06 Temmuz 2017 01:03

Arena mı bahçe mi?

Arena mı bahçe mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Antik Yunanlılarda Arena benzeri açık alanlarda toplanılır tartışmalar yapılırdı. Ayrıcalıklı yurttaşların varlığına karşın bir tür demokrasi göstergesiydi bu. Romalı egemenler Arenalarda gladyatörleri dövüştürür, köle gladyatörlerin kanı fışkırdıkça zevk alırlardı. Günümüzde Arena adı verilen büyük kapalı salonlarda kültürel-politik çeşitli etkinlikler düzenlenir, kitlelerin belirli kesimleriyle buluşularak çeşitli mesajlar verilir. Arenaları halk yararına kullananlar da var, aleyhine kulananlar da.

Burjuvazi rekabetçi-çıkarcıdır. Çıkarı için yapmayacağı kötülük, baş vurmayacağı çirkeflik yoktur. Dünyamız, burjuvazinin hakimiyetini kurduğu yeniçağ ve sonrasında bu rekabet ve çıkar çatışması nedeniyle toplamı yüz milyonları bulan insanın ölümüne, daha fazlasının sakat kalmasına, ülkelerin tahribine, kültürel geriliğe, şovenizm ve faşist barbarlığın gemi azıya almasına sahne oldu. 

Günümüzde bu yönlü tehlikeli gelişmeler yeniden hız kazandı. Pazar ve etki alanları üzerine emperyalistler arası rekabet ve ilişkilerde gerilme, Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Pasifik bölgesi başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesi ve ülkesinde çatışmaların artışına ve savaş ortamının oluşmasına yol açıyor. Bölgemiz açısından söylenirse ABD, NATO üyesi büyük güçler, Türkiye, İsrail, Rusya, S. Arabistan, Mısır, İran gibi ülkelerin yöneticileri başlıca enerji kaynakları ve iletim yolları üzerinde denetim kurmak ve bölgede daha fazla söz sahibi olmak için savaş stoku yapıyor, söz düellolarından geri durmuyor, halklarını aldatmak için başkalarını düşman gösteren propagandayı yoğunlaştırıyorlar.

Alman hükümetinin “Türk Sultan”ına Arenaları yasaklaması bu rekabet ve çatışma “bileşimi” içinde anlam buluyor. Halkları düşmanlaştırma politikasının “Alman Arenaları”na taşınmasına karşı çıkış, “bana posta koyarsan seni ağaçsız bahçene mahkum bırakırım” çıkışmasının Almanca karşılığıdır. Sözcük karşılığı değil politik tutum olarak yapılan beyandır.

Bahçe, bilinir ki yeşillikli olur: Meyve ağaçlısı, çiçeklisi, farklı türden ağaçlısı bulunan bahçeler vardır. Recep Erdoğan’ın gönderildiği türlü-çeşitli ağaç-çiçek bir yana, laleli falan da değildir. Bir binanın beton duvarlarla örülü giriş boşluğudur. Sıkışmış, sıkıştırılmış politika ve uygulayıcılarının sığınmaya mecbur bırakıldığı daracıl bir aradır bu!

“Ara”larda manevra yapılsa da sağa-sola çarpma tehlikesi hep vardır. Erdoğan iktidarı ve bu iktidarın koruması altında halka zulmedilmesinin propagandasını yapanlar yürüttükleri düşmanlaştırma ve düşman gösterme politikasıyla ve bu doğrultudaki uygulamalarıyla “aralarda manevra”lara giderek daha fazla mahkum hale gelmektedir. Arenaların yüzlerine kapanması, başkalarının arenalarında “gladyatör yetiştiriciliği” yapılmasına çekilmiş settir, ama dahası da vardır. Gerilmeler ve gerginlikler arttıkça arada sıkışanlar aynı zamanda Türkiye’nin emekçileridir. Bölgeye, hatta dünyaya “düzen verme” böbürlenmesi, daha güçlülerin güç gösterileriyle daha fazla ve türde karşılaşacaktır. “Had bildirme”nin bağırıp-çağırmalarla değil iktisadi-politik-askeri-kültürel ve diğer türden güçle bağlı olduğu burjuva dünyasında, ülkeyi ve bölgeyi kana bulayıcı yayılmacı politikada ısrar edenler en çok zararı ülkemiz ve bölgemiz haklarına veriyorlar. Çıkar dalaşına “boşluğa oynama”larla dahil olan siyasal iktidar, içeriye-dışarıya karşı “savaş hazırlığı” propagandasını sürdürürken, Saray sözcüleri “her eve otomatik tüfek yerleştirme”den sözederek yandaşlarını silahlanmaya teşvik ederken, AKP Genel Başkanı Erdoğan, onmiylonlarca destekçisi olan siyasal partileri “terörist” ve “milete karşı” gösterip ortamı daha fazla germekten kaçınmazken, sorunlar yumağı ve patlama ögeleri emekçileri boğazına dek sıkmışken, “dur!” denmesi daha fazla önem gösteriyor.

Oldukça açıktır; hareketin dağınıklığı ve “güçsüzlüğü” saldırı ve baskıya olanak  oluyor; dönüp işçi sınıfını, emekçileri, Türk-Kürt-Arap; Alevi-Sünni; dindar-dinsiz tüm ezilenleri vuruyor. Zorbanın cesaretinin tek nedeni olmasa da onbinlerin eyleminin yüzbinlere-milyonlara genişlememesi, onu saldırıya, küfre, yasaklamaya ve meydan okumaya cesaretlendiriyor. 

Cesaretin diğer yüzünde kocaman harflerle korku yazıyor. Korku başa beladır ama, saldırganlığı da besler. Sıkışmışlık korkutur, korku saldırganlaştırır. İktidardakiler sıkışmışlardır ve sıkışmışlık tehlikelidir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...