Ölçüsü belirsiz ‘adalet’ ve ‘faşist düzen’ ilişkisi
Fotoğraf: Envato
Aristoteles, mutluluğun, kendisi için istemenin bireysel erdem sayılacağını, esas erdemin “adalet” olduğunu söylüyordu.
Antik Yunan için henüz evrensel ölçüler değil mevcutlar arasında “mutedil” bir dağıtım veya paylaşım “adalet” sayılıyordu, ölçüsü “orantı” idi.
Ancak “mutedil olmayı” “güç” ilişkileri belirlerse, durum vahim hale geliyor. J.J.Rousseau, “yasasızlık güçlüye hükümranlık kazandıracaksa ben yasadan yanayım” diyordu. Türkiye ve AKP örneğindeki “yasasızlık” resmi iktidarı (otoriteyi) ele geçirmiş birinin bütün kaynakları kendisine yontmasından, yani liberal demokrasiye ait bir sorundan kaynaklanıyor gibi görünüyor ama çok da “adalet”ten uzak sayılmaz. “Büyük kitle benim yanımda”, tabii ki “büyük pay da bende olacak” diyor.
CHP’nin “adalet” yürüyüşü “hep kendine yontma, biraz diğerini de düşün” söylemi, “HDP yürüyüşe katılırsa, biraz minvalinden sapar” deniyor ki, bu arayış “mutedil”, “liberal” sınırlar içinde bir “adalet”, daha doğrusu “iktidar” mücadelesi için bir yürüyüş anlamına geliyor. Aynı üst sınıftakilerin (zümrelerin) birbirlerine eşit “muamelatı” anlamında bir “adalet” ve “demokrasi” ise “tüm toplumsal kesimlerin eşit sayınlıkta görülmesi” (örneğin Türkçe kadar Kürtçe’nin de, erkek kadar kadının da, zenginler kadar yoksulların da eş hale taşınması) anlamındaki adaletten yani eşitlikten çok uzak bulunuyor. Atina ve Roma köleciliğin en yüksek biçimlerini temsil ederken “demokrasicilik” oynuyorlardı. Bugünkü Batı demokrasisi Roma’nın mirası sayılır. Yine de artı tarafı bulunuyor ve 1789 Fransız Devrimi ile birlikte “tüm yurttaşlara” senatoya girme “yasal” hakkı tanınmış bulunuyor. Bu da burjuva demokratik devrimlere denk düşüyor.
Başkası veya evrensel isteme ise ancak evrensel bir bilim ve akılla mümkün olabilir. “Doğal hukukçular” ve “sosyalistler” evrensel olanı arıyordu. Böylece “pragmatik” değil “evrensel” anlamda adalete ulaşılacaktı. K. Marx’ın önerisi önce şartların eşitlenmesidir. Daha genel bir söylem “İnsan özgür ve eşit doğar ama her yerde zincire vurulmuştur”.
CHP’nin Sıkışması ve Açmazı: Çare Ne? “Adalet” Yeterli Mi?
CHP tabanında on yıllardır, özellikle de Dinci Eğitim Reformları ve 16 Nisan rejim değişikliği referandumu sonrası çok büyük bir sıkışma bulunuyor. Böyle bir sıkışmanın altında Kılıçdaroğlu ve CHP Parti üst kurmayları ezilmiş bulunuyor.
Benim kanaatim ciddi bir analiz ve değerlendirmeye, her hangi bir demokrasi vb. stratejisine dayanmadan genel bir sıkışma sonucu “bir şeyler yapmış olmak için yapmak” yani bu yürüyüş “zorunlu” ve tasarlanmamıştı. Dolayısıyla “sonrası da bilinmiyor”. Yani bu yürüyüşten ne sağlanacağı, biraz gündemde kalma dışında CHP kurmaylarınca bilinmiyor.
CHP’nin “Adalet” Yürüyüşü Orta ve Üst Burjuvazinin Çıkarlarını Koruma Yürüyüşüdür
Böyle bir yürüyüşü küçümsemeyelim ama adını da doğru koyalım. Anadolu sermayesi ile, yükselen Anadolu esnafı ve müteahhit ile İstanbul burjuvazisi arasında büyük bir gerilim bulunduğu gibi ideolojik anlamda da hem daha sekülerle dinciler, Aleviler ile Sünni dinciler, çeşitli tarikat ve cemaatler arasında pek çok gerilim yaşanıyor ve Müslüman Kardeşler (Milli Görüşçüler) diğerlerini elimine ediyor veya kendi alanını genişletiyor. MEB’de de, YÖK’de de, rantta da, KOBİ’ler, burjuvazi arasında da bu süreçler iç içe yaşanıyor. CHP’nin yürüyüşü ana muhalefet olarak güçler arasında “adalet” arayışını, bir “konsensus” (uzlaşım) arayışını temsil ediyor.
“Adalet” Arayışı “Faşizm” ile Örtüşebilir
AKP’nin “din yolu” “esnaf”, “tarikat”, “müteahhit” yoludur. CHP’nin ne din ne bilim, ne yaptığını bilmemesi, belki “orta ve üst burjuvazi ve bürokrasiyi” temsil eder hale gelmesi, hem din hem para piyasa ile çelişmekten kaçınması, DİNE VE PİYASAYA teslim olması anlamına gelmektedir ki, bunun Frankfurt Okulunca kavramlaştırması “KONVENSİYONALİZM”dir yani genel geçer norm ve işleyişle çelişmekten kaçınarak güce teslim olmaktır (faşizmdir).
Bu yürüyüşten çıkabilecek en iyi sonuç, “konsensus” sağlanmadan liberal ana muhalefetin ayakta durabilmesidir. Aksi takdirde yarım yamalak “liberal demokrasinin” de son dengeleyici kırıntıları yok olacaktır.
- Köy Enstitüsü farkı, şehre ve geleneğe uymazlığı: Hümanist, yararcı, bütüncül köy rehberi 19 Nisan 2024 04:47
- 31 Mart Yerel Seçimleri: AKP'nin dinci eğitimine karşı bilgi ve özgürleşme talebi 05 Nisan 2024 04:47
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45