09 Ağustos 2017 01:00

İyi doktor aramak

İyi doktor aramak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

"İyi bir doktor arıyoruz” cümlesi eş dost sohbetlerinde hiç de nadir değildir. Zaten tababetin kötüsünü kim ister? Peki, iyi doktor nasıl olunur, daha da önemlisi iyi doktor nasıl kalınır?  Bu konuda çok şey söylenebilir elbet. Ama okumak, sürekli okumak yani yeni tanı ve tedavi yöntemlerini izlemek işin vazgeçilmezi.

Denebilir ki “İyi bir doktor arıyoruz” talebi deneyimli olduğu kadar sürekli okuyan ve aynı zamanda etik erozyona uğramamış bir hekim arayışıdır. Ama nasıl bir iklimde?

Yıllar içerisinde kitap basma oranı artan ama okuma oranı tersine giderek azalan bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, “Kitap okumak ihtiyaç listemizin 235. sırasında” kendisine yer bulabiliyor. 80 milyona yaklaşan bir nüfusu olan ülkemizde 2016 verilerine göre kitap okumaya ayırdığımız süre ise “Günde ortalama sadece 1 dakika”.

Dönelim ‘İyi bir doktor arıyoruz’ cümlesine: Günde ortalama 1 dakika kitap okunan bir ülkede sormak gerekir günde kaç dakika kitap okuyan bir hekim iyi hekimdir? Değer yitimi, yıkımı artan bir ülkede hekimlerin, cümle sağlıkçıların bunun dışında kalması mümkün mü? Yoksa hâlâ hekimleri sağlıkçıları ‘melek’ olarak mı görüyoruz?

Ve boşuna değil sabah programlarının yayın akışına paralel olarak toplumda karşılık bulan ‘moda’ tetkiklerin polikliniklerde hekimlere dikte edilmesi. Kitap okumaya günde bir dakika ayıran bu toplumun beklentilerini doğal olarak “günde 6 saat” ayırdığı televizyonlar ve “günde 3 saat ayırdığı” internet belirliyor!

Kitaba karşı televizyon ve internetin hegemonyasının özeti poliklinik hasta taleplerinde iz düşümünü yaratıyor. Buradan hareketle denebilir ki her hastadan B 12 vitamini, D vitamini, magnezyum ve çinko düzeyi isteyen hekim “Makbul hekimdir”. Başka bir anlatımla ‘tıp bundan ibarettir’.

“İyi hekim” aynı zamanda hastasına ve yakınlarına da güven verebilen hekimdir. Peki, bu o kadarda kolay mı? Değerler Atlas’ı verilerine göre güven indeksi Avrupa’da en düşük ülkelerin başında geliyor ülkemiz. Bu indeks, yani ‘güven’ 2013 yılında ülkemizde yaklaşık yüzde 12. Oysa bu İskandinav ülkelerinde yüzde 90’lara yaklaşıyor. Geldik 2017’ye yani  OHAL yıllarına! Soru şu; ‘Ülkemizde bir hekimin hastasına güven vermesi İskandinavya kadar kolay mı? Ve bunun belirleyeni tıp mı? Bu soruların yanıtı sık sık tekrarladığımız sağlığın tanımında gizli. Sağlık salt bedensel ve ruhsal iyilik hali olmayıp, aynı zamanda sosyal ve siyasal iyilik halidir. Güvenin bu kadar dibe vurduğu bir ülkede güven erozyonunun müsebbibi sosyal ve siyasal iyilik halinin olmayışıdır ve tıp da bundan azade değildir elbet. Tamam herkes hekimlere her daim güvenmek istiyor ama otoriter eğilimlerin arttığı, “faşizan uygulamaların dillendirildiği bir iklimde hekimler kalbinizdeki ‘melek’ olarak kalabilir mi? Peki, “sağlığın sosyal ve siyasal iyilik hali” olmadan mümkün olmayacağının farkında olan ve bunun gerekleri için çaba harcayan hekimlere böyle dönemlerde yaşam hakkı verilir mi? Ya da iyi hekimlik değerlerine sadık kalan bu hekimler işlerinden atıldığında, gözaltına alınıp tutuklandığında bizler ne yapıyoruz? Aslolan bizim tutumumuzdur. Böyle dönemlerde tıptan beklediğimiz ile bulduğumuz arasındaki fark bizim kendi iz düşümünüzden başka bir şey değildir. 

Barış isteyen hekimlerin, akademisyenlerin görevlerinden atıldığı bir iklimde ve tıp ortamında hekimin hastası ile barışık kalabilmesinin koşulları var mı hâlâ? İşte böyle bir ahvalde geçen ay Diyarbakır Tabip Odası  ve Diyarbakır SES Sendikası önceki dönem başkanlarının da yer aldığı çok sayıda sağlıkçı önce topluca gözaltına alındı, sonrasında tutuklandı. Diyarbakır Tabip Odası Eski Başkanları Dr. Şemsettin Koç (2008-2010), Dr. Selçuk Mızraklı (2010-2012) ve DTO Eski Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Osman Doğan (2012-2014), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi eski başkanlarından Hülya Alökmen Uyanık, SES Diyarbakır Şubesi Eski Başkanı  Saliha Aydeniz dahil 11 kişi önce gözaltına alındı, sonrasında birçoğu tutuklandı. Aslında tutuklanan, ‘Sağlığın sosyal ve  siyasal iyilik hali olmaksızın mümkün olamayacağını’ bilen ve bu doğrultuda emek harcayan bilimsel pratik ve anlayışın rehin alınmasıdır.

Soru şu; toplumcu tıp anlayışının izleyicisi tüm bu sağlık çalışanları işlerinden atılıp gözaltı ve tutuklanmalar ile sistem dışına itilmeye çalışıldığında biz ne yapıyoruz? Yoksa hâlâ hiçbir şey yapmadan ‘iyi bir doktor’ mu arıyoruz?

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...