18 Temmuz 2017 01:00

Konuşana değil konuşturana bakma zamanı!

Konuşana değil konuşturana bakma zamanı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, önce TÜSİAD toplantısında, OHAL’in devamını savunurken, “Artık grev, ıvır zıvır olmuyor. İşler yürüyor” diyerek işçinin grev hakkını ayaklar altına almayı bir hükümet icraatı olarak sunmuştu. 

En son ise, uluslararası yatırımcıların TOBB’de yaptığı toplantıda “OHAL’le grev yasağı” arasındaki konuya yaklaşımını daha net biçimde ortaya koydu.

Konuşmasında biraz da “OHAL kalksın” diyen TÜSİAD’ı da ima ederek Erdoğan; “Soruyorum iş dünyanızda herhangi bir sıkıntınız, bir aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde 15 sene önce Türkiye’de OHAL vardı, ama bütün fabrikalar hep grev tehdidi altındaydı. Ama şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine, şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki, hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Ee bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i!” diyerek OHAL’in en azından bir yanıyla grevleri engellemek için sürdürülmesi gerektiğini açıkça söyledi.

KONFEDERASYONLAR OHAL’İN GREV YASAKLAMASINA KARŞI

Cumhurbaşkanının açıkça, “OHAL’i grevlerin önlenmesi için kullanıyoruz” açıklamasına gazetemizin yazarları başta olmak üzere emekten yana çevrelerden, Türk-İş ve DİSK yönetiminden tepkiler geldi.(*) Grevde olan, grevleri yasaklanmış olan işçilerden, bazı illerdeki sendikal platformlardan, kimi sendika yöneticilerinden Cumhurbaşkanının emek düşmanı sözlerine eleştiriler geldi.

Türk-İş’in Genel Başkanı Ergün Atalay, yaptığı açıklamada; “Sayın Cumhurbaşkanımız konuşmasında ‘Grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz’ ifadesini kullanmıştır. Grev hakkı, işçilerin büyük mücadeleler sonunda elde ettiği bir haktır. Onayladığımız uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Anayasamızın da güvencesi altındadır...” diye yanıt verdi. 

DİSK Genel Başkanı Kani Beko ise DİSK Yönetimi adına yaptığı açıklamada; “AKP iktidarı döneminde 13, OHAL döneminde 5 grev yasaklanmıştır. Grev 1961 Anayasası’ndan beri bir hak olarak Anayasa’da yerini almaktadır... Öte yandan OHAL Hükümete grev erteleme/yasaklama yetkisi vermemektedir...” diyerek grev hakkına yönelik olarak Cumhurbaşkanının söylediklerini eleştirmiştir.

SENDİKALAR ‘AÇIKLAMA’ DEĞİL MÜCADELE ÖRGÜTLERİDİR 

Elbette emek dostu  çevrelerden, aydınlardan, gazetecilerden gelen ve OHAL’in grev hakkını önlemek için kullanılmasına ve bu konuda Cumhurbaşkanına yönelttikleri eleştiriler doğrudur ve yerindedir.

Elbette Türk-İş ve DİSK’in Cumhurbaşkanı için söyledikleri de çok yerindedir; grev hakkını savunan sözleri de doğrudur.

Ama sendika konfederasyonlarının, Cumhurbaşkanının sözlerini eleştirmekle, “Doğrusu şudur!” demekle görevlerini yerine getirdikleri, “İşte sendikanın tutumu böyle olur!” denecek, sendikalara yakışan bir mücadele hattına girdikleri anlamına gelmiyor. 

Çünkü sendikalar, bir “sivil toplum örgütü” değil, bir sınıf örgütüdür; sömürüye ve sermayeye karşı mücadele örgütü olarak kurulup sınıfın 200 yıla yaklaşan mücadelesi içinde, sınıf mücadeleci çizgi izledikleri ölçüde adlarına layık olabilmiştir.

Bu yüzden de Türk-İş ve DİSK’in söylediklerinin doğru olması yetmez, bu söyleme uygun olarak bir tutum almaları da gerekir. Örneğin bu konfederasyonların en azından OHAL’in kaldırılması ve KHK’lerin iptal edilmesi için bir kampanya başlatmaları ya da doğrudan işçilerin gücüne dayanarak, “protokol icabı”, “yasak savma” olmayı aşan eylem ve etkinliklerle bir tavır ortaya koyabilirler.

Örneğin dün MGK, “OHAL’in üç ay daha uzatılması” için Hükümete tavsiyede bulundu. Hükümet de konuyu Meclise götürüp AKP ve MHP oylarıyla OHAL’i uzatacak! Burada sendika gibi sendikaya düşen, göstermelik tepkilerle geçiştirmek değil, sınıfın gücünü de hissettiren eylemlerle tutumunu ortaya koymak, OHAL’i uzatmak isteyenleri, “OHAL’i uzatacağız ama acaba işçiler ne der?” endişesine sevk edecek bir mücadele çizgisine getirmektir. 

HÜKÜMET VE PATRONLAR SENDİKALARDAN ÇEKİNMİYOR 

Ama böyle bir mücadele olmadığı sürece, sendikal mücadele ve sendikaların demokrasi mücadelesine müdahalesi açısından, en sert açıklamaların bile bir kıymetiharbiyesi olmaz. Olmadığı da bugüne kadar görüldü.

Sendikaların, tepkilerini lafla belli etmeyi aşan bir mücadele çizgisinde olmamaları, Cumhurbaşkanına patronları yatıştırmak için işçi haklarını rüşvet olarak sunmada, Hükümete, işçi haklarını çiğneme ve grevleri yasaklamaya varan fütursuzluklar için cesaret vermektedir.

Bu yüzden de elbette sendikacılar, işçilerden oy alarak o makamlara gelerek “konuşan”ın, işçilerin, emekçilerin haklarını değil patronları savunduklarını göstermek için söylediklerini eleştirecekler ama burada asıl olan ne dendiğini aşan (Ne dendiğini emekten yana herkes eleştirebilir) yığınların gücünü de hissettirecek eylem ve etkinliklerle yanıt vermeleridir. Tabiri caizse burada, “Konuşana değil konuşturana bakmak” (Sendikaların nasıl tepki gösterdiğine) gerekiyor. 

Sendikalar bugünkü “şikayetçi” çizgiden çıkıp “sınıf mücadeleci” bir çizgiye geçmeden de Cumhurbaşkanının, Hükümetin, patronların,... işçi haklarını çiğnemede her gün daha ileri gideceklerinden şüphe edilmez.

(*) Hak-İş, Cumhurbaşkanının OHAL-grev yasağı arasında kurduğu ilişkiyi tamamen duymazdan gelmeyi tercih ederek, artık bir işçi örgütü olma konusunda, adı sendika olan bir örgütün ne kadar geri gidebileceğini göstermeye devam etti! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa