15 Ağustos 2017 01:03

Yeni devlet mi, L’ancien Régime’e dönüş mü?

Yeni devlet mi, L’ancien Régime’e dönüş mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

L’ancien Régime yani eski rejim. Fransa’da feodal dönem ile İhtilal-i Kebir arasındaki dönemi tanımlamak için kullanılır.

Hani Nazım’ın deyişiyle,

“dördü de önümdeydi, 
kan revan içindeydiler.

yetiştim onlara
omzuma değdiler:
“kahrol Danton.
ölmelisin Robespierre‘im…
yaşasın Marat!
ben Babeuf’le beraberim”
dedim
ve geçtim onları…
Robespierre, Danton!…
Babeuf, Marat!…
ne başlangıç, ne son,
doğar, ölür ve anaçkom,
doğar, ölür, doğar hayat…”

“Yeni Devlet” edebiyatı tartışılmaya başlayınca, Nazım’ın “Sesini Kaybeden Şehir”deki bu şiirini hatırladım.

İhtilal hep çocuklarını yer derler tarihte. Sol, aslında Türkiye’deki modernleşmenin doğal bir sonucu, onun çocuğuydu. Bir yerde Babeuf’üydü.

27 Mayıs darbesinden sonra, Babeuf mahkemeye konuldu askeriyenin kontrolü altına giren Türkiye Cumhuriyetinde. Kuruluşundan beri T.C., sol ile barışamadı, kısa süren baharlar dışında. Bu bahar da büyük çapta biraz dış ilişkilerdeki değişimlerden kaynaklandı.

Kompleksli bir ilişkisi oldu Kemalizmin sol ile. Biraz kıskançlık, biraz aşağılık kompleksi, biraz öykünme.

Neyse uzun hikaye oraya dalmayalım şimdi. Başka sefere.

Sonuç olarak Kemalizmin resmi şampiyonu ve koruyucusu fonksiyonunu üstlenen Ordu kurumu, hadi 1938 davalarını atlayalım; peş peşe gelen darbelerde Türkiye Solunu, Kürt ayağı hariç sönümlendirmeyi başardı.

Ama Pirus zaferi oldu bu. İran ordusunun başına gelen adım adım geldi ve Genel Kurmay Başkanımız artık bayram namazını Siirt’in Tillo kasabasında eda ediyor. Bu bizzat Reis tarafından deklare ediliyor. 

İstanbul Valisi Akıl doktoru Fahrettin Kerim efendi için (Ord. Prof. Dr. ayrıca) ben çocukken “mini mini valimiz” diye şarkılar vardı. Ha bu arada, kendisi, İsmet Paşa’ya 14 Mayıs hezimetinden bir iki hafta Taksim’de dolup taşan mitingde, “İşte İstanbul” diyen zat-ı muhteremdi. Bir başka katkısı da, 6-7 Eylül pogromu olacaktı.

Evet biliyorsunuz, bir de devr-i sedareti kısa süren bir mini mini başbakanımız olmuştu: Davutoğlu. 2015 seçimlerinden sonra hükümet kurduğunda, “restorasyon başlamıştır” müjdesini o vermişti.

Garibim, nerden bilsin “restorasyon”un ilk kurbanı olacağını!

Öyle ya, Sultan icabında “kelle” de alır. Onu kurtardığına şükretsin.

Artık, evrim teorisini, İslami nikahı tartışıyoruz (gayri resmisi yoktu sanki!) artık. Düşünce özgürlüğü pardon!

Artık tartışma gündemini de onlar belirliyor. Reklamın iyisi kötüsü olmaz kabilinden, onların sahasında maç yapılıyor.

Yeni devlet böyle bir şey olacak anlaşılan. Ama biz bu filmi çok gördük. Fransız Devriminin yenilgisinden sonra kıta çapında restorasyon başladı, l’ancien régime’in geri geldiği ilan edildi, Avusturya mutlaki rejiminin öncülüğünde. Zaten Osmanlı tiranlığının ömrünü uzatan da bu kıtasal karşı devrimci uzlaşma oldu.

Ama bu 1848 demokratik devrimlerinin önünü kesemedi. 1905 Rus, 1907 İran ve 1908 Osmanlı Anayasal Devrimlerinin, 1917 Ekim devriminin de.

Halklar Hapishanesi olan Rus Çarlığından, Güney İmparatorluğundan (Avusturya-Macaristan) ve Osmanlı İmparatorluğundan zerre kalmadı. Tarihin çöplüğüne atıldılar.

Bunlardan sadece Rus Çarlığının mirasından kendi kaderini tayin hakkı, federasyon ve konfederasyon, özerklik sistemleri üzerinde yeni bir bir arada yaşama modeli inşa edilebildi. 1936 Sovyet Anayasasının bu temelde yazılması sayesinde Sovyetler Birliği çökünce, barışçıl biçimde (sadece Baltık cumhuriyetleri biraz sorun oldu) cumhuriyetlerin ayrılabilmesi mümkün oldu.

Ancak 2 tane dünya savaşı belasından, ağır bedeller ödedikten sonra Avrupa ülkeleri, ulus devlet cenderesinden, Avrupa Birliği projesi ile kısmen çıkabildiler. Ama bunun siyasal ayağı ihmal edildiği için, şu anda Brexit ve benzeri sorunlar yaşanıyor.

Türkiye ise bırakın ulus devlet cenderesini aşmayı, geriye doğru en büyük karşı devrimci sıçramasını yaşıyor.

200 yıllık bir modernleşme ve demokratikleşme kavgası verilen bir coğrafyada, farklı deneyimler yaşayan Türkiye toplumu, geçici bir restorasyon dönemi yaşansa bile bu badireyi atlatmayı becerecektir. Enseyi karartmadan, teslim olmamak koşuluyla.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...