31 Ağustos 2017 01:00

Sürgün, mağduriyet ve zulme karşı mücadele!

Sürgün, mağduriyet ve zulme karşı mücadele!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün gazetemiz manşetten duyurdu: Diyarbakır’da 264, Elazığ’da 72, Antep’te 51, Van’da 51, Urfa’da 367, Mardin’de 120, Dersim’de 62 Eğitim Sen üyesi öğretmen sürgün edildi! Eğitim Sen, sürgün edilen eğitimci sayısının 1000 dolayına ulaştığını belirtiyor.

Sürgün kimleri kapsıyor, ne zaman ve nasıl yapılıyor?

Sürgün geçtiğimiz yıl, KHK ile açığa alınan çeşitli KESK, Memur-Sen ve Kamu-Sen’e bağlı eğitim sendikalarına üye 11 bin dolayında eğitimciyi kapsayan “açığa alınan” eğitimciler arasından seçilmiş. Ve sürgün edilen eğitimcilerin tümü Eğitim Sen’li. En azından diğer sendikalardan üyelerinin sürgün edildiğine dair bir açıklama yok.

EĞİTİMCİ, AİLESİ VE ÖĞRENCİ MAĞDUR!

Sürgünün tarihi de çok önemli; tam da eğitim yılına başlanmasına 20 gün kala, sanki bakanlıktan eğitimciye “Kurban Bayramı hediyesi” gibi yapılıyor. Eğitimcilere; “15 gün içinde yeni görev yerlerinizde olacaksınız” deniyor!

Kuşkusuz bu durum önce eğitimciler, sonra da öğrenciler için büyük bir haksızlık; büyük bir mağduriyet!

Böylece geçen yıl bölge illerinde 11 bin dolayında öğretmeni açığa alarak eğitimi adeta askıya alan Milli Eğitim Bakanlığı, bu yıl da öğretmenleri de öğrencileri de mağdur etmeye kararlı görünüyor. 

Dahası eğitimciler, sürgüne karar veren bürokrat için sadece “kara yazı”dan ibaret görünen bir isim değil, sadece kişi değil, eşine çocuklarına bakmakla yükümlü olduğu, yakınları da olan bir aile! 

Çoğunun çocukları öğrenci, eşleri de yıllardır ikamet ettiği ama şimdi sürgün edildiği kentte bir işte çalışıyor, çalışmak da zorunda. Bu yüzden de MEB bir öğretmeni bir ilden başka ile gönderirken, sadece eğitimciyi değil çocuklarını, eşlerini de sürgüne gönderiyor; aileleri parçalıyor!

MAĞDURİYET ZULME DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ!

Ya sürgünün zamanına ne demeli?

Bu insanlar, “atandıkları” illere ne zaman gidecek, ne zaman ev bulacak, ne zaman evini taşıyacak, ne zaman yerleşecek; çocuklarını yeni okullara ne zaman kaydettirecek?

Bunlar hiç düşünülmemiş gibi bir tarih, bu sürgünlerin tarihi!

Düşünülmemiş olabilir mi? 

Bu listeleri hazırlayanlar da eğitimciler ve devlet memurları olduklarına göre, her halde bütün bunları, hatta daha fazlasını bile düşünmüşlerdir.

Olup bitene ve oldurup bitirenlere bakıldığında, daha büyük ve korkunç olanın, bu sürgünün bilerek böyle bir tarihe sıkıştırılmış olma ihtimali; sürgünün bir mağduriyetten öte bir zulme dönüştürülmek amacıyla yapılmasıdır!

Tabii bir de sürgüne, siyasal konjonktür eklemek gerekecek. 

Ülkenin içinden geçtiği siyasi iklim, sürgünlerin yapıldığı iller dikkate alındığında, bu illerde sürgün eğitimcilerin “terörist olarak” karşılanacağından şüphe etmek için aşırı iyimser olmak gerekir. Ki, bu tepkiler sadece “duygu” sınırında da kalmayacak, yerel gerici güçlerin provokasyonları, oyunları, tehdit ve karalamalarıyla da eğitimciler için hayat çekilmez hale getirilmek istenecektir.

TEK YOL VAR: MÜCADELE!

Peki bütün bunlar karşısında yakınmak, istifa, ya da çeşitli yöntemlerle “Görünmez olmak” bir çözüm müdür?

Elbette değil. Bunu en iyi sürgüne gönderilen eğitimciler yaşadıklarıyla biliyor.

Bu yüzden; sürgünlere, açığa almalara, ihraçlara, ülkenin KHK’lerle bir cehenneme dönüştürülmesine karşı mücadele, bu mağduriyetlere, baskılara, zulme son vermenin tek yolu olarak kalmaktadır. 

