09 Haziran 2017 00:57

Emperyalizm ve Kürtler-II: Sosyal şovenizmin tehlikeli sularına doğru!

Emperyalizm ve Kürtler-II: Sosyal şovenizmin tehlikeli sularına doğru!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sol Haber Portalı’ndan İlker Belek’in 25 Mayıs tarihli “Sol antiemperyalizmi neden ve nasıl unuttu?” ve 5 Haziran tarihli “Emperyalizm ve Kürt hareketinin bu konudaki vurdumduymazlığı üzerine” yazıları, TKP çevresinin ulusal soruna ve genel olarak demokrasi mücadelesine yaklaşımındaki çarpıklıkları açık bir biçimde ortaya koyuyor.

Belek, “Sol antiemperyalizmi neden ve nasıl unuttu?” başlıklı yazısında özetle sınıf siyasetini unutup kimlik siyasetine sarılan ‘sol’un Kürt hareketinin kuyruğuna takıldığı için antiemperyalizmi unuttuğunu söylüyor. Önceki yazının devamı niteliğinde olan “Emperyalizm ve Kürt hareketinin bu konudaki vurdumduymazlığı üzerine” yazısı ise, “Emperyalizme karşı savaşmayan, emperyalistler için savaşmış olur” tespitiyle başlıyor. Yazarımız bu tespiti elbette Kürt hareketi için yapıyor. ABD’nin Kürt hareketini kullanarak “Esad’ı ve aynı zamanda Türkiye’yi Kürt hareketi üzerinden sıkıştırmak, kendi hakimiyetinde Kürt devletleşmesi sürecini geliştirme”yi planladığını iddia ediyor. Belek, Kürt hareketinin “niyet”ini de “Suriye’deki karmaşadan bir bölge koparmak” biçiminde açıklıyor.

Emperyalizm konusunda Lenin’den alıntılar yaptığı ilk yazısında Belek, genel tespitler üzerinden siyasal mücadelenin güncel sorunları konusunda yanlış sonuçlara varıyor. ’68’in ‘yeni sol’undan günümüzün ‘radikal demokrasi’sine kadar sınıf mücadelesinin yerine kimlikleri geçiren; emek-sermaye çelişkisinin artık sistemi belirleyen temel çelişki olmaktan çıktığını iddia eden politikaların ‘sol’ üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu doğrudur. Ancak ‘sol’daki bu ideolojik çarpıklığı “Kürt kuyrukçuluğu” ile izah etmek, ezen ulus sosyalistlerini sınıf mücadelesine değil, başka yerlere götürür.  Çünkü “Sol, Kürt kuyrukçuluğu nedeniyle antiemperyalizmi unuttu” önermesinin Belek ve TKP’yi götürdüğü yer  “Sınıf siyaseti yapmak için Kürt ulusal mücadelesinden uzak dur!” biçiminde özetlenebilir.

Burada Belek iki şeyi birbirine karıştırıyor: Sınıf mücadelesinin yerine kimlik siyasetini geçirmeye çalışan ideolojik akımlara karşı mücadele, sosyalistler için kimlik siyasetine konu olan sorunları/talepleri -ve bu arada ulusal sorunu, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını- siyasal mücadelenin alanına giren demokratik sorunlar olmaktan çıkarmaz. Belek’in ortaya koyduğu yaklaşım, Lenin’in eleştiri konusu yaptığı “Demokrasi mücadelesinin, proletaryanın dikkatini sosyalist devrimden uzaklaştıracağı” yanılgısıdır. Oysa aksine ancak kimlik siyasetine konu olan sorunları da kapsayacak bir şekilde demokrasi uğruna çok yönlü ve tutarlı bir mücadele verilmeden burjuvaziye karşı zaferin koşullarının yaratılması mümkün değildir.

