11 Haziran 2017 00:59

‘Damatların tahliyesi’ vahim mi, çok daha vahim mi?

‘Damatların tahliyesi’ vahim mi, çok daha vahim mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın FETÖ’den tutuklu damadının “sağlık” nedeniyle tahliye edilmesinden sonra Bülent Arınç’ın damadının da “sabit ikametgahının olduğu” gerekçesiyle tahliye edilmesi, kamuoyunda tepkiyle karşılanıyor.

Elbette tepkinin nedeni, damatların tahliyesi için gösterilen “sağlık” ya da “sabit ikametgahının olması”nın, tutuksuz yargılanmalarının “kitapta” yeri olmaması değil. Dahası tepkiler  “Bu kişiler neden tahliye edildi” diye de değil. Ama onlardan çok daha ağır yüzlerce hasta tutuklunun cezaevlerinde ölüme terk edildiği, “ikametleri sabit” binlerce kamuoyunda tanınmış gazeteci, aydın, akademisyen, siyasetçi, sıradan yurttaşın, üstelik de eften püften, hatta uydurma iddialarla tutuklu olarak yargılandığı bir ülkede AKP’nin iki önde gelen şahsiyetinin damatlarının “Cezaevi koşulları sağlığı için zararlı olabilir” ya da  “ikameti belli” olduğu için tahliye edilmesi elbette ki kamuoyu vicdanını acıtmakta, vicdanlardaki kanamayı artırmaktadır.

ÖTEKİLER KÖPRÜ ALTINDA MI YAŞIYOR?
Bu yüzden de insanlar soruyor: “Damadın sabit ikametgahı var da Kadri Gürsel’in, Ahmet Şık’ın, öteki Cumhuriyet yazarlarının ve yöneticilerinin, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, tutuklu HDP’li vekillerin, onlarca HDP’li belediye başkanı ve yüzlerce HDP’li yerel siyasetçinin sabit ikametgahı yok mu; Arınç’n damadı sabit bir ikametgahta yaşıyor da diğerleri köprü altında mı yaşıyor?” 

Yani tartışılan, “AKP’nin önde gelen iki kişisinin damadının niye tahliye edildiği” değil, onlarla aynı durumda olan yüzlerce, binlerce tutuklunun neden aynı yasalardan yararlandırılmadığıdır!

Böyle olunca da Adalet Bakanının, “Kimseye bir imtiyaz, ayrıcalık yapılmamaktadır”  ya da Cumhurbaşkanının, Topbaş’ın damadı için “bağımsız yargının takdiri” olduğu biçimindeki açıklamaları kimseyi ikna etmiyor. 

Bu soruları soranlar ilk bakışta gazeteciler, siyasetçiler, sesini kamuoyuna duyurma imkanı olan aydınlar, demokratik çevrelerdir. Ama aslında bu soru, ülkede olup bitenin az çok farkında olan, vicdanlı her T.C. vatandaşı tarafından sorulmaktadır. Elbette soruların yanıtı da içindedir. Ve bu yanıt kamuoyu vicdanını kanatmaktadır.

Bu yüzden de damatların tahliyesi; “Ne olacak canım altı üstü iki damat, şöyle yargılansa ne olacak böyle ne olacak?” denip geçilecek bir “vaka” değildir. 

ADALET TALEBİ ÖNE ÇIKMIŞTIR
Nitekim, geçtiğimiz kasım ayında KONDA, “Türkiye’nin üstünde birleştiği değerler”i araştırmış. Bu araştırmada, çoğunluğun üstünde birleştiği “değerler” sıralamasında birinci sırada “adalet” çıkmış.

Elbette bu sıralamada “adalet”in birinci sırada çıkması; “adalet”in yaygın biçimde yerine getirildiği değil, tersine ülkenin bir adaletsizlik batağında olduğu, vatandaşların, insan hakları, demokrasi, özgürlükler, eşitlik vb. gibi “değerler”den önce “adalet” istediği anlamına gelmektedir.

Bu araştırma kasım 2016’da yapılmış. O günden bugüne yapılan;

* Tutuklamalar, hazırlanan iddianamelerin içerikleri, kanıtsız, belgesiz suçlanan kişilerin aylarca tutuklanmalarının ayyuka çıktığı,
* OHAL ve KHK’lerle her alanda adaletsizliğin geçer akçe haline getirildiği,
* Referandumun bile bir yargı skandalıyla şaibeli hale geldiği,
* Yapılan anayasa değişikliği ile yargının cumhurbaşkanına bağlandığı dikkate alındığında “adalet” talebine (Ki bu talebin pratikteki en önemli karşılığı “yargı bağımsızlığı”dır) duyulan ihtiyaç daha da büyümüştür.

DEMOKRASİNİN OLMAZSA OLMAZI: ADALET!
1789 Büyük Fransız Devrimi’nden beri “vatandaşların yasalar karşısındaki eşitliği” demokrasinin olmazsa olmazıdır.

Bu devrimin ana sloganı olan “Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik” sloganındaki “eşitlik” talebi de “vatandaşların yasalar önünde eşitliği” olarak yayılmıştır. O tarihten beri de “Vatandaşları yasalar karşısında eşit olarak görmeyen” düzenler demokratik bir düzen sayılmamaktadır.

Son yıllarda Avrupa ülkelerinden ve batının demokratik kamuoyundan Erdoğan-AKP yönetimine yönelik eleştirilerin de bu noktadan, yargı bağımsızlığının olması ve yasaların hükümetin amaçlarına göre vatandaşlara eşit uygulanmaması üstünden yapılması rastlantı değildir.

Bu açıdan bakıldığında damatların tahliyesi eğer torpille yapılmışsa, elbette ki bir skandaldır; vahimdir. Ama bu tahliyeler, bir torpil olmadan, yargının kendi içinde oluşmuş zihniyetin ifadesi olarak yapılmışsa, yargının “Vatandaşları yasalar karşısında eşit görmeyen bir zihniyetin egemenliğine geçtiğinin göstergesi” olarak çok daha vahimdir!

Türkiye’nin demokrasi güçleri elbette ki bu gelişmeleri dikkate alarak hayatın her alanını adım adım zapt eden adaletsizliği teşhir etmeyi, OHAL ve KHK’lerin adaletsizliğe yasal dayak yapıldığını göstermek için mücadele etmektedir. “Damatların tahliyesi” bu gerçeği herkesin gözüne sokan bir gelişme olmuştur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...