09 Haziran 2017 00:55

Avrupa güvende mi?

Avrupa güvende mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son haftalarda özellikle İngiltere’de arka arkaya meydana gelen terör saldırılarına baktığımızda, Avrupa’nın hiç de güvende olmadığı ortada. Yılbaşından bu yana Avrupa’nın değişik ülkelerinde yapılan saldırılarda 41 kişi hayatını kaybetti. Bunların 35’i İngiltere’de.

2016’daki tablonun ise çok daha felaket olduğu görülüyor.

31 Aralık gecesi İstanbul’da yapılan ve 39 kişinin hayatını kaybettiği saldırıdan geriye doğru gittiğimizde 2016’da terör saldırıları nedeniyle Avrupa’da 184 kişinin hayatını kaybettiği görülüyor.

2015 ise adeta halklar için “kara” yıl oldu. 10 Ekim’de Ankara’da 101, 13 Kasım’da Paris’te 130 insan, can verdi. Yıl içinde Avrupa’da 300’ün üzerine insan İslamcı terörün hedefi oldu.

Bugünden 2015’in başına kadar geriye dönüp baktığımızda Avrupa’daki tablonun hiç de olumlu olmadığı görülüyor. Saldırıların sıklığı, öldürülenlerin sayısının yüksek oluşu doğal olarak Avrupa ülkelerinde yaşayan halklar arasında korku ve endişeyi alabildiğince arttırdı. Terörün “İslam” adına yapılması İslam ülkelerinden gelen göçmenlere karşı düşmanlıkları ve ön yargıları artırırken, siyasi akımların politikalarında “güvenlik” konusu ağır bastı.

En son dün yapılan İngiltere seçimleri öncesinde de görüldüğü gibi, saldırılara karşı partilerin söyledikleri, aldıkları ya da alacakları tutum seçimlerin kaderini belirler hale geldi. Emekçilerin günlük yaşamını belirleyen ekonomik-sosyal sorunlardan çok terör saldırıları siyasi gelişmelerin yönünü belirler hale geldi. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin “güvenlik” uğruna feda edilmesi adeta rutine bağlandı. Bütün sorunlara “güvenlik” penceresinden bakılmaya başlandı.

Bunca temel hak ve özgürlüğün kısıtlanmasıyla, sıradan yurttaşların zanlı haline getirilmesiyle, polis ve asker sayısını artırılmasıyla terör saldırılarının önüne geçilemeyeceği artık açık ve net bir şekilde anlaşılmış durumda. 

Keza kent merkezlerine çok sayıda kamera koymakla, hava alanlarına insan onurunu ayaklar altına alan vücut tarayıcıları yerleştirmekle terör saldırılarının önlenemediği de en son Londra’da yapılan saldırılar gösterdi. Londra dünyada en çok gözetleme kamerasının yerleştirildiği şehir olmakla övünüyordu.

Zira, istihbarat örgütleri tarafından bilinen ve izlenen kişilerin en barbar terör saldırılarını gerçekleştirildiği de artık biliniyor.

Son bir kaç yıldır olanlar, terörü kaynağından kurutmadıkça, Avrupa’ya da, başka kıtalara da rahat olmadığı, her an bir köşede bombanın patlayabileceği, terör saldırısının olabileceğini gösteriyor.

Bu türden terör saldırılarında 11 Eylül 2001 eğer bir “başlangıç” kabul edilecekse, o günden bu yana ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından izlenen işgal politikaları terör olaylarını azaltmak bir yana sistematik olarak arttırdı. ABD’nin başını çektiği batılı emperyalist devletler, terörü Afganistan’daki kaynağında kurutma adına yaptıkları ilk işgal, yeni işgallere ve terör eylemlerine neden oldu.

Her işgal öncesinden daha zorlu ve karmaşık hale gelirken, bundan beslenen radikal dinci terör örgütleri ise daha fazla militan devşirmeye başlayarak güç kazandılar. Durum ortada.

Bu tablodan çıkarılması gereken sonuç, elbette terörle mücadele adına ülkeleri işgal etme ve yurt dışına asker gönderme politikalarının acil olarak sona erdirilmesi olmalıydı. Ama batılı emperyalist devletler bunu yapmak yerine, terörü gerekçe göstererek daha fazla silahlanma ve savaşın önünü açtılar. Açmaya da devam ediyorlar.

Bugün hedefe konulan Katar ve benzeri ülkeleri de taşeron olarak kullanarak, bugün sözde “bir numaralı düşman” ilan ettikleri İslamcı terör örgütlerini kendi elleriyle besleyip büyüttüler. “Dün dündür, bugün bugündür” şeklinde özetlenen pragmatist burjuva siyasetinde eski kankalar bir anda en büyük düşman olabiliyor. Dolayısıyla bugün Katar’ın başına gelenler yarın başka bir ülkenin de başına gelebilir.

Dolayısıyla günümüz dünyasında artık güvende olmak diye bir şey yok. Hele de yeniden paylaşım mücadelesinde askeri olarak var olmak isteyen, bu nedenle Ortadoğu başta olmak üzere değişik bölgelere silah ve asker gönderen ülkeler için bu güvenlikten hiç söz edilemez.

İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın, İtalya’nın; daha doğrusu bütün AB’nin yanlış dış politikasının faturasını bugün sıradan insanlar terör saldırılarının hedefi haline gelerek ödüyorlar.

Bu nedenle her terör saldırısından sonra terör örgütlerine gösterilen tepkinin bir benzeri yanlış dış politika izleyen hükümetlere gösterilmeli. Bu yapılabildiği takdirde terör saldırılarının sayısını ve yitip giden canların sayısını azaltmak mümkündür.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa