13 Temmuz 2017 00:15

Özgürlük ve demokrasi için diktaya hayır!

Özgürlük ve demokrasi için diktaya hayır!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Maltepe Meydanı’ndan Kılıçdaroğlu’nun ilan ettiği deklerasyonda yer alan taleplerin büyük çoğunluğu Türkiye’nin tüm ulus ve ulusal topluluklarından işçi ve emekçilerin karşıkarşıya oldukları acil sorunlarla dolaysızca ilişkiliydi. EKSİK oluşları, yanlışlıklarını değil bütün sömürülüp ezilenlerin, hakları gaspedilenlerin, işsizliğe, yoksulluğa, açlığa, savaşa ve yıkıma sürüklenenlerin, ulusal baskı ve siyasal şiddete hedef olanların, mezhepsel aşağılanma ve baskıya tabi tutulanların talepleri doğrultusunda genişletilmelerini gerektirir. Bunu CHP yönetimi yapar mı yapmaz mı, sorun bu değil! Sorun tüm acilliyeti ve tüm önemiyle ileri işci ve emekçilerin, ilerici aydınların, sınıfın ve halkın çıkarlarına bağlı sendikacıların, devrimci ve sosyalist kişi, parti ve örgütlerin önündedir. Siyasal iktidarın tek kişide cisimlenmiş ve fakat azınlığın azınlığı bir mali sermaye-spekülatörler-sanayiciler-bankacılar ve militaristler grubunun ülkenin tepesine çöreklendiği bir şiddet ve yasaklar sarmalıyla halkı esir almaya çalıştığı bir dönemde, milyonlara varan bir topluluğun meydanlarda haykırdığı  ve sahiplenmek için mücadele olanaklarını da böylece işaret ettiği talepler doğrultusunda daha ileri adımlar atıp direnişin çok çeşitli biçimlerde ve tüm ülkede örgütlenmesi için çaba göstermek en önemli siyasal görev haline gelmiştir. 

Gezi Parkı’nın adıyla simgeleşen Büyük Halk Direnişinin kitlelere malolan sloganında olduğu üzere, “Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam!“ anlayışı ve pratiğiyle mücadele potansiyelini büyütmek şarttır. Direnen ve greve çıkan işçilerin, barış ve demokrasi talep ettikleri için görevlerinden alınarak zindana tıkılan aydın, gazeteci ve yazarların, halklarının taleplerini cesaret ve kararlılıkla dile getirdikleri ve o doğrultuda mücadele ettikleri için zindanlara kapatılan politikacı ve milletvekillerinin, hergün neredeyse ülkenin her tarafında katledilen, işkenceye uğrayan, tecavüze ve tacize uğrayan kadınların, ve sadece gelecekleri değil bugünleri de karartılan, yığınlarla uyuşturucu ve fuhuş tuzağına itilen gençlerin ahı için, mümkün tüm mevzilerde olanakları birleştirmek şarttır. Zülmün topu-tüfeğiyle iktidar olanlara karşı halkın engin kuvvetinin yenilmezliğini göstermenin başkaca yolunun bırakılmadığı zamanlarda o yolu açacak araç ve yöntemler bulmak önem kazanır. Ankara-İstanbul Yürüyüşü ve Maltepe Mitingi’nin oluşturduğu mücadele edilebilirlik ortamı, bu yol(lar)da tüm ülke düzeyinde çoğalınabileceğine de işaret etti.

