‘Prangalı meseleler’ meselesi (1)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Şu kırtıpil alemde, şu cavalacoz dünyada İncir çekirdeğini dahi dolduramayacak kadar entipüften kimi “meseleler”imizi zaman zaman gereksiz yere büyütürken, öte yandan da “varlığı bir dert, yokluğu yara” kabilinden bazı problemlerimiz karşısında da zaman zaman ister istemez çaresiz kalınca, bu kez de içine saplanıp kaldığımız nahoş durumdan kurtulmak için yanımızda, yöremizde hemen sarılacak bir “can simidi” arayıp duruyoruz...
Toplum olarak hepimizi yakından ilgilendiren irili ufaklı bilumum sorunlarımızı bertaraf edilebilmemiz için elzem olan “sihirli formül” konusunda, nüfusu neredeyse seksen milyona varan vatandaşlar olarak aynı paralelde düşünüp, dolayısıyla aynı davranışları sergilememizi beklemek, hatta bunu ummak bittabii ki ham hayalken, buna rağmen “yüce” makamını, “yetkili” koltuğunu, kısacası elindeki “iktidar” gücünü direkt ya da dolaylı yollarla tümümüze dayatmaya kalkışan, burnumuza dayatılan bir tas dolusu ayranı illa da “milli içki” niyetiyle içmeye zorlayan, bir başka deyişle “demokrasi” kültüründen yoksun kimi “devletlu”larımızın kol gezdiği ülkemizde meselelerimizin hali, ne hikmetse bir türlü mümkün olmuyor...
Dahili ve harici sorunlarımızın kökünü kazıyıp, böylece uluslarası camia nezdinde her bakımdan saygın bir ülkenin “fikri hür, vicdanı hür” vatandaşları olarak huzur içinde yaşamayı düşlerken, acaba bu yolda yaya kalıyorsak, hatta amiyane deyimiyle el alemin ardından her defasında sadece nal toplayıp duruyorsak, acaba kabahat kimde?
Atalarımızın kabahat samur kürk bile olsa kimselerin kolay kolay sırtına geçirmeyeceğini söyleyip, bunu da incili küpe misali kulaklarımıza astıklarına bakılırsa, anlaşılan o ki, kabahat her daim onda, bunda ya da şunda ama asla bizde değil!
Hesapça “demokratik hukuk devleti”mizin zırt pırt değiştirilen anayasalarına göre; eriyle, dişisiyle bu ülkenin vatandaşları olarak hepimiz yüce devletimizin haktan, hukuktan, adaletten yana taviz vermeyen çatısı altında, cebimizdeki kafa kağıtlarımıza binaen ayrımız gayrımız olmadan yaşıyoruz; dolayısıyla ne mutlu bizlere!
Ancak... kazın ayağının, ördeğin paytak bacağının hiç de böyle olmadığını, ben, sen, o demeden hemen hepimizin etnisite, din, dil, mezhep, inanç gibi sürü sepet meselelerle yatıp kalktığını, dahası da bu meselelerin her geçen günün ardından daha da katlanıp katmerlendiğini güncel yaşamımızda hem yaşıyoruz, hem de bunun “kadeve”li faturasını ödemekle meşgulüz!
Neden?
Çünkü seneler senesi kılıktan kılığa girerek sözde değiştirilen seçim sistemimizin sadece bir göz boyamadan öteye geçmediğini, anasıyla, danasıyla dönüp dolaşıp aynı çıkmaz sokaklarda demirlediğini, keza halkımızın güya özgür iradeleriyle sandıklarda belirleyip Ankara’ya alayla valayla postaladıkları “vekil” lerinin, aslıyla astarıyla aslında “çoğulcu” demokrasi yerine sadece parmak hesabına yönelik “çoğunluk”çu bir sistemin kölesine dönüştürüldüğü bir ortamda, kanunlarla ilgili oylamalarda alınan kararların daha yolun başında hangi mecraya doğru yelken açacağı peşinen malum olduğuna göre, ehh o zaman “kerhen” oynanan bu demokrasi “oyun”unun sonucunda meselelerimizin köküne kibrit suyu ya da tuz ruhu döküp kurutmamız gerçekten mümkün mü?..
No!
Öyleyse?..
Öyleyse, birbirinin peşi sıra gelsin askeri darbeler, sivil vesayet sistemleri, KHK’ler...
Vee...bittabii ki misakımızın milli sınırları dahilinde bitip tükenmeyen, her biri prangalar misali ayaklarımıza dolanıp duran meseleler silsilesi Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30