16 Temmuz 2017 00:15

‘Sözde adalet’ meselesi

‘Sözde adalet’ meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Senin de bildiğin üzere, geçtiğimiz günlerde “adalet” feryadıyla Ankara’dan İstanbul’a doğru tabanvayla yola revan olanlar, inişli çıkışlı güzergahları boyunca kendilerine eşlik eden kimi “vatandaş”larla  birlikte bilmem kaç yüz kilometre yürüdükten sonra vasıl oldukları son “durak”ta, adalet adına maddeler halinde sıraladıkları “istek ve temenni”lerini özetleyip, akabinde de, “Evli evine, köylü köyüne; evi, köyü olmayanlar sıçan deliğine” deyimiyle usul usul evlerinin yolunu tuttular.

Hayli yorucu olmasına rağmen hani deyim yerindeyse yedisinden yetmişine varıncaya kadar  hemen her düşünceden, her inançtan insanların katıldıkları bu meşakkatli yolculuk müddetince inatla altını çizdikleri “herkes için adalet” sloganının ardından bundan kellim misakımızın milli sınırları dahilinde “sözde” değil, kelimenin tam anlamıyla “özde” bir adalet havuzunda milletçe hep beraber haktan, hukuktan yana kulaç atmayı acaba becerebilecek miyiz, yoksa hesapça adaletin dağıtıldığı mahkeme kapılarındaki “Adalet mülkün temelidir” levhalarına eskisi gibi sadece burun kıvırıp, dolayısıyla aynı minvalde bildiğimizi okumaya mı devam edeceğiz?

Çeyrek asırdan beri ülkenin “kader”ine, memleketin gidişatına kendilerince yön veren “iktidar” koltuğundaki kurmayların dediklerine, buyurdukları fermanlarına bakılırsa; “adalet, adalet” çığırtkanlığıyla sokakları arşınlayanların, özellikle de şu son günlerde cehennemi andıran kavurucu sıcaklarda eriyip neredeyse balçığa dönüşmüş asfalt yollarda hababam de babam yürüyenlerin  asıl amaçları bölücülüğün daniskası!
Nitekim bu bapta yine kimi “devletlular”ımızın, bazen öfkeyle, arada bir küçümseyip, hatta amiyane deyimiyle bu yolun yolcularıyla dalga geçtiklerine bakılırsa; anlaşılan o ki, adaletin kılı kırk yaran terazisinin kefesiyle, kantarının ışıl ışıl parıldayan pirinç topuzuyla veya baskülünün ibresinden yana şikayeti olan bu “gafil”lerin niyeti, alameti farikası gerçekten de başka!

Memleketin dümeninde yıllardan beri oturan bu “siyaset” erbabının yine dediklerine bakılırsa, ortalık yerde isot misali sırıtan acı gerçek şu ki; önceleri üzerindeki “Hoca efendi” cüppesiyle, başındaki beyaz takkesiyle ortalarda alayla valayla gezinirken, daha sonraları koynundan ansızın “haç”ı çıkan siyah pelerinli “papaz”lardan farksız bu “iblis”in yanı sıra, keza aynı melanetin peşinde onunla birlikte gizlice koşuşturan kimileri asker, kimileri bilmem kaç diplomalı akademisyen, kimileri üç satır karalayıp gazeteciliğe soyunan kalemşorlar tayfası ve nihayetinde hepsi de sözde hakim, savcı, çaycı, tombalacı, niyet çekici derken kısacası eninde sonunda aynı çöplükte eşelenip, aynı kirli kaplara kaşık sallayan bu hainler güruhunun, ülkemizin, halkımızın başına açtıkları bu belanın izi, aradan geçen bir yılın ardından hâlâ ortalardayken, bunu görmezlikten gelip, bu hainlerin değirmenine sanki su taşırcasına yollara dökülmek neyin nesi?

Üstelik yurdumuzun afakını her geçen günün ardından giderek saran, hepsi de bir diğerinden çok daha görkemli “adalet sarayları”mız ve bu sarayların yazları püfür püfür esen son model klimalarla donatılmış salonlarının yanı sıra, ayrıca kışları da kaloriferlerle ısıtılan sıcacık koridorları, duruşma salonları halkımızın hizmetine sonuna kadar açıkken, aynı zamanda da hakimlerimiz, savcılarımız “Geçikmiş adalet adalet değildir” şiarıyla görevlerini yerine getirip, böylece önlerindeki dosyaları en kısa zaman içinde sonlandırıp, dahası da mülkümüzün, yüce devletimizin temelini oluşturan adaletin keskin kılıcını her koşulda,  herkese eşit mesafede şaklatırken, öte yandan bunun yerine illa da “duble yollar”da “sözde adalet” arıyorsak, ehh o zaman bunun vebali sence kimin boynuna Kirvem?..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...