12 Haziran 2017 03:01

Kırmızı fular, kırmızı yazma ve akan kan...

Kırmızı fular, kırmızı yazma ve akan kan...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Aybüke öğretmenin Batman Kozluk’ta gerçekleştirilen bir saldırıda yaşamını yitirmesi sonrasında yürütülen tartışmalar, ülkenin nasıl karanlık bir süreçten geçtiğini gözler önüne seriyor.  

Aybüke öğretmenin kırmızı yazmalı bir fotoğrafı, medyada ve sosyal medyada yine geçtiğimiz günlerde bir çatışmada yaşamını yitiren ve ‘kırmızı fularlı kız’ olarak bilinen Ayşe Deniz Karacagil’e karşı ağza alınmayacak küfürlerin, iğrenç bir saldırganlığın dayanağı haline getirildi. 

Ayşe Deniz, 2013’teki Gezi Direnişi’ne demokrasi ve gelecek talepleriyle Antalya’dan katılan gençlerden biriydi. Gözaltına alınmış, taktığı kırmız fuların sosyalizmi simgelediği gerekçesiyle tutuklanmıştı. 4 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılsa da hakkında 103 yıla kadar hapis istemiyle davalar açılmış, çözümü dağa çıkmakta görmüştü. Geçtiğimiz günlerde Ayşe Deniz’in bir çatışmada yaşamını yitirdiği haberi gelmişti.

Aybüke öğretmen 7 ay önce Batman Kozluk’a atanınca yaşadığı sevinci sosyal medya hesabından “ öğretmen oldum ben” diyerek paylaşmıştı. Ancak gittiği coğrafyada savaşın, çatışmaların yaşamı nasıl kuşattığından habersizdi Aybüke. Arkadaşlarıyla birlikte karne dağıtımından dönerken tesadüfen geçtikleri yerde gerçekleştirilen bir saldırının ortasına düştü. Geriye kırmızı yazmalı fotoğrafındaki o gülüşü kaldı. 

Hikâyeleri ne kadar farklı olursa olsun 20’li yaşlardaki bu iki kadını ölüme götüren süreç aynı gerçeklik tarafından örülmüştü:  Bu ülkede 30 küsur yıldır baskı ve çözümsüzlük politikalarından beslenerek devam eden savaş ve çatışmalar gerçeği!

İşte Aybüke öğretmenin yaşamını yitirdiği saatlerde İçişleri Bakanı Soylu son 9 ayın “gurur tablosu”nu açıklıyor; “bin 68 terörist ölü ele geçirildi” diyordu. Sonra ülkedeki “iç güvenlik” görevlilerinin sayısının 500 bini bulduğunu ve onları en iyi şekilde donattıklarını müjdeliyordu bakan.  Ama hepimiz biliyoruz ki bu “gurur tablosu” Aybükelerin ölümünü engellemedi, engellemiyor. 

Maalesef bakanın “gurur tablosu”nda ve Cumhurbaşkanının “Elhamdülillah 1’e 10 gidiyor” sözlerinde bu ülkenin yiten canları birer rakamdan ve bilançodan ibaret! Ancak bu soğuk rakamların ardından ülkedeki acılara yeni acılar, gözyaşı döken analara yeni analar ekleniyor.

Dün “anaların gözyaşlarını dindirmek” için yola çıktıklarını söyleyenler bugün öldürmekle, daha çok anaya gözyaşı döktürmekle övünür hale geldiler.

Bakmayın siz bugün bunların Aybüke öğretmenin ardından attıkları nutuklara, yaktıkları ağıtlara…Yarın Aybüke de bunlar için öncekiler gibi sadece bilançolarda bir rakamdan ibaret olacak. O yüzden bugün özellikle sosyal medyada ‘kırmızı fularlı kız’a küfürler eşliğinde Aybüke için kan, intikam naraları atanlar, işte Aybükeleri en çok değersizleştirenler yine onlar!

Aybüke’nin, Aybükelerin ölümüne gerçekten üzülenlerin artık durup düşünmeleri gerekiyor. Kürt sorununu 30 yıldır savaş ve şiddet politikalarıyla, öldürmeyle çözme anlayışı bu ülkeyi nereye getirdi ve nereye götürüyor?

Üstelik önümüzde daha iki yıl öncesine dayanan bu sorunu masa başında, hiçbir insanın burnu bile kanamadan konuşmanın/müzakere etmenin mümkün olduğunu gösteren bir pratik varken!

Ancak Kızıltepe Belediyesi’ne atanan kayyımın son icraatı, bize iktidarın barışı kendi lügatinden tamamen çıkardığını bir kez daha gösterdi.

Uğur Kaymaz, 21 Kasım 2004’te Kızıltepe’de evlerinin önünde babası Ahmet Kaymaz ile birlikte polis tarafından taranarak öldürülmüştü. 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen Uğur’un ayağında terlikleri vardı. Kızıltepe Belediyesi, 2009’da Uğur Kaymaz’ın anısına halkın savaş ve ölümlere karşı barış özleminin bir ifadesi olarak avuçlarında barış güvercinleri bulunan iki çocuk heykeli yaptırmıştı. Darbeyle mücadele adına halkın iradesine darbe vuranların Kızıltepe Belediyesi’ne atadığı kayyım, Uğur’un anısına yapılan bu barış anıtına bile tahammül edemeyip kaldırttı.

Çocuklara ve barış güvercinlerine bile tahammül edemeyen bir politik anlayış, bu ülkeye savaş ve ölümden başka ne vaat edebilir ki?

Medyada ve sosyal medyada Aybüke öğretmenin ‘Mağusa Limanı’ türküsünü söylediği görüntüler dolaşıyor: “Mağusa Limanı limandır liman / Beni öldürende yoktur din iman.”

Sadece Aybüke’nin değil; Ayşe Deniz’in, Uğur’un ve iktidarın açıklamalarında birer rakamdan ibaret olan binlerce gencecik insanımızın bu savaşta yitip gitmesinin gerçek sorumluları sizce kimler?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...