28 Haziran 2017 00:50

OHAL’den Sorumlu Devlet Bakanı: Devlet Bahçeli

OHAL’den Sorumlu Devlet Bakanı: Devlet Bahçeli

Fotoğraf: Envato

Paylaş

23 gün sonra OHAL’in ilanının üzerinden bir yıl geçmiş olacak.

Bu bir yıl içinde; kimi bakanlardan sendikalara, aydınlardan akademisyenlere, TÜSİAD’dan muhalif siyasi partilere, ilerici demokrat güçlere toplumun hemen her kesiminden ve her vesileyle, “OHAL’in kaldırılması ve KHK’lerin geri çekilmesi” istendi.

Ama sanki toplumun bu değişik kesimleri, “OHAL kaldırılsın” değil de “OHAL uzatılsın” diyorlarmış gibi, Cumhurbaşkanı ve diğer yetkililer haftalar önce OHAL’in yeniden uzatılacağını açıkladı.

Öyle anlaşılıyor ki AKP-MHP koalisyonu OHAL’i 15-20 Temmuz arasında tekrar uzatacak.

OHAL’in birinci yılında, tepkilerin ve “Adalet Yürüyüşü”nün yarattığı atmosfer içinde “OHAL kaldırılsın, KHK’ler geri çekilsin!” talebinin daha yaygın ve daha yüksek sesle  haykırılacağını söyleyebiliriz.

Bu bir yıl içinde, daha OHAL’in ilan edildiği ilk üç aydan başlayarak, “OHAL kalksın mı uzatılsın mı?” tartışmaları da başladı. Bu süre için Başbakan Yıldırım ve bazı bakanlar bile OHAL’in artık kaldırılması gerektiğini söyledi. 

SANKİ OHAL’DEN SORUMLU BAKAN

Ama bu bir yıl içinde iki kişi çok kararlı bir biçiminde OHAL’in sürmesini; hatta, OHAL’in ebediyen sürmesini isteyen bir mantıkla ve kararlılıkla OHAL düzenini savundular.

Bu iki kişiden birisini herkesi biliyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan!

Cumhurbaşkanı her vesileyle OHAL’i; “Allah’ın lütfü” olarak gördüğü 15 Temmuz başarısız darbe teşebbüsünün kendilerine sunduğu bir “nimet” saydığını söylüyor. OHAL’in kaldırılmasını isteyen patronları bile; “OHAL’in size ne zararı var, grev filan gibi ıvır zıvır işler yok” diyerek azarlıyor!
OHAL’in öteki radikal savunucusu ise MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli!

Devlet Bahçeli, OHAL’i, Erdoğan’dan bile fazla “olmazsa olmaz” görüyor: “Türkiye’nin bekası”na bağlıyor. Başbakan, bakanlar bile OHAL’i gelip geçici, “biraz daha sabredilmesi gereken bir düzen” gibi savunup, “çok geçmez kalkar” diye savunurken Bahçeli, hiçbir tereddüde yer vermeden, “OHAL uzatılmalıdır” diyor. Bir muhalefet partisinin lideri değil de sanki Erdoğan Hükmeti’nin OHAL’den sorumlu devlet bakanı gibi konuşuyor Bahçeli! 

MHP’deki  “bayramlaşma” nedeniyle yaptığı konuşmada Bahçeli, “Bu darbe teşebbüsünün bütün yan tesirlerini ve etkisini ortadan kaldırabilmek için olağanüstü hal uygulamasına geçilmiştir. Olağanüstü hal uygulaması devam etmelidir. Olağanüstü hali ‘demokrasiye, özgürlüğe karşıt’ gibi algılayarak, tamamen ortadan kalkmasını isteyenler, 15 Temmuz’un tesir alanı üzerinde tarafgir olanlardır. Onun için herkes haddini bilmeli” diyor. Ki, Bahçeli’ye göre “OHAL kaksın” diyenler 15 Temmuz darbecilerinin etkisi altında kalanlar ve “hadleri bildirilmesi” gerekenlerdir!

BAHÇELİ’NİN TEK RAKİBİ DOĞU PERİNÇEK! 

