

Saatlerin tarihine kısa bir yolculuk yaparsak eğer salt yakın geleceği göstermediklerini geçmiş olanı da tanımladıklarını hissederiz. Ateş saati, kum saati, güneş saati, su saati, dijital saati ve nihayet biyolojik saati buldu insan. Diğer saatlerden farkı “Saatleri Ayarlama Enstitüsüne” ihtiyaç duymaması! 

Bir de eskilerin çokça kullandığı eşref saati var, değil mi! Sözlük anlamı “bir işin yoluna girmesi için en elverişli zaman veya bir işi yapacak kimsenin güçlük çıkarmadığı zaman” olarak bilinir. Kimi zaman sohbetlerde “Beklediği bir eşref saati mi var? ” diye geçer. Yine “ eşref saati gelmek” bir diğer deyim. Yine eskiler “bir eşref saati bir de eşek saati vardır insanın” derlerdi; hatırlar mısınız?

Denebilir ki eski kuşakların diline düşen gerçekliği bilim insanları “biyolojik saat” ile usa çıkarmış oldu. Sağlıcakla kalın ve siz siz olun biyolojik saatinizi otoriter / faşizan sistemlerin bozmasına izin vermeyin. Hatırlanacağı üzere “sağlık salt bedensel ve ruhsal iyilik hali olmayıp, aynı zamanda sosyal ve siyasal iyilik halidir.” Yani sosyal ve siyasal iyilik halinde gelişen bir kötülük biyolojik saatlerimizi de bozabilir.

Hoşça kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...