28 Temmuz 2017 00:15

‘Mi?’ sorusu olmadan bilimsel eğitim ve üniversite olmaz

‘Mi?’ sorusu olmadan bilimsel eğitim ve üniversite olmaz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fena bir metin olmamış ama samimiyetten uzak daha çok mugalata mı yapılıyor? Kafası çalışan, soran, arayan insanları bu coğrafyalar zindan ettikçe çalışan kafaya ihtiyaç olduğu daha fazla mı dillendiriliyor?

Soran, araştıran gençlik diyor da, peki “Soru nedir?”.

Ne, kim, kime, neye göre, hangi konumda, nerede, ne zaman, neyi, neye, kime, neyin, kimin etkisi altında, nasıl, neden, niçin, kiminle… Dolayımsız kategoriler de kursak dolayımlısı sonsuza gidiyor, hepsi birer soru ve sorun.

Sorular arasında da bir hiyerarşi olur mu bilmiyorum ama bende en köklü soru veya soru eki “mi?” olarak öne çıkıyor, her defasında bu soru beni altüst ediyor, tümden özerk açık ama o kadar da zorlu bir sürece, Antik Roma’dan, Cengiz Han’dan kalma ölümcül bir düelloya davet ediyor. “Mi?” sorusu tam da en otoriter olan konuşurken daha bir öne çıkıyor, mütevazı bir şekilde “öyle mi?” diye soruyor, bütün otorite alt üst oluyor.
Ekin küçüklüğüne bakmayın, bunu sormak için büyük bir cesaret gerekiyor.

“Mi?” diye soranlar, “öyle” olduğunu söyleyenlere “öyle mi?” diye tekrar soranlar insanlığın akıl ve düşünme serüvenini taşıyorlar, çoğu kez de bunun için ağır bir bedel ödüyorlar. Aklın özgürlüğü bu soruları sormasından geliyor. 

Tam da bu noktada MEB’e dönmek gerekiyor.

Değerler eğitiminde “soru” yok: Özgürlük, bilgi arayışı ve cesaret değer sayılmıyor.

MEB şükür ile, dua ile başladı, kamuoyu tepkilerini azaltmak için söylemi biraz toparlamaya çalıştı, sonuçta “ders programı” hazırlıklarında din dersleri hariç tüm diğer derslere yedirdiği “on emir” gibi 10 değer saydı: Adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, yardımseverlik. 

Ne yazık ki “sorma” hiçbir şekilde bir değer kabul edilmiyor. Bilgi arayışı, gerçeği arama, nedensel düşünme, bunun için özerk hareket edebilme ve cesaret gösterebilme yani özgürlük ve cesaret MEB’in değerleri arasında değil.

Hilmi Ziya Ülken’in ifadesiyle dolayımsız olan iki temel değer yok ortada: Özgürlük ve hakikat-bilgi arayışı. İkincisi doğruluğun dürüstlüğün de temelini oluşturacak, emeği üretimi de destekleyecek ama koşullu akıl yalakalığa dair, dolayıma girmiş, özgürlüğü tanımıyor.

Gerçeklik, doğruluk, iyilik, güzellik, mutluluk arayışları… Hepsinin birlikte gerektirdiği ve getirdiği özgürlük… Kültür gelenek töre mi, yoksa akıl bilim mi? Birincisi sadakate-kulluğa, ikincisi özgürlüğe mi dayanıyor?

Soru yoksa konu yok mu?

Düşünmenin en başında soru geliyor, önce konunun sorusu buldurulacak. Problem bilinci olmadan problem geliştirilebilir mi? Önce problem ortaya koyulacak, problemi ortaya koyabilmek için en başta ne gelir diye sorulursa her halde yanıtı “soru” olurdu ama sorunun sorulabilmesi için de “özgürlük” ve “güvenli bir ortam” şartı aranacaktır ki, sorunun ve özgürlüğün güvenliğe feda edildiği yerde, Benjamin’in ifadesiyle her ikisi de yok olmaktadır.

Yalakalık sınırsız ve bilgelikle ters orantılı

“Sokrates”te, “Yunanistan’nın en bilge kişisi kimdir?” sorusuna Sokrates’in verdiği: “En azından hiçbir şey bilmediğini bilendir” yanıtı, sofistlerin bilge oldukları ve bilgeliği para karşılığı öğretebilecekleri iddiasına karşı eleştirel bir ifadedir. Bilgeliğin sınırı var da yalakalığın sınırı yok, çünkü kendisi özne değil, konunun nesnesi halinde yaşıyor. Yalanın başı sonu sınırsız olduğundan yalakalığın ne kadarının makbul olduğuna dair bir ölçü de bulunmuyor, hatta ölçüsüzlüğü kendinde barındırıyor. 

Aynı şekilde yalakalık bir normsa bunun bir karşılığı (olumlu olumsuz yaptırımı) olması gerekir ki, ancak bunun da ölçüsü, dolayısıyla sınırı bulunmuyor, efendi lütfederse, onun lütfettiği kadar oluyor. Yalakaları yanından uzaklaştırmayan, aksine onu ödüllendiren yönetici yalakalığa muhtaç yalancıdan, yalakadan daha aşağı bir duruma düşüyor.

İkisinden biri “mi?” diye sorduğunda başka bir evreye geçilecektir. 

“Öyle mi?” diye özgürce sorabildiğimizde bu Anadolu yeni bir uygarlık aşamasına sıçrayacak.

 “Ne” sorusundan da önce gelen “mi” sorusu, mantıktan da önce, en temelde yer alıyor ve kurucu ne varsa yeniden yüzleşmeye davet ediyor, temelli düşünmeye davet ediyor. 

Dileğim MEB ve YÖK’ün öncelikle problemin sorusunu bulabilmesi ve sorabilme özgürlüğünü ve cesaretini gösterebilmesidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...