Aslında Belek’in Kürt ulusal mücadelesinin “Mülkiyet ilişkilerinden azade biçimde özgürlük fetişi olarak somutlandığı” tespiti, yanılgısının daha ‘derin’lerde olduğunu gösteriyor. Çünkü bu yaklaşım mülkiyet ilişkilerini değiştirmeden -yani sömürüyü ortadan kaldırmadan- ulusal sorunun çözülemeyeceğini iddia etmekte, başka bir deyişle ulusal sorunun çözümünü sosyalizme havale etmektedir. Yazımızın ilk bölümünde Aydemir Güler’in “Emperyalizm koşullarında ulusların kendi kaderini tayin hakkının politik olarak uygulanamaz” olduğu yaklaşımının eleştirisini yapmıştık. Belek’in “mülkiyet ilişkileri” vurgusu ise, bu hakkın “Emperyalizm koşullarında ekonomik olarak uygulanamaz olduğu” biçiminde anlam kazanmaktadır -ki, Lenin bu iki tutumu da açık biçimde mahkum etmiştir. Ulusların kendi kaderini tayin hakkının “ekonomik” gerekçelerle uygulanmaz olduğunu savunanlara şöyle yanıt veriyor Lenin: “Emeğin karşılığını alması ya da krizlerin sona ermesi gibi şeyler, teorik olarak kapitalizm koşullarında uygulanamaz şeylerdir. Ama ulusların kendi kaderini tayin hakkının aynı derecede uygulanamaz olduğu tamamen yanlıştır.” Çünkü, der Lenin, “Kapitalizm koşullarında siyasi demokrasi taleplerinden birinin ekonomik olarak ‘uygulanamazlığı’ hakkındaki bütün savlar, bir bütün olarak siyasi demokrasi ve kapitalizm arasındaki ilişkileri genel ve temel düzeyde teorik olarak yanlış tanımlamaya götürür.” (*)

Yazarımız Lenin’den alıntı yapmayı sevdiği için Lenin’den uzun bir alıntıyla hatırlattığımız ulusal soruna yaklaşımındaki bu çarpıklıklar, Belek’i Kürtlerin “niyet”ini “Suriye’deki karmaşadan bir bölge koparmak” biçiminde tanımlamaya götürmektedir -ki bu yaklaşım tam da ulusların kendi kaderini tayin hakkına sırt çevirmiş bir politik anlayışın dışa vurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü “bir bölge” denilen yer, kendi geleceğini belirleme hakkı yüz yıldır elinden alınmış bir ezilen ulusun -yani Kürtlerin- kendi yaşadığı topraklardan başka bir yer değildir.

Kürtlerin gerek ABD ve gerekse Rusya ile ilişki-iş birliğinin çerçevesine ve yine bu güçlerle ilişki-iş birliğinin açmaz ve sınırlılıklarına yazımızın ilk bölümünde değinmiştik. Ancak burada bir kez daha belirtmek gerekir ki, ABD’nin Kürtleri kullanarak “Esad ve Türkiye’yi sıkıştırmak istediği” ve dahası “Kendi hAkimiyetinde bir Kürt devleti kurmayı” amaçladığı tespitleri antiemperyalizm adına yapılan ama ucu sosyal şovenizme uzanan bir anlayışa dayanan tespit ve yaklaşımlardır.

Çünkü her şeyden önce bu politik yaklaşım eleştirisinin merkezine Kürt sorununu çözmemiş olan Suriye ve Türkiye rejimlerini değil, bu ülkelerde kendi kaderini tayin etme mücadelesini veren Kürtleri koymaktadır. Bunun da ötesinde Kürtlerin ulusal mücadelesini  “ABD tarafından kullanılmaya” indirgemenin bir adım ötesinde Perinçek’in Erdoğan iktidarı ile buluştuğu yer vardır. Yani “bir Kürt devleti kurmak isteyen ABD’nin planlarını bozmak” için Erdoğan iktidarının Suriye-Rojava’ya müdahale politikalarının desteklenmesi, başka bir deyişle Kürtlere yönelik savaş ve saldırganlığın ABD karşıtlığı adına savunulması! Ancak bunun adı antiemperyalizm değil, hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın ezen ulus burjuvazisinin safında yer almaktır, yani sosyal şovenizmdir. 

Özetle, Aydemir Güler ve İlker Belek’in ulusal sorun üzerine yazdıkları, TKP çevresinin antiemperyalizmi ve sosyalist devrimi savunma adına sosyal şovenizmin tehlikeli sularına doğru yüzdüğünü gösteriyor. Oysa daha en başından Marksizm ile “sosyalist devrim adına ulusal sorunu yadsıyan” Proudhon’cular arasındaki ayrımı belirtmek için Marx söylemişti: Başka ulusları ezen ulus özgür olamaz!

 (*) Lenin, Sosyalist Devrim ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (Tezler), Marksizm ve Ulusal Sorun, Evrensel Basım Yayın-2013

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...