12 Haziran 2017 02:59

Lütuf!

Lütuf!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çok ara vermişim bu kez. Hâlâ yazabilmek için kendimce var saydığım koşullarım olduğu da söylenemez ama naçizane not düşmeye çalıştığım memleket halleri öylesine yığıldı ki, kitap kolilerinin arasında oturacak bir yer açıp yazmak dışında seçenek olmadığına karar verdim. 

Bugün Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın kamudan ihraçlara karşı başlattıkları açlık grevinin 96. günü. Üstelik tam üç haftadır cezaevindeler. Yüreğimiz ağzımızda hanidir. İhraçlara karşı sesini duyurmaya çalışan insanlarımıza memleketin dört bir tarafında, ama en çok da Ankara’nın orta yerinde hepimizin gözü önünde işkence uygulamaları ise 7 ayı doldurdu.  Sevgili Veli Saçılık’ın etrafını saran kolluğun, savaşlardaki kurşuna dizme görüntülerini andıran ateş etme halleri ve her gün basın açıklamasına yönelik saldırgan tutum bir tür düşman hukuku işletildiğini, yurttaşının talebini görmezden gelmek bir yana talep etmenin kendisinin düşmanlık olarak değerlendirildiğini ve devletin tüm aygıtlarıyla düşmana karşı konumlanma refleksi ile davrandığını görmemek olanaksız. Oysa ana akım uslu uslu kendine biçilmiş yatağında akmayı sürdürüyor. Ayyuka çıkan gözaltı ve cezaevlerindeki işkence iddiaları, doğumhane kapısında yapılan gözaltılar, kayıp iddiaları haber değeri taşımıyor tabii. Muhalif olmanın terörist olmak ile eş anlamlı kullanıldığı günlerde bir avuç bağımsız iletişim aracı sınırlı erişimle olan biteni görünür kılmaya çalışıyor ya, memleketin geri kalanı bir mafyacıyı en hayırsever işadamı zannediyor. Çok istese de bir türlü kanımızla duş almayı başaramadığı için olsa gerek, yazık(!) hastalanmış da duruşmaya da gelemedi bu en hayırsever işadamı geçen hafta. Adresi de belli olduğu(!) için yakalamayı içi el vermedi mahkemenin.

Bu duş alma mevzuu olunca, unutmadan söylemeli: Bugün dünyanın dört bir yanından üniversiteler 2212 akademisyenin suça ortak olmayacağını söyledikten sonra maruz kaldığı soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar ve darbe girişimini de fırsat bilip 5 bin 295’e ulaşan ihraçlara karşı boykot çağrısı başlatıyor. Özellikle biat etmenin şahikasına ulaşan rektörler, üniversiteler, YÖK ve TUBİTAK ile ilişkilerin askıya alınmasını talep eden bu çağrı da “EYY” ile damgalanacaktır kuşkusuz. Oysa 1960 darbesi toplam 147 kamu görevlisi akademisyen ve sanatçı, 1980 darbesi ise yalnız 93 akademisyeni ihraç etmiş. 

Kamudan ihraçlar 150 bini bulurken, cezaevlerinin nüfusu da 220 binlere ulaşmış Adalet Bakanı’nın açıklamasına göre. E, yılın yarısı geçti. Hedeflenen rakam 2017 için 245 bindi, bu durumda ellerini çabuk tutmaları gerekiyor. Kalan 6 ayda 25 bin tutuklama daha yapacaklar. Bu rakamı tutturabilmek için sevgili Ahmet Şık’ı 10 kere tutuklamaları gerekecek sanki. Topu topu 160’ı bulan gazeteci de yetmez, hatta diğer ülkelerin basın temsilcileri de bu rakamlara ulaşmamızı sağlayamaz. Belki Uluslararası Af Örgütü Türkiye Temsilcisi sevgili Taner Kılıç’ın tutuklanması ile cezaevindeki insan hakları savunucularına yenilerini eklemenin sayıyı artırmak için yeterli olabileceği düşünülebilir. Hatta AİHM yargıçları, İnsan Hakları Komiseri, BM İnsan Hakları Komisyon üyeleri ile bu hedef tutturulabilir. Hani benim de yıldönümüm yaklaşıyor. Bilesiniz diye…

Cezaevi nüfus ve sayı hedefi koyan başka ülke var mı, bilmiyorum ama çok da gam değil. Ne de olsa diğer bütün ülkeler bize düşman. Ama Katar’ımız var, hakkını yememeli. Bir başka lütuf olarak o düşman değil, hatta bizim kasamız. Galiba!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...