Siyasal iktidar tüm hatlarıyla saldırıda; ancak gelişip güç kazanmakta olan mücadele eğilimi ve büyümekte olan potansiyeli görerek panik haldedir. Bir temsilci “Sokak Faşiszmdir“ bile dedi. Milyonlarca insanın taleplerini haykırarak katıldığı bir mitingi bile, sokaktaki mücadele vurgusu nedeniyle “faşizm“ le ilişkilendirenler paniklemeye başlamışlardır. Referandumda “Hayır“ oyu kullanacakları, yani tüm seçmen kitlesinin yarısından fazlasını “vatan hainliği“yle suçlamaktan kaçınmayanlar, iktidar mevziilerini kaybetmemek  için herşeyi göze aldıklarını söyleyip duruyorlar. FETÖ’cülerin devletin tüm organlarında ve tüm kademelerinde yerleşik hale gelmelerini sağlayanlar darbe ortamının sadece doğmasında değil hazırlanmasındaki suçlarını örtbas ederek, bu girişimin yarattığı tepkiyi sömürüp istismarda sınır tanımadıklarına tanık olduk. Darbe “Allahın Lütfu“ sayıldı. 7 Haziran ve 15 Nisan “halkoylaması“nın sonuçları ayaklar altına alınarak darbe politikası yürürlüğe kondu. 50 bini tutuklu olmak üzere ikiyüzbine yaklaşan insan işlerinden atıldı, saldırıya hedef oldu, büyük çoğunluğunun ailesi açlığa itildi. Parlamenter sisteme son verilerek tüm iktidar ve yönetim yetkilerinin tek kişinin emrine verildiği bir diktatörlük tesisi için hile ve entrikanın bin türlüsü devreye kondu. OHAL ilan edilerek KHK’larla yönetim modeline geçildi. Tüm yargı organları polis ve ordu gibi dolaysızca Saray yönetimine bağlandı. Muhalif gazetecilere, aydınlara saldırılar yoğunlaştırıldı. Kürt kentleri yakılıp yıkıldı. İşçi grevleri yasaklandı. İşçilerin karşısına polis ve asker çıkarıldı. İşsizlik arttırıldı. “Ne istediler de vermedik“ diyerek FETÖ’cüleri devlet kurumlarına yerleştirenler, şimdi “15 Temmuz gövde gösterileri“yle sağlanacak yeni bir “moral gecesi“nden geçerek güç tazelemeyi deneyecekler. Kendileri yaptıklarında iki milyon kişiyi alacak kadar geniş olan miting meydanını, etrafındaki alan ve sokkalar dahil dolduranlar, iktidarlarının zülmüne direnen ya da ona çeşitli biçimlerde itiraz edenler olduğunda, sayıyı birden bire 80 bine-175 bine çekenlerin “moral“e ihtiyaçları var. Ama devri iktidarları artık zirve yapmayacak, oradan aşağılara doğru iniş başladı. Yoğun saldırı ve kara propagandanın örtmeye yetmediği şey, bu moral ve güç kaybının çevrede de görülmeye başlanmasıdır. Onca kibir ve yüksekten konuşmanın altında kaybetme korkusu yatıyor. 

Ve halkın talepleri oldukça nettir: OHAL son bulmalı; KHK’larla yönetim sona ermelidir. Parlamentonun, yargı kurumlarının, üniversitelerin, belediyelerin, yayın organlarının tek kişinin iradesine teslimine son verilmelidir. Tutuklu milletvekilleri derhal bırakılmalı, haksız yere zindanlara doldurulan muhalif politikacı ve kamu emekçilerinin tutukluluğuna son verilmelidir. Ülkeyi içeride ve dışarıda savaş ortamına sürükleyen politikalardan vazgeçilmeli, Kürtlerin demokratik talepleri kabul edilmeli, Suriye’de savaşın sona ermesi için ÖSO türü örgütlerin desteklenmesine son verilmelidir. Basın-yayın ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engller kaldırılmalı, işçi ve emekçilere yönelik baskı ve yasaklar son bulmalı, ülkede ve bölgede barışçıl politikalara dönülmeli, emperyalistlerle gizli-açık işbirliği anlaşmaları, içerikleri açıklanarak iptal edilmelidirler.
Demokrasi ve özgürlük mücadelesinden sözeden herkes bu talepler icin mücadele etmeksizin ilerleyemez.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...