22 Ağustos 2017 23:43

‘En kötü sözleşme’nin bir mücadele dayanağı olması için...

‘En kötü sözleşme’nin bir mücadele dayanağı olması için...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kamu emekçisi sendikalarıyla Hükümet arasında, ağustos başından beri süren toplusözleşme görüşmelerinde “anlaşma” sağlandı. Taraflar dün sözleşmeyi imzaladı.

Varılan anlaşmaya göre, 3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon emeklinin maaşlarına; 2018 yılı için yüzde 4+3.5 (yıllık ortalama yüzde 5.75), 2019 yılı için ise yüzde 4+5’lik (yıllık ortalama yüzde 6.5) bir zam yapılacak.

EN KÖTÜ TOPLUSÖZLEŞME!

Önce bir düzeltme yapalım. Resmiyette bu sözleşmenin, kamu emekçisi sendikaları (konfederasyonları) ile Hükümet arasında olduğu söylense de gerçekte, durum böyle değil. Tersine bu sözleşmenin;  1 milyona yakın üyeye sahip yandaş sendika Memur-Sen ile Hükümet arasında, “Al gülüm ver gülüm” kıvamındaki ilişkiler içinde yapıldığını söylemek gerçeğe en yakın değerlendirme olacaktır.

Bu yüzden de elbette ki, sonuçları 3 milyon kamu emekçisini ilgilendiren bu sözleşme için; “kamu emekçileri alanında bugüne kadar yapılan toplu görüşme ve toplusözleşmelerin en kötüsü”dür demek yanlış olmaz!

Çünkü yaz aylarında bile resmi enflasyonun “çift haneli” olmaya devam ettiği bir ortamda kamu emekçilerinin maaşlarına yapılan yıllık ortalama zam yüzde 5.75’tir! Ki, Hükümetin 2018’deki beklenen enflasyon hedefi bile yüzde 7-8’dir!

Elbette sözleşmeye göre, eğer zam enflasyonun altında kalırsa, aradaki enflasyon farkı da kamu emekçisine ödenecektir!

Tabii emekçilerin enflasyonunun resmi enflasyonun iki katı dolayında olduğu ve “büyüme”den kamu emekçisine bir pay verilmesi hiç akla getirilmeden!

TOPLUSÖZLEŞMEYİ ETKİLEYEN NEDENLER

Bu “en kötü toplusözleşme”nin elbette bir tek nedeni yoktur.

Bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
-Hükümetin, OHAL’i kullanarak 100 binden fazla kamu emekçisini ihraç ederek, on binlercesini açığa alarak, kamu emekçilerini korkuyla kuşatarak, onları önemli ölçüde sindirmesi,
-Kamu emekçilerin çoğunluğunun Memur-Sen’e geçirilmesi ve Memur-Sen karşısındaki sendikal konfederasyonların güçsüzleştirilmesi,
-Kamu emekçilerinin son yıllarda sendikaların kuruluşundaki en önemli talep olan, “grevli toplu sözleşmeli sendikal hak” talebini unutup, görüntüde bir sözleşme hakkını yeterli gören bir çizgiye çekilmesi,
-Kamu emekçileri sendikalarının (özellikle KESK’e bağlı sendikaların) kuruluşunda başlıca dinamizm olan kamu emekçisi kitlelerin talepleri etrafında birleşip mücadele etme çizgisinin dışına çıkmaları, merkezi kimi mitingler ve giderek en öndeki kadroların eylemine indirgenmiş olması,
-Masada yer alma hakkı olan Kamu-Sen’in ve KESK’in bu dönemde önceki dönemlerdeki kadar bile Memur-Sen ve Hükümet karşısında etkili olamamaları (KESK masaya bile oturamamıştır!)

Dolayısıyla gelinen süreç, toplusözleşme görüşmelerini giderek daha çok ve daha kötü bir “orta oyunu”na dönüştürmüştür.

DAHA İYİ BİR SÖZLEŞME MÜMKÜN MÜYDÜ?

Elbette ki OHAL’in domine ettiği ve sendikal mücadeleye egemen olan zaafların da katkı yaptığı ağır koşullarda da daha iyi bir sözleşme yapılabilirdi.

Çünkü, talep edilen maaş zammı ve tüm kamu emekçilerini ilgilendiren öteki taleplerle ilgili Kamu- Sen, KESK ve öteki konfederasyonlar ortak bir mücadele cephesi oluşturabilseydi; ne masaya Hükümet 3+3’le gelebilir ne de Memur-Sen bu sözleşmenin altına imza atmaya cesaret edebilirdi!

Çünkü, böyle bir mücadele cephesi daha iyi bir mücadele için önemliydi ve “Ne kadar mücadele o kadar kazanım” denklemi dün olduğu gibi bugün de geçerli olmaya devam etmektedir.

Nitekim bugünkü olumsuz koşulların bir boyutunda OHAL’i kullanarak Hükümetin kamu emekçisi alanını hallaç pamuğu gibi atması varsa bu saldırının başarısının arkasında da önemli ölçüde de Memur- Sen’in tam bir “yandaş sendika merkezi” statüsüne geçmesinin payı vardır: Yanı sıra Memur-Sen dışındaki konfederasyonların da ortak bir mücadele çizisinde birleşmemesi vardır. Öyle ki önceki yıllarda sözleşme masasındaki en aktif sendika olan KESK bu dönemde toplantı masasına oturmayarak, üç ay önce yapması gereken “Tüm konfederasyonlar ortak mücadele etmeli” çağrısını önceki gün yapmıştır. Bu gecikmiş çağrı sendikal cephenin içinde bulunduğu handikapı da yansıtmıştır!

HAKLARIN SAVUNULMASI İÇİN MÜCADELE  

OHAL baskısı ve sendikalar cephesindeki kargaşa, toplusözleşmede de 3 milyon kamu emekçisine ve 2 milyon emekliye (4+3.5), (4+5)’lik fatura olarak çıkmıştır.

Bugün elbette düne takılıp kalınamaz. Eğer kamu emekçileri ve sendikaları derlenip toparlanmazsa, bugün toplusözleşmede kamu emekçilerinin başına gelen, yarın iş güvencesinin kaldırılması ve esnek çalışma uygulamalarının yaygınlaştırılması, atamalarda nitelik değil mülakat, kamu alanının partizanlaştırılması... gibi konularda da tüm kamu emekçilerinin başına gelecektir.

Çünkü Hükümet, elde ettiği psikolojik üstünlüğü, iş güvencesinin kaldırılması ve “sözleşmeli memurluğa” geçiş başta olmak üzere on yıllardır gerçekleştiremediği amaçlarını elde edinceye kadar sürdürecektir.

Bu yüzden de KESK’in önceki gün yaptığı birlik çağrısı, esasen bundan sonraki mücadele süreci için bir girişim, bir başlangıç olarak ele alınırsa bu çağrı “gök kubbede hoş bir seda” olmayı aşan bir anlam kazanabilecektir.

Bunun için de; öncelikle iş güvencesinin savunulması başta olmak üzere, kamu emekçilerinin en yakıcı ve tüm kamu emekçilerini ilgilendiren talepler etrafında bir mücadele gereklidir. Bu yolda konfederasyonlar arasında (muhtemelen Memur-Sen dışında) bir birlik oluşturmak da belirleyici olacaktır.

Hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmanın ve kamu emekçileri sendikal hareketini yeniden inşa etmenin yolu da bu “en kötü sözleşme”den sonuçlar çıkararak ilerlemekten geçmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...