27 Haziran 2017 00:59

‘Adalet Yürüyüşü’ ve gazeteciliğin ‘yerli ve milli’ normları

‘Adalet Yürüyüşü’ ve gazeteciliğin ‘yerli ve milli’ normları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “Adalet Yürüyüşü”, her gün yeni katılımlarla sürerken, ülke sathında ve kamuoyunda da “adalet talebine” karşı duyarlılığın arttığını gösteren tepkiler yayılıyor.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı, koalisyonun küçük ortağı Bahçeli’nin, “Adalet Yürüyüşü”nü karalayıp, FETÖ’ye, “terör örgütlerine destek” gibi göstermesi kamuoyunda itibar görmüyor. Dahası, bu açıklamaların kendi tabanlarında, yandaş medya içinde bile istedikleri etkiyi uyandırmaması, bu zevatı öfkelendiriyor. Bu yüzden de “Adalet Yürüyüşü” karşıtı koro, bir gün yürüyüşü ülkeye karşı “büyük bir suç” gibi gösterirken ertesi gün, onu hafife almayı amaçlayan, “Yürümekle yollar aşınmaz”a, “Kedini boşa yoruyorlar”a dönen bir tutuma sarılıyorlar.

Yani yürüyüş kolu, Ankara İstanbul yolunun yarısını kat etmiş olmasına karşın, “adalet arayışı”nın karşısındaki zevat ortak bir tutum geliştirebilmiş değil. 

Nitekim, Adalet Yürüyüşü”nün başından beri “adalet” isteyenlere ağır suçlamalar yapan Adalet Bakanı, dün sanki önceki günlerde o ağır suçlamaları yapan o değilmiş gibi; ”Yürüyüşlerle, tehditle, hakaretle yargının kararlarını etkileyeceğini düşünenler boşuna yoruluyorlar. Şu anda Türkiye cezaevlerinde pek çok tutuklu ve hükümlü vardır. Sadece bir kişi için yürüyorlar. Bakıyorsunuz, hesapları kitapları başka. CHP’nin iç tartışmalarını bertaraf etme hesabı var...” gibi değerlendirmeler yapıyor; yürüyüşü hafife alarak, “CHP’nin kendi amaçları içine hapsederek” itibarsızlaştırmayı amaçlayan bir eleştiriye dönüyor.

12. GÜN ‘ADALETSİZLİK’ HABERİYLE BAŞLADI 

Dün, “Adalet Yürüyüşü’nün 12. günüydü. Kılıçdaroğlu, günü başlatırken yaptığı rutin basın açıklamasında önemli bir iddiayı gündeme getirdi.

Kılıçdaroğlu, adını vermeden Enis Berberoğlu’nun tutuklanmadan önce Maltepe Cezaevi’ne Ankara’dan bir heyet geldiğini, cezaevindeki üç “özel odayı” denetleyip eksikliklerin giderilmesi için çalışma yapıldığını söyledi. Ve bu durumu Kılıçdaroğlu, haklı olarak; “Düşünün bir kişi yargılanırken, henüz karar verilmemiş ama Maltepe Cezaevi’nde oda hazırlanıyor. Odanın eksiklikleri gideriliyor. Çünkü o kişinin mahkum edileceği önceden biliniyor. Bu durum, yargı ile siyasi iktidar arasındaki bağlantıyı gösteren en somut örneklerden birisi. Bizim bu yürüyüşümüze haklılık kazandıran en temel olaylardan birisi” diye açıkladı.

Son haftalarda “adalet talebi”yle yapılan yürüyüş etrafındaki tartışmalar, basın özgürlüğü, gazetecilerin ne ölçüde özgür olduğu, basına yönelik suçlamaların ne ölçüde adil olduğu ve yargının basın karşısındaki tutumuyla da birleşti.

Sadece gazetecilik yaptığı için müebbet hepse mahkum edilen Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla birlikte uluslararası planda da hem basın özgürlüğü hem de Türkiye’de adalet talebinin aciliyetine tepkiler dikkatle izlenmeye başlandı.

Dün gazetemize bir röportaj veren İngiliz İşçi Partisi’nin Başkanı Jeremy Corbyn’in, Türkiye’deki insan hakları ihlallerine, basın özgürlüğüne yönelik ihlallere ve adaletsizliklere dikkat çekmesi de dünyadan ülkemize dönen dikkatlerin bir örneğiydi. 

‘YERLİ VE MİLLİ ADALET’ VE ‘YERLİ VE MİLLİ HABERCİLİK’ DÖNEMİ!

“Adalet Yürüyüşü”, bir yandan basın özgürlüğü ve basın özgürlüğü karşısında iktidarın ve yargının tutumuna yeniden mercek tutulmasını da getirdi. Çünkü ülkeyi yönetenler; 170’ten fazla gazetecinin tutuklu olmasına, milletvekili bir gazeteciye müebbet hapis verilerek tutuklanmasına, yüzlerce gazetecinin mahkemelerde yargılanıyor olmasına meşruiyet ve yasallık kazındırmak için “basın özgürlüğünün sınırlarını ve gazeteciliğin ne olduğunu” yeniden tartışmaya açmak zorunda kaldı. 

Çünkü, uluslararası gazetecilik normlarına bağlı kalındığında ne gazetecilerin tutuklu olmasını ne verilen cezaların yasal ve meşru olduğunu savunmak olanaklı. 

Bu yüzden de Cumhurbaşkanı, konunun en deneyimli uzmanı olarak, medya patronları ve üst düzey yöneticilerine verdiği iftarda; “Eğer söz konusu olan Türkiye’nin çıkarlarıysa gerisi teferruattır” diyerek “yerli ve milli gazeteciliğin” ideolojik platformu üstünden, “gazeteciliğe ayar” girişimlerini en üst perdeden ve herkesçe anlaşılacak biçimde yeniledi.

Gazeteciler hakkında akıl almaz suçlamalarla iddianameler hazırlayan savcılar ve cezaları kesen yargıçlar da; kararlarında ve iddianamelerinde gazeteciliği, gazetecilik uzmanlarıymış gibi,  uzun uzun yeniden tarif etmeye (*), “yerli ve milli haber”in nasıl yapılacağına kadar gazetecilik dersleri vermeye koyuldular. 

Böylece “yerli ve milli gazeteciliğin” sınırlarını ihlal edenler için “yerli ve milli yargı”nın demir yumruğunu yemeyi göze almaları gerektiği de yargıçlar ve savcıların ağzından ilan edilmiş oldu.
 

(*) Ceren Sözeri arkadaşımız gazetemizde pazar günü çıkan “Medya Tarafı” köşesinde, ”Sana mı soracağım ne söyleyeceğimi?” başlıklı yazısında konuyu bir iletişimci-akademisyen olarak ele aldı. Her gazetecinin ve her gazetecilik öğrencisinin de özenle okuması gereken yazısında Sözeri arkadaşımız, savcıların ve yargıçların habercilik ve gazetecilikle ilgili “yeni normları”nı teşhir etmişti. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...