24 Temmuz 2017 01:05

‘Yürütmeye bağlanmış’ yargının gerçeklerle imtihanı!

‘Yürütmeye bağlanmış’ yargının gerçeklerle imtihanı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün, Cumhuriyet gazetesinin 11’i tutuklu 17 yazar, muhabir, çizer, avukat, yöneticisi mahkeme önüne çıkıyor.

Bu dava; Cumhuriyet’e yönelik, en üst makamlardan başlayıp yandaş medyadaki “iftira manşetleri”yle süren, karalama kampanyasının yalanları üstüne kurulup bugün mahkeme aşamasına getirilen bir davadır. 

Yargının tümüyle kontrolde olduğu bir dönemde; savcılar ve arkalarındaki siyasi otorite, bu davayı Cumhuriyet ve onun şahsında gerçek gazeteciliği sindirme davası olarak sürdürmek istemektedir. Ancak bu büyük iddia ile iddianamedeki suçlamalar hiçbir gerçek kanıta dayanmamaktadır. Bu yüzden de bu dava, “yargılayanların yargılandığı bir davaya” dönüşürse buna kimse şaşırmamalıdır.

Türkiye kamuoyunca onlarca yıldır yakından tanınan gazetecilerin, “FETÖ, PKK, DHKP-C’ye üye olmamakla birlikte onlar adına faaliyet gösteren” kişiler olarak gösteren ve vicdanlı hiçbir kişinin inanmayacağı saçma bir iddiayla mahkemeye çıkarılması, herhalde davanın başından itibaren, iddiacıların yüzüne çarpılacaktır. Bu aynı zamanda iktidarın güdümüne düşmüş yargının halini gösterirken, diğer yandan da “teröre yardım ve yataklık ediyor”, “terörle irtibatlı” gibi suçlamalarla,  tutuklu tutuksuz yargılanan yüzlerce gazeteci ve benzer biçimde suçlanan binlerce vatandaşa yönelik suçlamaların da kamuoyu vicdanında “düşmesi” olacaktır. 

Çünkü Cumhuriyet davası; özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, “yürütmeye bağlanmış, partizanlaştırılmış yargının gerçekle imtihanının davası” olacak mahiyettedir.  Nitekim; Türkiyeli gerçek gazeteciliği savunan gazeteciler, uluslararası basın örgütleri ve dünya demokratik kamuoyu, bu davanın gerçek gazeteciliği sindirme davası olduğunun farkında oldukları için, Cumhuriyet gazetesinin arkasında yer aldılar. Ve bugüne kadar Cumhuriyet’e yönelik saldırıların takipçisi oldular, Cumhuriyet’le dayanışmayı, kendileriyle dayanışma olarak gördüler.Bu gazeteciler, bundan böyle de davayı izlemeyi kendi davalarını izlemek olarak görecek ve bu davayla ilgili gerçekleri Türkiye ve dünya kamuoyuna ulaştırmayı asli görevleri olarak görecektir.  Çünkü bugün başlayan dava; gerçek gazeteciliğin, savunulduğu, Türkiye’deki basın özgürlüğünün ülkeyi yöneten güçlerin ve onlara bağlanmış yargı tarafından nasıl ayaklar altına alındığının görüleceği bir dava olması bakımından son derece önemlidir. Bütün dikkatimiz bu davanın üstünde olmalı; gerçeklerin üstünün örtülmesine izin vermemeliyiz.

‘BİZDE DE YARGI BAĞIMSIZ‘ DENMESİNE KİM İNANIR Kİ?

Tugay Bek, bir avukat; Adana’da insan hakkı ihlalleri mağdurlarının ve siyasi davalarda yargılanan insanların ilk başvurdukları kişilerden birisi; Adana Barosu’nun da Cezaevi Komisyonu Başkanı.

Şimdi, kendisine “Polise karşı mukavemet”ten dava açılmış!“Ee ne var bunda, avukat da olsa polise mukavemet etmişse dava açılır elbette” denebilir. 

Ama yaşananlar bu kadar basit değil!

Dün gazetemiz Evrensel, Avukat Bek hakkında açılan davanın seyrine dair haberi manşetinden, “Bir Hukuk Garabeti” diye vermişti. 

Ama burada yine de özetleyelim: Avukat Bek, 12 Aralık 2016’da Adana’da “ihbar olduğu” iddiasıyla HDP’lilere yönelik bir operasyonda, kendisi bütün Adana tarafından Emek Partili olduğu bilinmesine karşın  gözaltına alınmış, polisin yasalara aykırı olarak, kendisine “ters kelepçe” takmasına itiraz ettiği için 20 dolayında çevik kuvvet polisi tarafından darbedilmişti. Bu darbın görüntüleri de vardı. Ama emniyet, “Görüntüler net değil” diyerek Bek’i darbeden polislerin ‘tespit edilemediğini’ öne sürmüştü. Şimdi bu darpçı polislerden 3’ü, “kelepçe vurulmasını reddederek polise mukavemet ettiği, kendilerini eli ve tırnaklarıyla yaraladığı”nı iddia ederek Tugay Bek’ten davacı olmuşlar.

Yani, “görüntüler net olmadığı için kimlikleri belirlenemeyen” polisler, Bek’e dava açmak için ortaya çıkmışlar.  Adana 11. Asliye Hukuk Mahkemesi de davayı kabul etmiş!

Bunları okuyunca insanın ilk aklına gelen, “Avukata bunları yapan polis, sıradan vatandaşa ne yapmaz” oluyor.

Ama biraz  etrafa bakınca; insan hakları savunucularının, seçilmiş milletvekillerinin, belediye başkanlarının, gazetecilerin, “casus” ve “terör örgütü üyesi”, “teröre yardım, yataklık yapma”, “Cumhurbaşkanına hakaret” gibi, suçlamalarla tutuklandığı, sorgusuz sualsiz aylarca cezaevlerinde tutulduğu,...bir ülkede yaşadığınızı görüyorsunuz. Ve, “Demek ki Tugay Bek’i de bu suçlananlar zincirine bir halka olarak eklemek istiyorlar” diyorsunuz.

“Demek ki” diyorsunuz; 

-Bu ülkede “Adalet istiyoruz” diye yollara düşülünce yüz binlerce insanın yürüyüşe katılması, adı “adalet” olan mitinge katılanların sayısının milyona vurması,

-Yetkililerin, ABD ve Avrupa ile yaptıkları polemikte; “Sizde yargı bağımsızsa bizde de bağımsız” diye en yüksek sesle bağırmalarına karşı kimseyi inandıramamalarının nedeni bunlardır. 

Öyle ya; hakkın, hukukun, adaletin ayaklar altında olduğu, her gün bir “hukuk garabeti”nin, “bir yargı skandalı”nın yaşandığı  bir ülkede; “Biz de savcılar, yasalar ne emrediyorsa öyle hareket eder”, “Bizim mahkemeler de bağımsız” denmesine kim inanır?

Niye inansın ki?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...