08 Ağustos 2017 01:00

Beykoz'dan Paşabahçe sırtlarına

Beykoz'dan Paşabahçe sırtlarına

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İşçi sınıfının özbeöz çocuğu Cemal Azmi Poyraz’ın “Koş Cemal Koş” adlı kitabı (1) beni alıp çocukluğumun Beykozu’na götürdü.

İstanbul’un hiçbir yerine Güneş Beykoz’daki kadar muhteşem batmaz. Ve benim 3 yaşındayken güneşe ilişkin ilk anımdır. Ahşap bir evin 5. katında oturuyorduk. Sonra yandı bu bina. Bir resmi bile yok. Hiçbir yerde. Eski kaymakamlık binası. Beykoz Çayırı’na, Tokat köyüne giderdik. Yuşa Tepesi’ne çıkardık. Abraham Paşa Köşkü önlerinde sandaldan denize girerdik. Hidiv Kasrı’nın bahçesinde piknik yapardık.

Almanya’da toplumsal çatışmaların en yoğun olduğu Weimar Cumhuriyeti günlerinde, güçlü bir işçi edebiyatı geleneği de oluşmuştu.Yine ’68’li yıllarda, Paris’te yeni solun yayınevi olarak yükselen Maspero Yayınları da, “Actes et memorie de peuple” diye bir dizi başlatmıştı, “tarihi şefler, önderlikler, siyasi komiserler değil, militanlar, tarihi gerçek tarih yapanlar anlatsın” diyerek. Biz de Ayşe ile, Yaşam ve Anılar dizisini başlatırken bundan ilham almıştık. Bizde bunun örnekleri ne yazık ki kısıtlı. Bunun için Cemal Azmi’nin çalışması çok değerli. Keşke başka anılar da gelse ardından.(2)

Bizde de, 1970’de Türkiye’de olmadığı, zayıf olduğu ileri sürülen işçi sınıfı 15-16 Haziran başkaldırısı ile tarihi bir çıkış yapmıştı. 

1968 üniversite işgalleri örneğini hemen fabrika işgalleri, fabrika komiteleri kurma deneyimi izledi.

“Ordu-Gençlik elele, Milli Cephede” edebiyatı o zaman çöktü.

İşçi birlikleri kuruldu, fabrika gazeteleri çıkmaya başladı.

Bu orada toprak işgalleri, tarımsal üreticilerin eylemlilikleri başladı.

15-16 Haziran Türkiye solunda önemli bir kırılma noktası oldu, Doğu mitinglerinin Kürt solunda önemli bir kırılma noktası olması gibi. 

12 Mart darbesi bu toplumsal canlanmayı bir süreliğine engeller gibi görünse bile sadece toprağı gübrelemiş oldu.

Ardından çok daha büyük ve kapsamlı bir patlama geldi.

Beykoz, eski geleneksel bir boğaz yerleşimi olması yanında, daha Osmanlı döneminde işçi sınıfı yerleşimlerinden biri oldu. Bunda ilkin 1810’da deri işleyen bir tesis kuruldu, II Mahmut döneminde Osmanlı ordusuna kundura, çanta üreten fabrikaya dönüştü. Yine hemen yanında, özelleştirme tantanaları sırasında yerle bir edilen TEKEL’in tarihi rakı ve likör fabrikası vardı. Beykoz’dan ayrıldıktan sonra da orayı ziyaret ettik. Kırım kökenli bir müdürü vardı. Kızlarıyla oynardık lojmanların bahçesinde. Ali Pekkan’ın yazlık sinemasına giderdik (Ajda’nın amcası). Oğlu Naci ile iyi arkadaştık. Ah, çocukluğumun yazlık sinemaları…  Göztepe’de, Küçükyalı’da, Caddebostan’da, hatta Fatih’te…

İşçiler kıyıdan içerlerde Beykoz Çayırı çevresine yayılan evlerde otururlardı. İşçi sınıfının arkasındaki tepelere yerleştiği Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası, 1934’de kurulmasından sonra başka bir cazibe merkezi oldu 1950 sonrası.

Paşabahçe’de işçilerin kendilerinin inşa ettiği mahalleleri babamla birlikte çok kez ziyaret ettik. Bayramlarda, bizi ziyarete gelen Niksar’ın Alevi köyü olan Geyranlıları hâlâ hatırlarım. Babam bir yandan Pertevniyal Lisesini dışardan bitirirken, AÜ Hukuk Fakültesinde okurken, bir yandan da bu köyde 6 yıl köy öğretmenliği yapmıştı.

Ve babamın babası, Gülhane Parkı karşısındaki Zeynep Hatun Medresesi’ni bitirip müderris olan Ömer Efendinin doğduğu Mesudiye’nin Beşikdüzü köyünden akraba hısımlar da kapağı Paşabahçe sırtlarına atacaklardı.

İstanbul Anadolu’nun, Karadeniz’in her yerinden gelen insanlarımızın buluşma noktası olmuştu, sınai gelişme ile birlikte.

Cemal Azmi Poyraz da, yakınlardaki Ağva’nın Şuayıplı köyünde doğdu ve ailecek Beykoz’a yerleştiler. Cemal Azmi çıraklıktan ustalığa manüfaktür ün bütün safhalarından geçti, aynı zamanda Beykoz’un geleneksel ortamı içinde, camiyi de ihmal etmeyen inançlı biri olarak büyüdü. 1971 sonrası toplumsal uyanış içinde, fabrikada çalışmaya başladıktan sonra,1975 yılında kendini MAN kamyon ve otobüs fabrikasında Maden-İş’in baştemsilcisi olarak buldu. Kısa zaman içinde Maden İş’in örgütlenme uzmanlarından biri oldu. Kırıkkale Makine Kimya gibi zor yerlerde sendikal örgütlenme çabası yürüttü. 12 Eylül patlak verdiğinde Maden İş’in Ümraniye Bölge temsilcisiydi. Ve aynı zamanda partili bir sendikacıydı. Kitabında, İstanbul fabrikalarındaki en zor bir dönemde yürütülen örgütlenme çabalarının renkli ayrıntılarını bize aktardığı için teşekkürler kendisine.

Darbeden sonra 3 yıl illegal yaşamayı becerdi. Sonra parti tarafından Avrupa’ya çıkarıldı. İsviçre’ye yerleşti. Çeşitli alanlarda çalıştıktan sonra 1984 yılında yine bir fabrikada çalışmayı yeğledi. Emekçi kimliğini emekli olana kadar ömür boyu gururla taşıdı.(3)

(1)    Cemal Azmi Poyraz, Koş Cemal Koş, Yaşam ve Anılar Dizisi, Nisan 2017, Belge Yayınları.

(2)    Bunlardan biri de, İsmet Demir’in kitabıdır:  Anılar ve Deneyler / İşçi Sınıfı Mücadelesinden Bir Kesit (1962-75), Diyalektik Yayınları 1980. Kıvılcımlı hareketinin sınıf bağı her zaman güçlü olmuştur. mesela, 1950 sonrası yükselen işçi gecekondu semti Zeytinburnu’da TİP’in ilk kadroları arasında 50’li yıllarda Kıvılcımlı’nın Vatan Partisinde örgütlenmiş işçiler vardı. Genç sosyalistlerin, onların deneyimlerini nasıl heyecanla dinlediklerini hatırlıyorum. Ebette Zehra Kosova’nın, “Ben İşçiyim”i, 1996, İletişim Yayınları. Roman olarak da, Nejat Elibol, Direnen Haliç, 1988.(Yeni basım Evrensel yayınları)

(3) Son dönemde çıkan değerli çalışmalardan biri de, Can Şafak’ın “Ereğli 1965-1980 Çelik İşçileri”, Sosyal Tarih Vakfı 2015. Yine aynı araştırmacının,   “Ereğli 1960-1965 / Morrison’un Yapı İşçileri” adlı yeni çıkan kitabını da hatırlatalım: Sosyal Tarih Vakfı 2017.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...