23 Haziran 2017 01:00

Trump'ın stratejisi Kürtler için de tehlikeli!

Trump'ın stratejisi Kürtler için de tehlikeli!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Obama’nın ABD’nin Bölgesel (Ortadoğu) egemenliğini devam ettirmek üzere geçici uzlaşma-anlaşmalara dayalı politikasının tersi biçimde, Trump’ın stratejisini gerilim ve çatışmaları tırmandırmak üzere kurduğu giderek belirginleşiyor. İran’ın ‘baş düşman’ ilan edilmesi, Sünni NATO’sunun gündeme getirilmesi ve bu eksene ters düşen Katar’ın ablukaya alınması ve en son Suriye’de Suriye ordusuna karşı saldırılar bu stratejiyi görünür kılan hamleler olarak sayılabilir. Bölgesel gericiliğin iki ucu olan S. Arabistan ve İsrail üzerine kurulan bu strateji ile Trump hem Rusya-İran’ın Bölge’de artan etkisini durdurmayı ve hem de Körfez ülkelerinden ABD bütçesine yüz milyarlarca dolar kaynak aktarmayı hesaplıyor. Özetle Trump, hesaplarını bizlerin fazla yabancısı olmadığı Bushvari bir strateji üzerine kuruyor.

Peki, bu strateji Kürtler için ne getiriyor?

ABD’nin Musul operasyonunda Irak Kürtleri ve Rakka operasyonunda Suriye Kürtleri (Demokratik Suriye Güçleri) ile işbirliği yaptığı bir sır değil. Ancak bunun da ötesinde Suriye rejimine yönelik saldırılarını arttıran ve Kürtleri rejim güçleri ve İran’la daha fazla karşı karşıya getirmeye yönelik hamleler yapan Trump’ın, Kürtleri aynı zamanda gerilim ve çatışmaya dayalı yeni stratejinin bir dayanağı haline getirmek istediği görülüyor. Dolayısıyla bugün ABD’nin Kürtleri daha fazla desteklemesi görüntüsünün arka planında Kürtleri gerilim ve çatışmaların bir parçası haline getirerek bütün kazanımlarını tehlikeye atan/atacak olan bir politika bulunuyor.

Öncelikle şunu söyleyelim: Trump yönetiminin Irak Kürdistan Bölgesi’nde 25 Eylül’de yapılacağını açıklanan ‘bağımsızlık referandumu’na karşı “Referandum bizi önceliklerimizden uzaklaştıracak” sözleriyle ortaya koyduğu tutum, ABD’nin derdinin Kürtler değil; kendi Bölgesel çıkarları olduğunu bir kez daha gösterdi. Çünkü ABD sözcüsünün “önceliklerimiz” dediği şey, ABD’nin Irak’ta kurduğu düzenin, yani çıkarlarının korunmasından başka bir şey değil.

Trump’ın Suriye’deki ilk hamlesi, İdlib’de kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle Nisan ayında Suriye rejiminin Şayrat Hava Üssü’ne hava saldırısı düzenlemek oldu. Bu saldırı bir yanıyla Trump’ın ABD kamuoyunda meşruiyetini kabul ettirmeye yönelik bir hamle olarak değerlendirilmişti. Ancak daha sonra ABD-Koalisyon güçleri Irak sınırına ilerleyen Suriye rejim güçlerine karşı Tenef bölgesinde iki saldırı düzenledi. Ardından ABD güçleri Rakka’nın güneyindeki Tabka’da Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) saldırdığı gerekçesiyle bir Suriye uçağını düşürdü. Rusya, ABD’nin bu saldırısına karşılık olarak ABD ile ‘hava güvenliği anlaşması’nı askıya aldı. Sonra İran’dan Deyr-ez Zor’daki IŞİD güçlerine uzun menzilli füze ile saldırı hamlesi geldi. Açıktır ki, İran’ın uzun menzilli füze saldırısı ile asıl mesaj ABD’ye verilmek isteniyordu.

Gerçekleştirilen saldırılar konusunda Suriye rejimi ve Kürtler-DSG birbirlerini karşılıklı olarak suçlasalar da burada mesele ABD’nin Rakka’nın güneyinde stratejik öneme sahip olan Tabka üssüne yerleşmek istemesinde düğümleniyor. Fehim Taştekin, Gazeteduvar’da salı günü yayımlanan ‘Ya Fırat Kızıla Çalarsa’ başlıklı yazısında ismini vermediği bir YPG komutanın kendisine YPG temsilcileri ile Rusların Lazkiye’deki Himeymim üssünde görüşme yaptıkları bilgisini verdiğini söylüyor. Bu görüşmede Rusların, ABD’nin Tabka’ya yerleşmesini kesinlikle istemediklerini ancak DSG’nin bölgede IŞİD’e karşı operasyon yapacaksa bunu Suriye ordusu ile birlikte yapmasını istediğini aktarıyor. Taştekin, Kürtlerin ise, Rusya ile ortaklığa hazır olduklarını ancak demokratik hakları garanti altına alınmadan Suriye ordusu ile birlikte hareket etmeyeceklerini söylediklerini de ekliyor.

Bu görüşme sahadaki tablonun daha net görülmesini sağlıyor.

Öncelikle ABD, Kürtlerle işbirliği üzerinden Suriye’deki egemenlik alanlarını genişletmek, Suriye’nin geleceğinde daha fazla söz sahibi olmak istiyor. Elbette buradaki etkinlik ABD bakımından sadece Suriye için değil, Irak ve Bölge genelindeki egemenliğin devamı bakımından büyük önem taşıyor. Bu temelde hareket alanını genişletmek için Kürtleri (DSG) Suriye rejimi ve İran ile daha fazla karşı karşıya bırakan/bırakacak bir politika izliyor.

Rusya, Suriye’de büyük oranda sağladığı denetimi kalıcılaştırmak için Kürtlerle işbirliği yapmayı ve Kürtler ile Suriye rejimi arasında uzlaşmayı sağlamayı amaçlıyor. Dolayısıyla ABD’nin önünü kesmek ve Suriye’de kendi denetiminde görece bir ‘istikrar’ sağlamak istiyor.

Kürtler ise, bütün kazanımlarını bugüne kadar doğrudan hiçbir güce yedeklenememelerine, başka bir deyişle Bölge’deki kamplaşma ve güç dengelerini kendi demokratik sistemlerini kurmanın bir dayanağı olarak kullanmalarına borçlular. Dolayısıyla gelinen yerde Kürtler, Trump’ın stratejisini itirazsız uygulamaları halinde Suriye rejimi ve İran’la daha fazla karşı karşıya gelecek ve bu güçlerle karşı karşıya geldikçe ABD stratejisine daha fazla bağımlı hale gelecekler. Ve bu durum Kürtlerin Suriye’de bugüne kadar sürdürdükleri politikayı artık sürdürülemez hale getirecek ve Kürtlerin kazanımları yeni bir tehditle karşı karşıya kalmış olacak.

O yüzden bugün Kürtler için sorunsuz görünse de Trump’ın stratejisi, yarın Kürtleri yeni belalarla baş başa bırakabilir. Burada elbette Suriye Kürtlerinin-DSG’nin demokratik mücadele birikimini göz ardı etmiyoruz. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki; Kürtlerin yakın tarihi, biraz da ABD’nin işi bitince onları Bölge gericilikleriyle baş başa bırakmasının, kendi kaderlerine terk etmesinin tarihidir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa