03 Eylül 2017 01:00

'Prangalı meseleler' meselesi (5)

'Prangalı meseleler' meselesi (5)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Gerek kişisel, gerekse “vatandaş” kimliğimizle hepimizi yakından ilgilendiren ülkemizin çeşitli “meseleler”i nedense bir türlü bitmediği gibi, tam aksine tıpkı lastik gibi uzayıp gidiyor...
Ben özüm de yaklaşık çeyrek asırdan beri kendimce önemli bulduğum “meseleler” zincirinden dem vurup, aynı zamanda da içine saplandığımız bu meseleler bataklığından acaba nasıl kurtulabiliriz diyerek akıl dağıtıp, kafa ütülüyorum!
Mesela pireye kızıp yorganımızı yaktığımızda o an için canımızı sıkan bu meseleyi hallettiğimizi düşünüp bir bakıma sanki rahata kavuşurken, diğer yandan da “Öfkeyle kalkan zararla oturur” deyimini kulaklarımıza küpe misali asan atalarımızın bu baptaki uyarılarını hatırlayıp geriye dönüp baktığımızda, pirenin belki de çoktan uçup gittiğini, buna mukabil yorgansız kaldığımızı görünce, bu kez de sinirimizden küplere biniyoruz ama iş işten geçmiş oluyor...
Yine mesela pireyi deve yapmakla meselelerimizi bertaraf edemediğimiz gibi, keza “Deve büyüktür ama kulakları neden küçüktür” diye durduk yere burnumuzu tövbe tövbe Tanrı’nın işine karıştırdığımızda, içine saplanıp kaldığımız sorunlarımızı zaten çözemezken, üstüne üstlük bir de gereksiz yere günah işleyip, hatta farkında olmadan cehenneme doğru kapı aralıyoruz!
Öyle ya da böyle... şu veya bu tarz yaşam tarzımızla içine tıklım tıkış doluştuğumuz bu gezegende hemen hepimiz irili ufaklı bir sürü meselelerimizle bir taraftan cebelleşirken, öte yandan da zaman tünelinde “üç günlük ömür” boyunca bagajımızda ister istemez biriktirdiğimiz sorunlarımızı yüklenip eninde sonunda “meçhul”e doğru yelken açıyoruz...
Sonra?..
Sonra... karnı doysa da, gözü asla doymayan birer “ihtiras” mahkumları kesilip, böylece ayaklarımızda bir nevi prangaya dönüşen meselelerimizden kurtulmak için çalmadık kapı, girilmeyen baca bırakmazken, aslında yamuk ekseni etrafında niçin ha babam de babam döndüğünü kendisinin de oldum olası zaten bilmediği bu “yalan dünya”nın yanı sıra, keza bizler de Tanrı’nın “naçiz” kulları olarak aynı minvalde sanki birer rüzgargülü gibi dur durak demeden döne döne sorunlarımıza “sözde” çözüm arıyoruz ama bu bapta duvara toslayıp, dolayısıyla çözümden yana yeterince nasibimizi alamadığımızda, her musibetin altında yuva kurmuş, her türlü kötülüğün kaynağı olan “şeytan”ları taşlayıp, bu yolla meselelerimizi başımızdan defetmeye çalışıyoruz!
Olmuyor... Şeytan taşlamakla meselelerimiz çözülmüyor; çözülmüyor çünkü şeytana külahını ters giydirebilecek kadar “şeytansı” zekalarımızın yanında şeytanların esamesi bile okunmazken, öte taraftan her türlü mesele karşısında çözümü sadece “nalıncı keseri” gibi kendimizden yana yontan bu “fıtrat”ımız, aslında tüm meselelerimizin mucidi!
Yani?..
Yani özüme kalırsa, sorunlarımızın temelinde yatan; egoizmin, bencilliğin doruğuna her geçen günün ardından biraz daha tırmanan bu “ben merkezli” duygularımıza gem vuramadığımız müddetçe meselelerimizden biri daha bitmeden, ardı sıra diğerleri anında kuyruğa giriyor...
Vee bu zihniyet doğrultusunda attığımız her adımla birlikte ayaklarımızdaki prangaların ağırlığını ister istemez daha çok hissettikçe, belki de çaresizlik içinde aynı nakaratı daha yıllar yılı aynı minvalde sanki tekrarlayıp duracak mıyız, kim bilir Kirvem!
“Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...