05 Temmuz 2017 01:02

Almanya’dan görünen Türkiye

Almanya’dan görünen Türkiye

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Almanya’da bulunduğum son beş gün içerisinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 7-8 Temmuz’da Hamburg’da yapılacak G20 zirvesi sürecinde, Almanya’daki Türkiyelilere hitaben konuşacağı bir miting ya da toplantıya dair kriz gündemdeydi.

Almanya’daki koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin başkanı Martin Schulz’un “Kendi ülkelerinde değerlerimizi ayaklar altına alan yabancı politikacılar Almanya’da provoke edici konuşmalar yapacakları etkinlikler düzenleyemez. Türkiye’de muhalifleri ve gazetecilere cezaevine atan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da etkinlik düzenlemesini istemiyorum” şeklindeki açıklaması, Alman kamuoyundaki genel eğilimin bir ifadesi sayılabilir.

G20 öncesi Köln’de metrodaki bir bilboardda rastladığım, Erdoğan’ı uyuklarken gösteren büyük fotoğrafın altında Almanca olarak yer alan ‘uyan’ ifadesi de dikkat çekiciydi. Fritz-kola tarafından hazırlanan reklamın Trump ve Putin versiyonları da var.

Fritz-kola’nın bu reklama dair sitesinde, şirketin Genel Müdürü Mirca Wolf Wiegert’in imzasıyla “G20 Zirvesi’nin ajandasında, Başbakanımızın verdiği bilgiye göre, toplumsal servetin adil dağılımı, eşit ekonomik büyüme, etkili iklim koruma politikası bulunuyor” deniliyor ve Erdoğan için kendi ülkesinde düşünce özgürlüğünü dikkate almadığı eleştirisi yapılıyor. 

Yani Almanya kamuoyunda zirveye çıkan Erdoğan karşıtlığının, artık şirketlerce etkili bir reklam kampanyasına dönüştürülen bir karşılığı da var.

Almanya’da misafir olduğum evlerde, bu yazının yayınlandığı gün itibariyle 127 gündür tutuklu ve 140 gündür özgürlüğünden yoksun olan Die Welt gazetesi Türkiye temsilcisi Deniz Yücel’in fotoğrafının olduğu ‘FreeDeniz’ yazılı dövizlere denk geldim. Almanya’da sokaktaki insanlarla da, milletvekilleri ile de sohbetlerimde Deniz Yücel’e yapılan muamelenin Alman kamuoyunda yarattığı ciddi tepki doğrudan yansıyordu.

Burada olduğum süre içinde, bir gazeteci olarak şifrelerini çözmek istediğim bir konu da, Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Türkiye’de Haziran’ın ilk haftasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde nelerin gündeme geldiğiydi. 

Türkiye’deki ajanslar ve çeşitli basın organları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Gabriel’i 5 Haziran’da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki kabulünün basına kapalı gerçekleştiğini ve bir saat sürdüğünü belirtiyordu. Bu görüşmeye dair fazla bir detay yansımamıştı. Alman basınında da öyle. 

Peki bu görüşmede neler konuşulmuştu?

Bu soru konusunda güvendiğim bir kaynak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alman Dışişleri Bakanı Gabriel’e, “PKK’nin terör örgütü listesinden çıkarılmasını savunan kişi milletvekili de olsa bizim için teröristtir” dediğini aktardı. 

Kürt sorunuyla ilgili müzakere sürecinin buzdolabına kaldırıldığını ifade ettiği açıklamasından sonraki sözlerine bakarak, “Erdoğan bunu zaten hep

söylüyor” diye düşünülebilir. Ama diplomasinin kendi dili bakımından düşünüldüğünde, Erdoğan’ın, Almanya Dışişleri Bakanına söylediği ifade edilen cümlede ayrıntı sayılamayacak kadar önemli yeni bir nokta var. Türkiye tarafı bugüne kadar, PKK ile ilgili Avrupa’dan ya da ABD’den taleplerini iletirken, bu yöndeki eleştirilerini ‘teröre destek vermek’ olarak ifade ediyordu. Ama bugün kullanılan ifadenin “terörist” düzeyine çekilmiş olması, Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili toplam devlet algısının referansları bakımından da önemli şeyler söylüyor.

Bu yaklaşım Türkiye’de iktidarın Afrin politikasından, gazeteci Deniz Yücel’e dair söylemlerine ve son olarak BBC Farsça Servisi muhabiri Jiyar Gol’ın İstanbul’da havaalanında 5 saat gözaltında tutulduktan sonra sınır dışı edilmesine kadar uzanan politik zeminin de çekirdeğinde duruyor. İstanbul’dan önce Erbil’de olan Gol’ın, YPG haberleriyle ilgili tweetleri var ve kendisi de, sınır dışı edilmesinin haberleriyle gerekçelendirildiğini duyurmuştu.

Bu arada şunu da belirtelim. Bir gazeteci, haber değeri taşıyan her gündemi takip eder ve bunu yaparken de kendisini mesleki ilkeler açısından, şu ya da bu devletin ‘hassasiyetleri’ ile sınırlamaz. Çünkü böyle bir sınırlamaya gitmek, haberi daha baştan çeşitli kaygılarla eğip bükmek demektir.

Türkiye’de iktidarın ya da genel olarak devlet politikasının, Kürt sorunuyla ilgili çeşitli nedenlerde daha sonra bir makas değişikliğine gidip gitmeyeceğini zamanla göreceğiz. Ancak bugün için, resmi söylemin ‘FETÖ’ diye ifade ettiği Gülen Cemaati ile mücadeleye ek olarak, Kürt sorununa ilişkin benimsediği “terörizm ile mücadele” söylemi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “iç ve dış düşman” retoriği üzerine kurduğu politik güzergahının, çeşitli alanlardaki yansımalarıyla devam edeceğini gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa