19 Haziran 2017 00:14

Hombre, Kenan Kerimo!

Hombre, Kenan Kerimo!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Nazım Hikmet

İspanyolca’da “Hombre”nin, daha derin bir anlamı vardır, İngilizce “man”den, Fransızca “homme”dan, Almanca “Mann”dan… Kısacası,“adam gibi adam” anlamına gelir diye özetleyebiliriz. Evet, Kenan Kerimo adam gibi adamdı. Bir sevgi insanı, bir diyalog insanı, bir hümanist…

Bethnarin’in, Mezopotamya’nın, Kürdistan’ın, Ninova’nın yeniden yüz yıl öncesinin karanlığına sapladığı bir dönemde, yüreği isyan etti bütün olanlara, Melaren gölünde. Kalbi durdu.

Sulara gömüldü topraktan önce; ta yukarılarda ışıldayan yıldızlara baktı, aya, kuzeyin garip ışıklarına baktı son anında. Onun özgür ruhuna da bu yakışırdı zaten.

Su, gökyüzü, orman ve tarlalarına aşıktı zaten İsveç’in. Maviliklere dalarken, huzur buluyor, isyanının ateşini böyle söndürüyordu.

Melaren gölüne çıktınız mı, çılgın bir akışla Stockholm’den geçip, doğuda Baltık denizine ulaşırsınız, sonra aşağı inip,  Götakanal’a girer ve  oradan batıya dönersiniz yüzünüzü, nice göllerden geçip açık denizlere ulaşırsınız Göteborg üzeri.

Kenan Kerimo’nun ruhu dolandı durdu özgür sularda…Tam da 1 Eylül Dünya Barış Günü öncesi… Kendince vedalaştı bizlerle. Ansızın, hiç beklenmedik bir anda…

Kenan Kerimo, Midyatlıydı. Nelere tanık olmadı ki, doğduğu 1948 yılından bu yana. 6-7 Eylül 1955 İstanbul pogromunun artçı dalgaları Bethnahrin’e kadar uzanmıştı. Her darbede, her bölgesel savaşta bir kez daha çalkalandı Midyat. Eridikçe eridi. Sonunda yaşayacağı Stockholm’un Södertalje kazası, ikinci bir Bethnahrin oldu.

Kenan Kerimo, Midyat’ta lise olmadığı için TC’nin “uç beyliği” Elazığ’a geçecekti. Daha bir hissedecekti halkı üzerindeki baskıyı. Ama hocaları aracılığıyla 1968 patlamasının getirdiği aydınlanmadan payına düşeni de alacaktı. Ardından gelen 1971 12 Mart Darbesine canları pahasına direnen Denizler, Mahirler ve Kaypakkayaların sergilediği çarpıcı örnek daha bir şekillendirecekti kişiliğini. Üçüncü kenti, mezun olacağı Yıldız Üniversitesinin bulunduğu İstanbul oldu.

Zor yıllardı 12 Mart sonrası... Ardından da yaklaşmakta olan iç savaşın öncü sarsıntılarını hissedecekti. 68 isyanı öncesi ve sonrasında, özellikle 1974 sonrası Kürt aydınlanmasının başlamasına paralel bir de Süryani uyanışı başlayacaktı.

Kenan Kerimo, ülkedeki uyanışın ve bilinçlenmenin iki boyutunu da yakalamayı becerecekti. O bir yurtsever olarak, Asur Demokratik Hareketinin bir parçası olurken, bir yandan da bir enternasyonalist olarak Türkiye Solu ve Kürt hareketi ile de dirsek temasını sürdürdü.

74- 80 arası yaşanan fiili iç savaş sırasında, zor günler yaşadı İstanbul’da Bethnahrin’in, Kürdistan’ın çocukları. Hele 1984 sonrasında, ortam daha da boğucu bir hal aldı. Bethnahrin’in çocukları, binlerce yıllık coğrafyalarda bir mum gibi eridikçe eridi. Her gerginliğin, her çatışmanın faturasında onlara da mutlaka bir pay düştü.

Yakışıklı, sosyal, dost canlısı, bilinçli bir insan olmanın yanında, sporu, özellikle futbol ve yüzmeyi seven bir gençti. Beşiktaş’ın genç takımına girecek kadar ilerletti işi. Ama kimliği orada da görünmez bir duvar örecekti önüne.

Kenan Kerimo’nun 80 sonrası dönemini, yeğeni Feyyaz Kerimo şöyle anlatıyor: “1980 Cuntası, ülkede terör estirdiğinde, halkının ihtiyaçlarına cevap olabilmek için hiç tereddüt etmeden tek başına Turabdin’e gitti. Köy köy, bütün Süryani köylerine yardım elini uzattı. Manastırlara koştu, enkaz haline gelen bazı manastırları bütün hukuki yasaklamalara rağmen restore etmek için hayatını koydu.  Susuz köylere kuyu açtı, işsiz köylere aş götürdü. Mühendis Kenan, zamanı geldiğinde inşaatta çalışan bir amele, şantiyede bir marangoz, Hasana’da bir köylü, Mizizah’ta bir yurtsever, yurdun her yerinde gençliğe bilinç vermek için koşturan bir militandı. Katettiği her kilometrede karşılaştığı her genci etkilemeden ve umut vermeden geri durmadı.” (www.suryaniler.com/konuk-yazarlar)

Bir mühendis olan Kenan ilk başta hızla gelişen bir şirket de oluşturacak, ancak Özal dönemi sonrası, biraz da Kürt illerinde yürütülen kirli savaşın bir yansıması olarak krize giren ülke ekonomisinin etkisi sonucu, iflas durumunda kalacaktı. Uzun süre direnmesine karşın artık ona da, ailesinin büyük bölümünün yaşadığı İsveç yolları görünecekti. Ama orada da siyasal ve sosyal duyarlılığı aynen devam edecekti.

