05 Temmuz 2017 01:01

Risk toplumunda barış

Risk toplumunda barış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İçinde yaşadığımız dönemi bir çok bakımdan risk toplumu ve belirsizlikler çağı olarak tanımlamak mümkün” diyor Kayhan Delibaş “Risk Toplumu” adlı kitabının girizgahında. 

Bu tespit sevgili Prof. Dr. Cem Terzi’nin Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki (DEÜTF) görevlerinden uzaklaştırılan barış imzacısı öğretim üyeleri için kurumlar ve halkın ortak basın açıklamasında yaptığı “Hakikat ve Barış” başlıklı konuşmasının son cümlesi ile usumda daha bir ete kemiğe büründü: 

“İnsan olarak bizi değerli kılan tek şey eşitlik için özgürlük için adalet için ve barış için ödemeye gönüllü olduğumuz bedellerdir.

Barış talebi her tür bedeli ödemeye değer, biz bedel ödeyelim yeter ki analar ağlamasın.

Yaşasın analar.
Yaşasın bütün analar.
Yaşasın hakikat!
Yaşasın hayat!”. 

Cem Terzi ve görevinden uzaklaştırılan Barış’ın akademisyenlerine mahcubuz. Bu mahcubiyet heykeli kayyum tarafından yıkılan “barış güvercini” Orhan Doğan’ın ölmeden önceki son sözlerinin altını doldurmakla hafifler ancak. Evet, Doğubeyazıt’ta kürsüden halka son sözleri “Barışı getiremedik, özür dileriz” olmuştu onun. Orhan Doğan, TBMM’den mahpushaneye ‘rehin gönderilen’ ilk kuşaktandı. Bir hukukçu olarak yaşamı insan hakları mücadelesi ile geçmişti. Sonrasında Türkiye Barış Meclis’inin kurucuları arasında birlikte çalışmıştık. Orhan Doğan için “umut” Mehmet Uzun’un sözü ile “imkansız bir sevda değil imkansızı gerçeğe dönüştürecek yol haritasıydı”. Sevgili Cem, Halis, Ayşen, İzge, Melek, Nilgün, Zerrin, Aydın, Erkin, Emel, Feride, Aslı, Zeynep, Mehmet, Serdar ve tüm barış imzacıları bana umudun bu tanımını hatırlatıyor. Ege Barış ve Demokrasi Konferansı sürecinde daha da yakından tanıyabildim birçoğunu. 

Şimdi dünyanın farklı ülkelerinde barış için, adalet için yetmese de emek harcamakta insanlık. Kolombiya umut aşılıyor. Bir boyutu ile bizdeki “Adalet Yürüyüşü” de umut aşılarken hafta içi İngiltere’de bir yürüyüşte İşçi Partisi lideri Corbyn’ın “Bizi ilerletecek şey toplumsal adalet ile insanların ırkçılığa ve bizi bölen diğer her şeye karşı bir araya gelmesidir” sözleri dönemsel olarak tesadüf olmasa gerek. 

Kayhan Delibaş’ın “Risk Toplumu” adlı kitabından bahsetmiştim. Risk toplumunda dönemin ön plana çıkan özellikleri arasında “toplumsal yaşamın her alanında belirsizliklerin artması, korku kültürünün yaygınlaşması, refleksif modernleşme ve bireyselleşmede yaygınlaşma, güven erozyonu, otoriteye duygulan güvende azalma ve kültürel otoritenin parçalanması gibi olgulardaki artışı” ön plana çıkartıyor yazar. Ya panzehiri? En azından barışa giden yolda soru sorabilmekle başlamalı insan. Yüzleşme, hakikat önemli. Bu bağlamda sevgili Cem’in “Hakikat ve barış yüzünden buradayız bugün. Hakikati söylemek ve barış talep etmek yüzünden bugün çalıştığımız üniversiteden uzaklaştırıldık” sözleri ile başlayan konuşması yol gösterici. 

