28 Ağustos 2017 00:15

Malazgirt'te tarih 946 yıl geriye götürüldü!

Malazgirt'te tarih 946 yıl geriye götürüldü!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Malazgirt zaferinin 946. yılı Muş’un Malazgirt ilçesinde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla kutlandı.

“Anadolu’nun Fethi Malazgirt 1071 Anma Programı”na Erdoğan’la birlikte Başbakan Yıldırım, Genelkurmay Başkanı Akar ve çok sayıda bakan ile milletvekili de katıldı.

Cumhurbaşkanının katılacağı çok önceden belli olduğu için, Bilal Erdoğan’ın önderliğinde, hamasetle eskiye hayranlığın öne çıktığı etkinlikler hazırlanmıştı.
Cumhurbaşkanının konuşması da bu kapsamı açıkça ifade eder mahiyetteydi.

TÜRK VE MÜSLÜMAN OLMAYANLARA KARŞI SAVAŞLAR TARİHİ

Cumhurbaşkanı daha iki üç hafta önce, bundan böyle Malazgirt’in yıl dönümü kutlamalarının da İstanbul’un fethi, Çanakkale (bunlara son yıllarda Sarıkamış, Kutul Amara eklendi) gibi her yıl törenlerle kutlanacağını açıklayarak, bu yılki kutlamalara özel önem verileceğini duyurmuştu.

Öyle de oldu: Görkemli kutlamalara Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması damga vurdu!

Aslında konuşmasının her paragrafının ötekiyle çelişmesini umursamayan (belki de fark etmeyen) Erdoğan, konuşmasında, “tarih anlayışını” sergiledi; daha doğrusu bugüne kadar şurada burada kıyısından köşesinden savunduğu “tarih anlayışını” daha “derli toplu” ifade etti.

Konuşmasına “Kızılelma”ya selamla başlayan Erdoğan; Türkiye’nin tarihini Malazgirt’le başlatıyor ve bu tarihi Sümer’e, Hitit’e götüren Kemalist tarih anlayışının üstünü de bir cümleyle “çizerek”, kendi “Türk-Müslüman Türkiye” tarihini, “Türk ve Müslüman Türkiye’nin Türk ve Müslüman olmayanlara karşı bir savaşlar tarihi” olarak ortaya koydu. 

Böylece Cumhurbaşkanının bu konuşmasıyla; tarihçilerin tarih disiplini içinde bir yere koyamayacağı ama herhalde giderek “yerli ve milli”lik adına uydurulan tarihler içinde “bir tarih anlayışı” olarak ders kitaplarına sokulacak (muhtemelen yeni ders kitaplarında karşımıza çıkacak) “yeni tarih anlayışı” ile karşı karşıya geldik. Ki, yakın gelecekte bu anlayışın resmi tarih anlayışı olarak ilan edilmesi sürpriz olmayacaktır. 

HALKI ‘KEFEN GİYMEYE’ ÇAĞIRAN BİR TARİH TEZİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sultan Alparslan, Sultan Kılıçaslan, Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmet Han, Abdulhamit Han, Gazi Mustafa Kemal kimlerle mücadele etmişse biz de 15 Temmuz’da onlarla mücadele ettik. Sultan Alparslan’ın Malazgirt’te giydiği kefen bu millete liderlik eden herkesin sırtında olmaya devam etmiştir. Kefen giymeye hazır mıyız?” diye halka seslenerek “tezini” ortay koymuştur. 

Cumhurbaşkanının “tarih tezi”ne göre; Malazgirt’ten beri, yani 946 yıldır, Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti aynı düşmanla savaşmaktadır. Demek ki aynı düşman, Cumhurbaşkanına göre; en sonuncusu da 15 Temmuz’da olmak üzere onlarca kez yenilmiştir. Ama aslında düşman yok olmamış (gerçekte yenilmemiş), yeniden yeniden meydana çıkmıştır. Bu yüzden, bugünün insanları da 946 yıldan beri ha bire yendiğimiz ama bir türlü kurtulamadığımız düşmana karşı, “kefenlerini giymeye hazır olmalı”dır! Bilim kurgu bir tarih anlayışı!

TARİHTEN DERS ALINMADIĞI İÇİN Mİ 946 YILDIR AYNI DÜŞMAN! 

Aynı Cumhurbaşkanı, konuşması içinde tarihi öğrenmenin önemine dikkat çekerken gerçeği itiraf ediyor; “Tarihi öğrenmeyenler onu tekrar, yeniden yaşamak zorunda kalır” diyor.

Bu cümle; tarihi tekrar yaşamamak için doğru öğrenmenin gereğine dikkat çeken, belki de Cumhurbaşkanının konuşması içindeki en önemli ve tek doğru cümleyken aynı zamanda, 946 yıldır aynı düşmanla savaşanların tarihten hiçbir şey öğrenmediklerinin de itirafı oluyor. Çünkü, eğer tarihten öğrenilmiş olsaydı, 946 yıldır aynı düşmanla savaşılmazdı! Böylece Cumhurbaşkanı kendi söylediklerine göre, tarihten bir şey öğrenmediklerini itiraf etmiş oluyor.

Dahası Cumhurbaşkanı, tarihin büyük kişileri olan sultanların, hanların da halklarını aynı düşmanla yüz yıllardır savaştırmalarını, halklarını bu beladan kurtaramamalarını da açıklayamıyor. Ama onların “kutsal” yolundan kendisinin de yürüyeceğini ilan etmekten öteye de geçmiyor.
Öyle ya eğer tarihi öğrenirsek aynı yanlışları yeniden yaşamazsak; 946 yıldır aynı düşmanı defalarca “yenmemize” karşın savaşmamızın iki anlamı olabilir. Ya biz tarihten hiçbir şey öğrenmediğimiz için ha bire aynı düşmanla savaşıp durmuşuz (ki, Cumhurbaşkanı bu tezi savunuyor) ya da tarihten ders alıyorsak bu savaşlar neyin nesi? Hele de 946 yıldır “aynı düşmanla” savaştığımız tezi, iktidarın iktidarını sürdürmek için bir dayanak olarak “dış düşman” icat etmesi olarak görülebilir. 

FETİH VE YAĞMA ÇAĞLARINA ÖZLEM KIŞKIRTILIYOR

Elbet ki, Cumhurbaşkanının konuşmasında daha vahim şeyler de var! 

Bu, “vatandaşın sırtında kefenin eksik olmaması”nı isteyen tarih anlayışı, belki “fetih” ve “yağma” dönemlerinde bir anlama sahipti ama 21. yüzyılda artık devletlerin asli görevlerinin yağma, fetih, başka ulusların sömürülmesi değil, insanların refah ve barış içinde bir insanlık toplumu olarak yaşaması olduğu, halkların arasında yayılıp egemen görüş haline geldiği bir çağda; vatandaşlarına “Kefeninizi giymeye hazır mısınız?” diyen bir tarih anlayışının hangi çağın değerlerine dayandığını bu partiye oy verenler de düşünmelidir. 

Bu yüzdendir ki, bu köşeden de çeşitli vesilelerle yazıldığı gibi; ülkeler, halklar ülkelerinin, kentlerinin “fethedilmesini” değil (Türkiye’de genellikle fetihler görkemli ve daha şatafatlı törenlerle kutlanıyor) düşman işgalinden kurtuluşunu kutlamalıdır. Onun için örneğin; İstanbul’un fethi değil Kurtuluş Savaşı sonunda İstanbul’un emperyalist işgalden kurtuluşunun kutlanması önemlidir. Yoksa yapılan, halkların birbirini boğazlamasının kutsanması, fethin, yağmanın, halklar arasındaki çatışmanın devamına çanak tutulmasıdır.

Elbette bu yaklaşım, Malazgirt için de geçerlidir. Malazgirt’in eski halklarının kovulup yerine Selçuklu boylarının yerleştirilmesinin kutlanması değil ama belki 1917 Ekim Devrimi sonrasında Rus ordusunun Malazgirt’ten çekilmesinin kutlanması daha anlamlıdır.

BARIŞ VE REFAH İÇİNDE BİR İNSANLIK TOPLUMU 

Bugün Malazgirt’in kurtuluşunun kutlanmasının ulusal bir etkinlik düzeyine getirilmesi, Sarıkamış, Kutul Amara gibi “yeni zaferlerin”, “kefen giymek için motive edici” noktaların bulunması; tarihin geriye doğru okunmasının tipik işaretidir. Malazgirt bunlara eklenerek tarihin geriye doğru okunması daha da “geriye götürülmek” istenmektedir. Bu yüzdendir ki Erdoğan-AKP yönetimi, çoktan beri; “barış, kardeşlik, refah içinde bir toplum amacı”nın yerine, “şehit olmak, hiç olmazsa gazi olmak için hazır olmayı”, “Yedi düvelle savaş içinde olmayı”, bu amaçları benimseyen “dindar nesiller yetiştirmeyi” başlıca amacı edinmiştir. Malazgirt’te sunulan tarih anlayışı bu ihtiyaçla da sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Öyle görünmektedir ki, Erdoğan’ın “tek parti tek adam rejimi”nin dayanağı olacak “dindar nesiller” için  “946 yıldır savaştayız; atalarımıza layık olmak için biz de onların başlattığı savaşı sürdürmeliyiz” diyen bir “yerli ve milli” tarih anlayışına acilen ihtiyaç vardır. 

Bugün tarihi geriye doğru okuyanlar, bu geri tarih anlayışını ülkenin “resmi tarih anlayışı” olarak okullarda okutarak, elinde kılıç sırtında kefenle yaşayan bir gençlik yetiştirmeyi amaçlıyorlar. Onun içindir ki, bu anlayışın yansımalarını giderek daha çok alana yayılmış olarak göreceğiz.  

Malazgirt’te davul zurnayla, dombra ile, mehterle, okunan salalarla ilan edilen de budur!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...