İnsana dokunan Kenan (Düzgünoğlu) Kerimo, yol arkadaşı ve ‘umudumu aradığımda bulmuştum: O da sensin’ dediği eşi Rabita; ‘aşkımızın meyveleri’ olarak gözleri parıldayarak bahsettiği çocukları Sargon ve Nişa’yı, dokunduğunda yarattığı tılsıma güvenerek elveda dedi.

Yeğeni Yaşar Küçükaslan’ın söylemi ile, “Örgütlü mücadelede bir ‘ihtiyar delikanlı’ olarak, en son Mezopotamya Özgürlük Partisi ve Mezopotamya Halk Kongresinde onurlu yerini aldı ve kurucuları arasında bulundu. Kenan artık çok mutluydu, çünkü düşlediği Demokratik Sosyalizmin çizgisinde yürüyen oluşumların kurucu üyesi olmuş, bu doğrultuda aktif olarak çalışmalar içinde sorumluluk taşıyordu. MÖP, MHK ve MDD adına katıldığı tüm platformlarda, eylemlerde ve ortamlarda yaptığı konuşmalarda ortama heyecan katar, moral verir ve olgunluğu ile dikkat çekerdi. Artık onu herkes, Kenan dayı, olarak çağırırdı. Kenan sadece devrimci ortamda bulunan yeğenlerin dayısı değildi, aynı zamanda siyasi ortamın saygı duyulan dayısıydı.Son nefesine kadar da ‘halkıma daha fazla nasıl katkı sunarım’ diye sürekli düşündü, azimle mücadele verdi. Halklar arasında barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe olan bağlılığını hiçbir şey sarsamadı.” Kenan MÖP, MHK kurucu üyeleri arasında yer aldı.

Kenan (Düzgünoğlu) Kerimo, birgün “sonunda aradığım yol arkadaşımı ve umudu buldum” diyecekti eşi olacak olan Rabita’ya ve  “o da sensin” diye devam edecekti. “Aşkımızın meyveleri” diye nitelediği çocukları Sargon ve Nişa’dan bahsederken gözleri parıldardı. “İnsana dokunmayı bilen Kenan, yarattığı tılsıma güvenerek her üçüne elveda” dedi.

Hem aile çevresinde, hem sosyal çevresinde bir sevgi insanı oldu. Sevgili eşi Rabita ile, ilişkisi bana hep Sarkis Çerkesyan’ın sevgili eşi Ağavni ile ilişkisi hatırlattı. Sarkis Ahbarik nasıl sapına kadar sosyalist ve siyasal bir insansa, eşi Ağavni de, o kadar inançlı ve aynı zamanda kendi toplumu içinde sosyal bir insandı. Birbirlerini ördükleri sevgi ortamında çok iyi tamamlıyorlardı. Sarkis Ahparig, Türkiye İşçi Partisinde koştururken, Ağavni, Varto depreminden sonra İstanbul’a gelen Ermeni aşiretinin ailelerine Kumkapı Kilisesinde kazanda yemek pişiriyordu.

Eşi Rabita’nın Södertalje’deki Mor Yakup Kilisesi bünyesinde oluşturulan, IKORA/Saygı grubunun başını çekmesini, kuzeyin bu yalnızlık üreten coğrafyasında yaşlısını, kadınını çocuğunu bir arada tutacak sosyal etkinlikler, geziler düzenlemesini takdirle izliyordu.

Bu yıl Haziran ayında 100. Yılını kutlayacak olan Sigtuna Vakfını, kütüphanesini IKORA grubu ile birlikte topluca ziyaret edişlerini, Rabita’nın ve Prof. Alf Linderman’ın yaptığı konuşmaları hatırlıyorum. Kenan ile Vakfın kulesine tırmanıp, orada bulduğumuz çok eski bir tarih atlasında yer alan antik dönemdeki Mezopotamya ve çevresini ele alan haritalara nasıl da heyecanla bakmıştık birlikte. Asur imparatorluğundan bu yana bu coğrafyadan kimler gelip geçmemişti ki. Sonra, 1945 yılında Almanya’da Auschwitz Toplama Kampından sağ kurtulanlara rehabilitasyon için kapı açan Sigtuna Vakfının o döneme ilişkin sergisine bakmıştık. Ne kadar isterdim onunla birlikte 100. Yıl vesilesiyle, yeniden Sigtuna Vakfı Kütüphanesini ziyaret etmeyi.

Yeğeninin deyişi ile, “Hayatının her anında sevgiyi, aşkı, kardeşliği, barışı ve özgürlüğü kendine bir pusula edinen; futbolcu, yurtsever, öğrenci, öğretmen, işçi Kenan, artık aramızda değil. Çünkü O, artık yıldızların arasında kendi yerini aldı ve bizlere denizler aracılığıyla artık bir yakamoz kadar yakın.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...