24 Temmuz 2017 01:03

Yeni kabine, devletçilikten piyasaya mı?

Yeni kabine, devletçilikten piyasaya mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Malum!

Hükümet geçtiğimiz hafta kabine değişikliğine gitti. Kabine değişikliğinin AKP siyaseti açısından ne anlama geldiğine dair bolca analiz yapıldı. 

Ekonomi kurmaylarına dair tespitler adeta havada uçuştu.

Piyasacı... 

Uluslar arası sermayeye güven veren... 

Türkiye’nin yeni ‘milli’ hamlelerini yönetebilecek cinsten... 

Ve sair.

Tartışmaların odağında iki isim var. Biri uzun süredir ekonomi yönetiminin sorumluluğunu taşıyan Mehmet Şimşek. Diğeri ise Nurettin Canikli.

Şimşek yine ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı.  

Ekonominin ve hükümetin dış dünyaya açılan penceresi olarak görülüyor. 

Özellikle dış ekonomik ilişkilerde güvenilen bir isim olması nedeniyle onun görevinde kalması uluslararası sermayeye ‘selam çakmak’ olarak analiz ediliyor.

Oysa aynı bakan...

Kredi Garanti Fonu’ndan, devlet garantisinde şirketlere 150 milyar lira dağıtılmasının öncülüğünü yapmış... Ve böylece dışarıdan çok daha fazla hükümetin ve yerli sermayenin alkışını almıştı.

Yabancı para neden daha yatırıma gelen değil de daha çok ‘voleyi’ vurmaya gelen sıcak para. Neden Mehmet Şimşek’e güvenip kalıcı olmuyor?

Peki ya... Yabancı paraya güven vermenin, bu ülkenin işçileri ve emekçileri açısından karşılığı ne? 

Tartışan yok!

DEĞİŞMEYENİ DEĞİŞTİ GİBİ SUNMAK

Şimşek’le beraber ekonomi kurumlarının sorumluluğunu üstlenen Canikli’nin Savunma Bakanlığı’na kaydırılması da çokça tartışıldı.

Yeni sürecin işareti olarak yorumlandı.

Özetle şöyle denildi:

“Canikli, iktisadi doktrin olarak piyasacı değil, devletçi bir bakış açısına sahiptir.

Devletin planlamasına dayalı kumanda ekonomisine inanır. 

Özel şirketleri Ankara’daki bürokratların yönlendirmesi gerektiğini düşünür.

TMSF’nin elindeki şirketlerin özelleştirilmesine karşıdır.

İş adamlarına mesafeli ve soğuk, bürokrasiye ve memurlara yakındır.

Canikli’nin gidişi ‘piyasacı anlayışın’ önünün açılmasıdır.”  

Duyan da ortada bir devletçiliğin olduğunu düşünür. Bugüne kadar 150 milyar doların üzerinde özelleştirme gerçekleştiren AKP mi devletçiydi? 

Kalan tüm kamu kuruluşlarını Varlık Fonu’na rehin veren AKP mi devletçiydi?

Ürünlerinin fiyatı, gübre, ilaç, mazot parasını karşılamayan çiftçiyi... İthalatın önünü açarak cezalandıran hükümet mi devletçiydi?

İşçileri koruyan bütün yasaları patronların lehine esneten AKP mi...

Ülkeyi ucuz emek cennetine çeviren AKP mi...

Geçiniz!

Lakin AKP’nin uyguladığı bir devletçilik de var ve o hiç değişmedi.

O anlayışın iki ayağı var.

Birincisi... Vatandaştan bolca vergi toplamak. (Parası olandan, sermayesi olandan değil, KDV, ÖTV gibi dolaylı yollarla vatandaştan.)

İkincisi, kamu kaynaklarıyla yandaş sermayeyi palazlandırmak.. 

AKP iktidara geldiği ilk yıl (2003) devlet milli gelirin yüzde 31’i kadar vergi topluyordu. Şimdilerde yüzde 41. 

Milli gelir büyürken vergi oranının artması büyük bir gelire işaret ediyor. Lakin iktidar kamu arsalarını ranta açtığı gibi bu geliri de yandaşa açtı. 

Bunca gelire rağmen oto yolları, hastaneleri, havaalanlarını kendisi yapmak yerine... Büyük bir kazanç garantisi karşılığında özele yaptırıyor. 

2 milyar dolar maliyetli yola 10 milyar dolarlık kazanç garantisi veriyor. 

AKP’nin devletçiliğine şimdi de Saray anlayışı eklendi.

En tepeden orta kesime bürokrasi güçleniyor masrafları artıyor.

Saraydan başlayarak araçlar, uçaklar, helikopterler, korumalar, şoförler...

Vatandaşın açık açık gördüğü bu kamu kaynak israfı da... AKP’nin devletçi anlayışının bir sonucu. 

Ve kabine değişikliği, AKP’nin ‘vergi, yandaş, israf’ devletçiliğinde zerrece bir değişikliğe yol açmadı.

CANİKLİ’NİN DURUMU: KESİK Mİ TERFİ Mİ?

Nurettin Canikli’nin savunma bakanlığına kaydırılması ekonomiden uzak tutulduğu anlamına gelmiyor.

Şöyle ki...

Milli savaş helikopteri, savaş gemileri, insansız hava araçları, tanklar, zırhlı araçlar vs. Askeri endüstri giderek gelişiyor. 

Büyüyen askeri endüstri hem ekonomiyi canlandırmanın hızlı yollarından birisi... Hem de yeni ve büyük bir kamu kaynağı pastası olarak geliştirilip, serpiştirilmek istenen sermayeyi beslemenin aracı.

Ekonomik üretim faaliyetiyle askeri endüstri arasında kaynaşmanın arttığı... Bilim-sanayi-teknoloji ile askerileşme arasındaki bağın güçlendiği... Böylesi bir dönemde Savunma ile Bilim-sanayi-teknoloji bakanlıklarının önemi artıyor. 

İşte bu nedenledir ki Canikli kesik yemedi kritik bir yere getirildi.  

‘DEVRİM’ DİYE YUTTURULAN!

Hükümetin gözdelerinden Nagehan Alçı, Habertürk’teki köşesinde, ekonomideki kabine değişikliğine dair şu notu düşmüş.

“Canikli’nin ekonomi yönetiminden uzaklaştırılması çok kritik bir olay. Dikkat ederseniz Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemlerde devrimci açıklamalarını sıklaştırdı. Memurlara büyük imtiyaz veren 657 tabusunun yıkılması gerektiğini üst üste her konuşmasında tekrarlamaya başladı. Özel sektör çalışanları için ne mevzuat varsa devlet çalışanları için de aynı mevzuat olması gerektiğini söylüyor ve devlet ile özel sektör ayrımını ortadan kaldıracak tek bir personel yasasını savunuyor. (Devletçi) Canikli’nin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine tam da bu açıklamaların geldiği bir dönemde son verildi...”

Yukarıda söylediğimizi bir kez daha vurgulayalım: Canikli kritik bir noktaya getirildi. Ayrıca... 

Kamu’da iş güvencesinin kaldırılması...

Çalışanların Pazar tatili hakkının gasp edilmesi...

İşçilerin grev silahının elinden alınması...

AKP’nin son dönem hayata geçirdiği ya da geçirmeye çalıştığı bu uygulamalar devrim değil... Kapitalizmin, bir dönem işçiler tarafından dizginlenen, 200 yıl önceki en katıksız sömürüsünün adıdır.  

Canikli’nin de bunlara hiç bir itirazı yoktur!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...