09 Haziran 2017 00:56

Ramazan Sohbeti (6): Patronun imtihanı neden ilahi olsun ki?

Ramazan Sohbeti (6): Patronun imtihanı neden ilahi olsun ki?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Acaba kursağımızda yetimin hakkı... 
Kul hakkı var mı? 
Kimin hakkı var? 
Soruları üzerinden... 
Diyanet ile televizyon ve gazetedeki vaizler düşünmeye davet edince...
Bir önceki sohbetimizde biz de hesaba katılarak...
Evinde yoksul sofrasından mütevazı duasından başka bir şeyi olmayan emekçilerin hesabının kolay olduğunu...
Gelir dağılımı en adaletsiz 3 ülkeden biri olan Türkiye’de patronların ise...
Baştan aşağıya üretene az vermek ve korkunç bir el koyma üzerinden zenginleştiğini...
Üzerlerinde kul hakkının da... 
Somalı bir yetimin...
Torunlar kulesinde eşini kaybeden bir dulun...
Ermenek’te evladını kaybeden yırtık lastikli babanın da hakkının olduğunu...  
Kasaların ve kursakların saymakla bitmeyecek gasbedilmiş haklarla dolu olduğunu...
Bu akçeli işler dünyasında vaazla, fetvayla vaziyetin düzeltilemediğini ve de düzeltilemeyeceğini söylemiştik.
Vaizler ne öneriyor?
Bugün sohbeti bu soru etrafında sürdüreceğiz.

İMTİHAN VE SABIR!
Vaazlarda, fetvalarda “Kursağınızda kul hakkı olmasın” diyenler fakirlere de dönüp şöyle sesleniyor: 
Ey fakirler, sınanıyorsunuz! 
Büyük bir imtihandan geçtiğinizi düşününüz ve yoksulluğunuza isyan etmeyiniz.
İyi de hocam...
Biz isyan etmedikçe, sabrettikçe... 
İlahi bir güç değil, gücünü sermayesinden alanlar imtihan ediyor bizi!
Mesela işsiz kalma korkusuyla imtihan ediyorlar. Bu korkuyla bizi ne kadar teslim alabileceklerine dair her gün bir sabır zorlaması deniyorlar.
Ne kadar kuralsız...
Ne kadar ucuza çalışabileceğimizi test edip duruyorlar.
Açlıkla, çaresizlikle, geleceksizlikle, yarınsızlıkla imtihan ediyorlar örneğin. 
Sonunda silikozis hastalığından öleceğimizi bile bile...
Kot pantolonları kumlama işi yaptıkça...
Güvenlik önlemi alınmadığını bildiğimiz... 
Toplu kıyımlara uğradığımız halde...
Madenlere inebilmek için kuyruğa biçare sıralandığımızda...
Diyorlar ki; sömürü dozunu artıralım, zira bunların daha kaldırma kuvveti var.
Yüklendikçe yükleniyorlar.
İş eziyetten ölüme varmış durumda. 
Sadece geçen yıl 1970 kişi... 
Ekmek peşinde koşarken, adına iş kazası denilen, iş cinayetine kurban gitti.
Hocam sen hâlâ diyorsun ki...
Büyük bir ateşe “canlı insan” atarcasına indirildiğiniz madenlerde ölürseniz dahi, takdiri ilahi deyip kabulleniniz.

CEHENEM DEĞİL İNSAN ATEŞİ!
Son sohbetimizde somut örneklerle anlattığımız... 
Baştan aşağıya üretene az vermek ve korkunç bir el koyma üzerinden işleyen süreç vatandaşı yoksullaştırıyor. 
İşçi taşeron olsun.
Geçici çalışsın.
İş güvencesi olmasın.
Uzun çalışsın lakin az mesai ücreti alsın.
Özetle; ‘Emek ucuz olsun’! 
Bu şiar üzerine kurulu dünyada, “Daha ağır, daha çok çalışma daha ucuza olsun” mantığı hakim.
“En ucuz işçilik bende, gel ey uluslararası sermaye” naraları da eksik olmuyor. 
Böyle bir ortamda çalıştıkça daha çok fakirleşiyoruz.
72 saatin üzerinde...
Yani 7 gün boyunca 10 saatten fazla...  
Çalışan 100 binlerce insan bu ülkenin en fakirleri.
Taşeron işçilikle mi?.. 
Kölelikle mi?.. 
İmtihan ediliyoruz.
Yapmayın hocam!
Eğer bir yanda kuru soğana muhtaç olanlar, diğer yanda da lüks iftar açanlar var ise... 
İşte bu, özetlediğimiz imtihan dünyasının bir sonucu! 
İnsanın yarattığı bu ateşe, cehennem ateşi muamelesi çekmek nedir hocam?


Kapitalist kurallara dokunulmazlık fetvası!

EN popüler tele vaizlerden Nihat Hatipoğlu’ya telefonda bir izleyici soruyor.
“Ben fırında çalışıyorum. Sahurdan akşam iftar saatine... Yani sabah saat 3’ten  akşam 7.5-8’e kadar çalışıyorum. Orucumu tutmak istiyorum fakat bu koşullarda zorlanıyorum. Geçen sene oruç tutamadım. Kaza yapma durumum da olmadı çünkü gece gündüz çalışıyorum. Ramazan sonrası ağır vardiya sistemi var.” 
Hatipoğlu cevap veriyor: Oruç tutmak istemeyenler var. Patronlar, o kardeşlerimizi istihdam etse.”
Nasıl yani hocam, oruç tutanlar istihdam edilmesin mi?
Yok bunu demediniz.
Ramazan ayı boyuncu oruç tutmayanların istihdam edilmesini kastettiniz. 
İyi de hocam 1 ay boyunca başkaları istihdam edilirse... 
Bir ay ücret alamayan işçi evde ne yiyip içecek?
Ev kirasını kim ödeyecek?
Peki ya ramazan boyunca istihdam edilen işçi ramazan sonrası kapı dışarı mı edilecek? 
Birinci sınıf bir patron gibi esnek çalışmayı mı savunuyorsunuz?
Hatipoğlu, istihdam meselesinin ardından soruyu soran işçiye dinen de cevap verdi: “Senin bir orucun bizim 30 oruca bedel. Baştan tutamam deme! Niyet et başla. Öğle vakti geldiğinde baktın sıcak fırın başında terliyorsun, ekmeğin, fırının sıcağı seni zorluyor dayanamıyorsun... Dayanamadığın zaman suyunu içersin orucunu bozarsın. Sana 61 gün gerekmez” vs. dedi.
Lakin tek bir laf etmedi çalışma sistemine.
Fırında 14 saat çalışmak zorunda mıyız? 
6 saat çalışırsak günah mı olur?
Çalışma sistemi eleştirilemez mi?
Sürekli kapitalist kurallara dokunulmazlık zırhı verdikçe ölümüne ezildikçe eziliyor işçi denen kul!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...