Filistin sorunu İslam ülkelerinin çözeceği bir sorun mu?
Fotoğraf: Envato
Mescid-i Aksa, Harem-i Şerif, Kudüs, Filistin... Son günlerde yeniden gündemin üst sıralarına tırmandı.
İki İsrail askerinin Filistinliler tarafından öldürülmesi ve saldırganların İsrail askerleri tarafından Mescid-i Aksa’ya kaçarken öldürülmesinden sonra İsrail, önlemlerini Ortadoğu’daki “en hassas kutsal mekan” olan Mescid-i Aksa’yı da kapsayacak biçimde genişletti. Ama İsrail’in bu girişimi sadece gerilimi ve çatışmaları artırmaya yaradı!
Kuşkusuz ki, İsrail’in bölgede Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını ayaklar altına alan ve bu konudaki sayısız BM kararını çiğneyen tutumunun arkasında, batılı ülkelerin, en başta da ABD yönetiminin İsrail hükümetlerine verdiği sınırsız destek vardır.
Nitekim, Trump daha başkanlık koltuğuna oturmadan, Obama yönetiminin İsrail’e, nispeten ihtiyatlı desteğini eleştirerek, “Biraz sabredin yakında ben başkanlık koltuğuna oturduğumda tüm gücümle arkanızda olacağım” diyerek desteğini açıklamıştı.
Bugün İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırganlığının arkasında Trump’ın bu “açık çek”inin etkisinin olmadığını söyleyemeyiz.
FİLİSTİN SORUNU İSLAM-YAHUDİ SORUNU MUDUR?
İsrail’in saldırıları ne zaman böyle gözle görülür hale gelse, İslam dünyasında dar bir tartışma başlar ve “Suudi Arabistan, nerede, Mısır nerede, Arap Birliği nerede, 51 ülkenin üye olduğu İslam İşbirliği örgütü nerede?...” diye çağrılar yapılır. Sonra bu çağrılarla beraber bu çağrılan ülkelerin emirleri, kralları, şeyhleri basın açıklamaları yapar; dünyanın her yanında antisemitist gruplar, sinagoglar, Yahudileri simgeleyen mekanlara saldırılar düzenler, meydanlardan “Allahu ekber”li antisemitist sloganlar haykırılır...Sonra Filistinlilerin kendilerine bağımlılığının sürmesi için onları öldürmeyecek ama kaldırmayacak da olan “yardımlarını” yinelerler! Ama sonra tekrar herkes kendi rutinine döner; bir kez daha Filistinliler, çocuklarıyla, gençleriyle taşlarıyla ve ağıtlarıyla sokaklara çıkıp feryatlarını, isyanlarını haykırmaya başlayıncaya kadar!
Yani uzunca bir zamandan beri Filistin sorunu “İslam ülkelerinin bir sorunu”, Yahudilere ve Hristiyanlara karşı, Filistinliler üstünden din istismarcılığı olarak ele alınmaktadır.
Oysa, “Filistin sorunu 1500 yıllık kısmıyla bir İslam-Hristiyan sorunu olmuştur. Haçlı Seferleri’nin en azından görünür nedeni Kutsal Kudüs’ün Müslümanlardan kurtarılması”dır!
Filistinlilerin yakın tarihi, 1948 sonrasında ise; sorun ne zaman bir İslam-Hristiyan, İslam-Yahudi çatışması olarak alınsa hep, İslam yanlılarının, dolayısıyla Filistinlilerin yenilgisiyle sonuçlanmıştır.
FİLİSTİN DEVRİMİ, EMPERYALİZME KARŞI MÜCADELENİN ÖN CEPHESİYDİ!
Bir “dinler arası çatışma” değil de; “Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı”nın savunulması olarak, dolayısıyla emperyalizme karşı mücadelenin bir alanı olarak görüldüğü dönemde Filistin sorunu; tüm dünyanın antiemperyalist güçlerinin emperyalizme karşı mücadelenin ön cephesi olduğu (1950’li yıllardan ‘70’lerin sonlarına kadar) yıllarda, Filistin sorununun çözümünde önemli ilerlemeler sağlanmıştı.
Tüm dünyanın antiemperyalistleri Filistin için gösteriler yapmış, daha da ileri giderek, doğrudan Filistin’de İsrail’e karşı savaşmaya gitmişlerdir. 1960’lı yılların sonlarında Türkiyeli devrimcilerin bir çoğunun Filistin’de savaştıklarını da herkes biliyor.