Bahçeli’nin en radikal olduğu diğer bir konu da “Adalet Yürüyüşü”ne karşı tutumudur.

Bahçeli, “15 Temmuz’un gerçekleşmesi halinde, Türkiye’de adaletin a’sından kim bahsedecekti? Türkiye’yi kaosa, cepheleşmeye, karanlığa sürüklemeye ve siyasi şov yapmaya kimsenin hakkı yoktur” diyor, yürüyüşü yapanları da her vesile ile “FETÖ’cüler”e ve “bölücülüğe” destek vermekle suçluyor. Bu konuda Bahçeli, Cumhurbaşkanı’ndan da önde gidiyor.

Nitekim, yürüyüşe karşı çıkanlara ve gerekçelerine şöyle bir baktığımızda, yürüyüşe karşı çıkma yarışında Bahçeli “Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor” diyen Doğu Perinçek’le kıyaslanabilir. Çünkü Bahçeli ve Perinçek dışındaki, “yürüyüş” karşıtları; “Türkiye’de adalet var ne istiyorsunuz?” demiyorlar, “Adaleti Meclis’te ara, mahkemelerde ara,...” gibi başka yollar öneriyorlar.

Referandumdan sonra “Adalet Yürüyüşü” ve OHAL konusunda da AKP’nin koltuğunun altından konuşan (MHP, iç tüzük ve uyum yasaları konusunda da Hükümete açık çek verdi) Bahçeli, partisi içinde AKP’nin politikalarına karşı az çok tutum alan kesimi de sırtından atmış olmanın rahatlığıyla konuşuyor. Bu nedenledir ki Bahçeli, ne Meral Akşener’in yeni parti kuracağı haberine ne de “Adalet Yürüyüşü”ne destek veren MHP’lileri umursuyor. Tıpkı referandumda, MHP’ye oy verenlerin yüzde 70’inin Bahçeli’ye karşı oy kullanarak “hayır” demesini umursamadığı gibi! 
Eğer bir politikacı kendisine oy veren seçmenlerin yüzde 70’ini karşısına alıp, onların ne yaptığını, niçin böyle davrandığını sorun yapmıyorsa; kuşkusuz çok önemli bir yol ayrımındadır!

AKP HİMAYESİNDE BİR SİYASET TARZINA DOĞRU

Bahçeli’nin referandumdan sonra da şimdi de OHAL’in uzatılması ve “Adalet Yürüyüşü’yle de MHP tabanıyla karşı karşıya gelmeyi göze almasının nedeni artık onun, “oy alarak iktidara gelme” çizgisini terk ettiğini gösteriyor. 

Geriye ise içine girilen dönemde siyasetin yeniden yapılanacağı da dikkate alındığında Bahçeli’nin; AKP’nin himayesinde (Bahçeli, muhaliflerinin tüzük kurultayının mahkemece geçersiz sayılmasının da faydasını gördü), marjinal bir “milliyetçi parti”nin lideri olarak, örneğin “Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı” koltuklarından birisini kapmayı siyaset stratejisinin merkezine koyduğunu gösteren belirtiler hızla çoğalmaktadır. 

Referandum sonrası yapılan anketlerde “MHP’ye oy vereceğim diyenlerin oranının yüzde 5 dolayına düştüğünün ortaya çıktığı da dikkate alındığında, Bahçeli’nin çıkış yolu olarak AKP ile hesaplaşma değil, AKP’nin küçük ortağı olarak, davranmayı seçenek yaptığını söyleyebiliriz. Bunun işaretleri her gün çoğalmaktadır. Partileri etkisizleştirecek “Uyum yasaları”na, muhalefetin sesini kesme amaçlı “TBMM iç tüzüğü değişikliği”ne ”nasıl değişiklikler tasarlandığı bile bilinmeden, destek ilan etmenin başka ne anlamı olabilir ki?“

Bahçeli’nin bu olağan siyaset mantığına aykırı tutumunu “Memleketin bekası”na bağlaması ve “Kendim için bir şey istemiyorum” demesi ise “Yan cebime koy”un konjonktürel ifadesidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...