24 Haziran 2017 00:05

Uyuşturucuya teşvik eden atmosfer sürdükçe...

Uyuşturucuya teşvik eden atmosfer sürdükçe...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gerek en yoksulların yaşadığı emekçi semtlerinde, gerekse orta sınıf gençlerin yaşadığı ve kentin eğlence merkezlerin yakın semtlerde, sokak aralarında, apartmanların girişlerinde, parklarda adım başı, uyuşturucu kullandığı için kendinden geçmiş gençlere rastlamak mümkün. TV’lerin haber bültenlerinde her gün ve giderek artan sayıda insanı dehşete düşürecek görüntüler görüyoruz.

Öte yandan gün geçmiyor ki, büyük kentlerin varoşlarında elinde “koçbaşı” olan polis timleri kapıları kırıyor, bir düşman ülkesi işgal etmiş gibi insanları yüzüstü yatırıp ters kelepçe vuruyor. Gerekçe “huzur operasyonu yapmak” ama daha çok da uyuşturucu ile mücadele...Peki sonuç; şu kadar ev baskını şu kadar gözaltı bir miktar da uyuşturucunun ele geçirilmiş olması... Yapılan gürültüye bakarsanız, şimdi Türkiye’de uyuşturucu satıcısı kalmaması gerekirdi, ama öyle değil.
 
UYUŞTURUCU KULLANIMINDA GELİŞME VAHİM

Görüntüler bu ölçüde ürpertici, haberler bu ölçüde sıklaşınca, Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuyu gündemine aldı. “STK”lara verdiği iftarda Cumhurbaşkanı; “Kendinden geçmiş şekilde bulunan gençler bize ciddi sorumluluk yüklüyor. Her ne kadar Avrupa ülkelerinin çok çok altında da olsa bizim bu sorunu kangrene dönüşmeden tedavi etmemiz gerekiyor” diyerek  uyuşturucu konusuna “dikkat” çekti. 

Cumhurbaşkanı bu konuşmasında “her ne kadar Avrupa ülkelerinin çok altında olsa da” diyerek, “paniğe gerek yok” tutumu alsa da rakamlar gerçek durumun diğer ülkelerden çok daha vahim olduğunu gösteriyor.

Çünkü Türkiye’de uyuşturucu kullanımının son dört yılda (araştırmanın yapıldığı 2011-2015 arasında) -ki bu yıllarda “bonzai” henüz piyasaya sürülmemişti- 17 kat arttığı belirtiliyor.

Konunun en tanınmış uzmanlarından Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Sevil Atasoy da, “Madde kullanımına bağlı ölümlerin geçen yıla oranla 4 kat arttığını (ölü sayısı 162 kişiden 628 kişiye çıkmış) ve madde bağımlılığının bir halk sorunu haline geldiğini” belirterek, tehlikenin artan hızına dikkat çekiyor.

UYUŞTURUCUNUN YAYILMASINA UYGUN ATMOSFER VAR

Hiç kuşkusuz uyuşturucu kullanımının artması dünyanın bir sorunu. Ve bu soruna karşı mücadelenin polisiye, eğitim, tıbbi mücadele, sosyal, siyasal pek çok boyutu var. 

Ama uyuşturucuya karşı mücadele denince en çok polisiye önlemler boyutu öne çıkıyor. Ancak, polisiye önlemlerin en gelişmiş ülkelerde bile sadece uyuşturucunun yayılma hızını azaltmanın ötesinde bir işe yaramadığı da herkesin bildiği bir gerçek.

Nitekim Türkiye’de her gün yapılan uyuşturucu operasyonlarına, velilere, eğitimcilere görevler verilmesine karşın uyuşturucu kullanımındaki “sıçrama”, sorunun polisiye, eğitim, ailelere sorumluluk yüklenmesi gibi geleneksel ve her ülkede önemli olan; az çok uygulanan girişimleri aşan sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu da gösteriyor.

Prof. Sevil Atasoy da sorunun artık “bir halk sorunu” haline geldiğine dikkat çekerken bu bir yanıyla bu “aşamaya” dikkat çekiyor olabilir.
Burada uyuşturucunun yaygınlaşmasını teşvik eden, bugüne kadar uygulanan önlemlerin etkisiz olduğu bir “iklim”den, bir “atmosfer”den söz ediyoruz. 

Dün bu köşede kadına ve çocuklara yönelik şiddetin artmasında medya, ulema, siyaset erbabı, “dini” eğitim ve din istismarcılığı gibi alanlardan yapılan girişimlerin oluşturduğu siyasal-sosyal-kültürel atmosferin, saldırganların sayısını artırdığına ve onları cesaretlendirdiğine, ortamın teşvik ediciliğine dikkat çekmiştik. Uyuşturucu konusunun da oluşturulan siyasal-kültürel ortamla bağlantısının çok önemli olduğu, son yarım yüz yılda (*) yapılan araştırmaların en popüler sonuçlardan birisiydi ama bugün bu araştırmalar görmezden gelinmektedir.

PANZEHİR İNSANCA YAŞANACAK BİR DÜNYA İÇİN MÜCADELEDİR

Mevcut ekonomik-siyasi sistemin gençliğe gelecek güvencesi, karşılaştıkları soruların çözümünde çaresizliğe düşmelerini önleyemeyen, onlara savaş, rekabet, geleceksizlik, yalnızlığın ötesinde bir vaatte bulunmayan, tersine bu “orman yasalarını” yücelten bir dünya vaat etmesi, uyuşturucunun yayılması için son derece uygun bir iklim oluşturduğu, günümüzde apaçık bir gerçektir.

15 yıllık iktidarında AKP’nin, genç yığınların barış, kardeşlik, dayanışma, özgürlük, gelecek güvencesi gibi taleplerini umursamayan; onlara sadece; gazilik, şehitlik, daha çok geleceksizlik, kulluk, rekabet, biat gibi gençliğin güdüleriyle çatışan vaatlerle yedeklemeye çalışması, pek çok başka kötülük gibi uyuşturucunun yayılması için de son derece uygun bir atmosfer oluşturmaktadır.

AKP iktidarının bu açmazını aşmak için panzehir olarak bulduğu; dini hurafeleri öğüde dönüştürmesi; şehitliği, gaziliği “bütüncül bir kurtuluş” yolu olarak sunması, biat etmenin yüceltilmesi ise gençlik yığınları tarafından inandırıcı bulunmadığı için ters tepen bir silaha dönüşmüş görünmektedir. Bu hem uyuşturucunun insanları dehşete düşürecek bir hızla yayılması, hem de gençliğin AKP’den uzaklaşma eğiliminin bir arada gelişmesiyle de kendisini ortaya koymaktadır.

1989’dan beri ağır bir dini iklimde yaşayan İran gençliğinin, BM’nin kayıtlarına göre en çok uyuşturucu kullanıcısının bulunduğu ülke olması bir tesadüf olabilir mi?

Yani pek çok konuda olduğu gibi uyuşturucuya karşı mücadelede de panzehir gençliğin gelecek güvencesi sağlayan barış, kardeşlik, özgürlük, içinde yaşayacağı bir dünya (ülke) ideali ve bu doğrultuda mücadeleye çekilmesinden geçmektedir. Ancak böyle bir ortam oluşturulduğu ölçüde, uyuşturucunun yaygınlaşmasını kıracak, diğer önlemlerin etkisini de artıracak bir gelişme olacaktır. Aksi halde uyuşturucuya karşı mücadele önlemleri kafayı sağa sola çarpma, abuk sabuk(**) tepkiler olmayı aşmayacaktır.

Bugüne kadarki mücadele de bunu göstermektedir. 

(*) 1968’lerde gelişmiş ülkeler gençliği içinde  uyuşturucunun, “Hippy”liğin yayılması kapitalizmin onlara sunduğu geleceksizlik, savaş ve şiddet dünyasına kaşı tepki olduğu konusunda önemli araştırmalar yapılmıştı.
(**) Uyuşturucu satıcısına etek giydirip mahallede teşhir eden gençler, uyuşturucunun yaygınlaşmasına karşı mücadele edeyim derken, cinsiyetçiliğin çirkefine düşmeleri bir rastlantı değildir. Amacı doğru saptanmamış her mücadele kedisini sağa sola çarpmaktan kurtaramamanın örneğidir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...