Şöyle devam etmişti Cem: “Bugünlerde bu ülkede yaşananlar, kendinden olmayana kendinden farklı düşünene, konuşana, yazana çizene, ne kadar zalimce davrandığımızı bir kez daha gözler önüne seriyor.

Neden bu kadar zalim olduğumuzu konuşmamız gerek.

Neden yaşantılarımız, değerlerimiz, duygularımız, kutsal saydıklarımız, edinimlerimiz giderek birbirinden uzaklaştı?

Nasıl ve neden zalimleştik?

Hakikate değer vermemekle ve hakikatin peşinden koşmamakla zalimleşmek arasında çok derin bir ilişki var.

Hakikatin hükmüne zalimlerin dünyasında yer yoktur.

Bilim insanlarının da vatandaşların da aslında hakikat ile ilişkisi aynıdır: Ya sorumluluk duyar gereğini yapar ya da inkar edersiniz...

İnkar ettikçe kötülükten yana olursunuz. Nihayet kötü, ve zalim olursunuz.

Hakikatten canımız öyle istiyor diye kurtulamayız.

Yok saymakla, unutmakla kaybolacak bir hayalet değildir hakikat.

Ve çok iyi biliyoruz insanlar arasında öyle temel bir dayanışma bağı vardır ki, her birimizi dünyadaki bütün haksızlık ve adaletsizliklerden, ama özellikle bizim tanıklığımızda veya bilgimiz dahilinde işlenen adaletsizliklerden sorumlu kılar. Şayet bunları önlemek için elimizden geleni yapmazsak, biz de zalim oluruz.

Adaletsizlik varken, zulüm varken eylemsiz, bir şekilde seyirci kalanlar, olana bitene ortak olur. Barış bu topraklara kolay kolay gelmiyor. Neden? Hakikatler ile barışamadığımız için. Hakikat ile yüzleşemediğimiz için birbirimizle de yüzleşemiyoruz.

Öğretilen ezberleri, yalanları birbirimize anlatmayı konuşmak sanıyoruz. Kendi ezberlerimiz tekrarlıyoruz. Ötekinin ne düşündüğü umurumuzda değil. Ötekini dinlemeye, anlamaya dair hakiki bir arzumuz, irademiz yok. Düşünmüyoruz. Sorumluluk almaktan o kadar çok korkuyoruz ki düşünmüyoruz.

İnsanların aşağılanmalarına, acı çekmelerine, inkar edilmelerine, sessiz kalabiliyoruz. Hep sorumluluktan kaçmanın bir yolunu buluyoruz, bir şekilde kendimizi masum hatta mağdur ilan edebiliyoruz ve her hakikat talebini öteki kabul ediyoruz, hatta suçluyoruz. Bu bizi yüzyıllardır bir kolektif yalan üretiminin  parçası haline getiriyor.

Bugün yaşadığımız her kötülüğün kökü toplumsal tarihimizdeki hakikatlerle yüzleşmeye cesaret edemediğimizden ve böyle bir geleneğimizin olmamasından kaynaklanıyor...

Hakikate değer vermemek, onunla yüzleşmemek zalimleştirir. Zalimlerin ise bir arada yaşama iradesi olamaz. Zalimler bir toplum oluşturamaz…

Unutmayın lütfen eğer bir toplum olmak istiyorsak sadece hakikat kurtarır bizi!

Barış hakikat ile gelir. İnsan olarak bizi değerli kılan tek şey eşitlik için özgürlük için adalet için ve barış için ödemeye gönüllü olduğumuz bedellerdir. Barış talebi her tür bedeli ödemeye değer, biz bedel ödeyelim yeter ki analar ağlamasın.”

 Muhtemelen Cem Terzi hocanın bu “dersini” -ki benim için ders niteliğinde- daha önce okumuşsunuzdur. Ama ben yine de aktarmak istedim.

Barış istemenin en riskli talep olduğu bir dönem ve coğrafyada bizlere ülkemiz adına onur bahşeden tüm barış imzacısı akademisyenlere sonsuz teşekkürler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...