Sürgünün üyelerini hedef alması nedeniyle de en başta da Eğitim Sen’in ve KESK’in bu mücadelenin başına geçmesi önemlidir ve belirleyicidir. 

Diğer konfederasyonlara bağlı sendikaların sürgünlere hiçbir tepki göstermemesi, KESK ve Eğitim Sen’in rolünün önemini artırmaktadır. Burada esas olan da mücadele hattını; “Sürgüne, açığa almaya, ihraçlara hayır” çizgisinden hareketle tüm kamu emekçilerinin desteğini alacak, sendika üyesi olup olmamasına bakmadan tüm kamu emekçilerine hitap eden bir mücadelenin örgütlenmesi, bunun kamu emekçilerinin gündeminin ön sırasına alınmasıdır. 

Geçmişte bunun nasıl yapılacağı ve nasıl yapılamayacağı hakkında çok sayıda örnek yaşayan kamu emekçileri doğru bir hatta ilerlerse, kendilerine boyun eğdirmeyi amaçlayan politikalara karşı mücadeleden başarıyla çıkacaklarından şüphe etmek için bir neden yoktur.

(*) Sürgün listelerinin illerden okul müdürlükleri, milli eğitim  müdürlükleri ve valilikler tarafından hazırlandığı, MEB’e gelen listelerin yarı yarıya, hatta üçte iki oranında azaltılarak onaylandığı belirtiliyor. Bu da yerellerde kamu emekçileri arasındaki kutuplaşmanın nerelere vardığını göstermesi bakımından ayrıca önem taşıyor.


EGEMENLERİN SÜRGÜN SİYASETİ

Sürgün bizde, Osmanlı Sultanı’nın mutlak iktidarına karşı başkaldıranları sindirmek, boyun eğdirmek için uygulanan bir yöntemdir. Padişahın mutlak iradesini ve uygulamalarını eleştiren aydınlar, gazeteciler, muhalif görülen paşalar; ya bir uzak vilayete “atanarak” ya da doğrudan, cezalı olarak iskana zorlanmaları sürgünün biçimleri olarak uygulanmıştır. 

Libya’nın Fizan kenti, payitahttan uzak bir diyar olarak bu tür sürgünlerde ünlenen bir yerdir. Öyle ki, “Bir daha gelmeyecek olanlar” ya da “Çok uzağa gitti” demek için “Fizan’a gitti” demek zamanla bir deyime dönüşmüştür. 

Cumhuriyette sürgün, kuruluş yıllarında Hilafetçi bir grup Osmanlı taraftarının sınır dışı edilmesi biçiminde tezahür etmişse de 

(Burada elbette mübadele sürgüleri, ya da isyancı Kürt aşiretlerinin sürülmesi gibi yüz binleri kapsayan sürgünleri bir yana bırakıyoruz) sürgün kavramı literatürde değilse de resmiyette kullanılmamıştır.

Sürgün, çok partili dönemlerde ise iktidarın eğitimciler başta olmak üzere bürokrasiyi hizaya getirmek için kullandığı bir “Demokles Kılıcı” olmuştur.

“Fakir Baykurt’un “10’uncu Köy”ü ve dönemin eğitimci kökenli yazarlarının eserlerindeki başlıca konu, iktidara muhalif eğitimcilerin sürgün hikayeleridir.

Ama KHK’lerin yarattığı baskı ortamında ortaya çıkan bu son sürgün, son yılların en kitlesel sürgünü olarak ortaya çıkmıştır.

Eğitim Sen yöneticilerinden Abbas Şahin, MEB’in bu son sürgün girişiminin bölge ile sınırlı olmasından da hareket ederek, 1925’te Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra çıkarılan “Şark Islahat Planı’nın maskelenmiş hali” olarak nitelendiriyor. 

Kuşkusuz ki, sürgün ve sürgünü yapanların amacı, yapıldığı konjonktür dikkate alındığında; bu sürgünün bir yanıyla kamu emekçilerinin mücadelesinin ezilmesi amacının olduğu ama öte yanıyla da bölgede bugüne kadar ana dilinde eğitim ve yerel yönetimler üstünden elde edilen kazanımların tasfiyesini amaçlayan bir operasyon olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Bu yüzden de karşı karşıya olduğumuz sürgün 1000 eğitimcinin ailesinin mağduriyeti ötesinde bölgedeki demokrasi ve özgürlük mücadelesinin direncinin kırılmasıyla doğrudan bağlantılıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...