Elbette sadece Türkiye’den ve diğer İslam ülkelerinden değil batı ülkelerinden de pek çok emperyalizm karşıtı çevre, Filistin sorununa ilgi duymuş, “Filistinlilerle her biçimde dayanışan” bir çizgi izlemişlerdir. Filistin devrimi, bu yıllarda; Çin, Küba, Vietnam devrimleri gibi, emperyalizme karşı mücadelenin ön cephesi olarak görülmüş, tüm dünyanın ilerici-devrimci güçlerinin desteğini almıştı.
Bu yıllarda “Filistin devrimi” antiemperyalizmin, laisizmin ve demokrasi mücadelesinin Ortadoğu’daki en ileri merkezi olarak görülüyordu.
Ancak biraz da antiemperyalist mücadelenin geri çekilmesine paralel olarak Filistin devrimi de İslamcıların, özellikle de Müslüman Kardeşler’in bir kolu olan Hamas tarafından bölündü. Hamas, Gazze’de kendi yönetimini kurdu ve sorunun “İslam dünyasının sorunu olarak görülmesi” için her tür provokatif girişimde de bulundu.
TÜRKİYE FİLİSTİN SORUNUNU İSLAMİ ÇİZGİYE ÇEKTİ
Ve ne yazık ki bugün Filistin sorunu; o antiemperyalist mücadele döneminin mirasını yiyen Arap-Ortadoğu gericiliklerinin ve İslamcı çevrelerin, Filistin’i ve Filistinlileri istismar ettikleri bir sorun haline gelmiş bulunmaktadır.
Bu yüzden de Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkı ve bağımsız bir Filistin ve İsrail’in bölgedeki kardeş halkların ülkeleri olarak yan yana yaşamalarını savunan çizgiye dönmesi sorunun gerçekçi bir çözümü için bugün de tek seçenek olarak görünmektedir.
Ki, bugün İsrail’in içinde de Yahudi kökenli geniş bir demokrat-antiemperyalist kitle, böyle bir çözümden yanadır.
Türkiye, özellikle Erdoğan döneminde Filistin’i klasik İslam-Yahudi çatışması etrafında, “İslam’ın liderliği” adına istismar edilen bir sorun olarak kullandı. “One munite” krizi, “Avrasya feribotu provokasyonu” bu istismarcılık yarışının tipik eylemleri olarak gelişti.
Bu politika içeriye Yahudi-siyonizm düşmanlığı etrafında ırkçılığın, şovenizmin okşanıp kışkırtılması olarak yansıdı. Pratikte bu tutum, her vesileyle İsrail temsilcilikleri önünde İsrail bayrağı yakmak, Yahudi kuruluşlarına ve sinagoglara saldırı girişiminde bulunma, Ayasofya’nın önünde “toplu namaz” kılıp “Allahu ekber” nidalarıyla gösteri yapma...olarak kendisini ortaya koymaktadır.
Bunun en son örneğini Beyazıt’ta yapılan gösteriyle İsrail bayrağı yakılması ve sinagog önüne giden bir grubun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Yahudileri “rehin” gibi gösterip İsrail’i onlarla tehdit etmesi olarak gördük.
Kısacası Filistin sorunu bugün; bir İslam-Hristiyan, İslam- Yahudi çatışması olarak değil, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkının tanınması çizgisinde, Ortadoğu’da laisizm, demokrasi ve antiemperyalist mücadelenin bir sorunu olarak ele alan politikalara dönüldüğü ölçüde çözülecek bir sorundur. Aksi halde 70 yıldır olduğu gibi faturasını yoksul Filistinlilerin ödediği ve bölge gericiliklerinin üstünde tepindiği bir sorun olmaya devam edecektir.
- Tek adam rejiminin fıtratında 'gönüllü ikna', özgürlük, adalet ve barış yoktur! 21 Nisan 2024 04:58
- İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? 18 Nisan 2024 04:58
- Cumhur İttifakının enkazını kaldırmayı Erdoğan'a bırakan Bahçeli siyasete ayar verme peşinde! 15 Nisan 2024 06:35
- Ekmek, barış, özgürlük ve adalet için 1 Mayıs'ın kitlesel ve yaygın örgütlenmesi zamanı 12 Nisan 2024 05:00
- Halk iradesine yönelik girişimlere karşı ortak mücadele ihtiyacı 04 Nisan 2024 05:00
- Ülkenin siyasi haritasını değiştirecek önemde bir yerel seçim! 02 Nisan 2024 04:50
- Yalan, dezenformasyon, tehdit… Her yolun mübah olduğu bir seçim sürecinin sonuna gelirken 30 Mart 2024 05:00
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05