İnsan hakları anıtı: ‘Dokunan yanıyor’
Fotoğraf: Envato
Zorla besleme kimin işidir, kime yarar? Tarihi çok eskilere gider bunun. Eski Mısır’dan yani MÖ 2500 yıllarından bugünün kapitalist üretim biçimlerine mirastır özünde. Avrupa’nın pahalı restoranlarının gözdesi kaz ciğerinin yağlısı “makbuldür”. Bu makbul oluş hali kazlar için ağızlarına özel bir sonda takılıp neredeyse boğuluncaya kadar ve sık aralıklarla zorla beslenme anlamına gelir devasa çiftlik görünümlü işkencehanelerde. Üstelik bu zorla besleme hareketsizlik amacı ile daracık kafeslerde yani “ölüm odalarında” gerçekleştirilir.
Bizdeyse ‘zorla besleme’ ne yazık ki insanlara mahsus. Cezaevlerinde süregiden açlık grevlerini zorla bitirmenin bir aracı olarak görür kimi zaman muktedirler.
KHK ile işinden edilen iki kişi, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça önce oturdular aylar boyu kamuya açık alanda, sonra açlık grevine başladılar. 80 gün aşıldığında önce gözaltı geldi, sonra mahpushane. Kamuoyu ‘zorla mı beslenecekler?’ diye soruyordu haklı olarak.
Geçmişin cezaevi açlık grevi tanıklarından Veli Saçılık yıllar öncesinde alay edilircesine “Hayata Dönüş” adı verilen bir cezaevi operasyonunda Burdur’da bir hükümlü iken kolunu kaybetmişti. Tahliye sonrası bir kamu kurumunda çalışmaya başladı Veli Saçılık. Derken KHK ile işinden atıldı. Önce kolunu kopardılar bedeninden sonra işini, ekmeğini aldılar kalan diğer elinden. Yetmedi trafiğe kapalı bir sokakta işe dönmek için cümle kurmasın diye herkesin gözü önünde ‘işkence seansına’ çevirdiler o anları. Tek kolu koparılmış bedeni biber gazı denen kimyasal silahla yakın mesafeden hedef alınmış, yetmedi onlarca plastik merminin yine yakın mesafeden hedefi kılınmıştı hepimizin gözleri önünde.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tutuklanması, Veli Saçılık’ın hepimizin gözleri önünde “işkenceye maruz kalmasının” önemli bir nedeni daha vardı, İnsan Hakları Anıtı’na dokunmak... Dünyada eşi benzeri olmayan bir suç tipi yarattı bugünün muktedirleri: İnsan hakları anıtlarına yakın durmak! ‘Yasaklı’ bir kitap adından alıntı ile “dokunan yanar” diyorlar adeta. Bir süredir Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı devasa hareketli bariyerlerle çevrili. Anıta dokunmak, yaklaşmak yasak.
Tüm bu yaşananlar ışığında TİHV ve İHD ortak bir basın açıklaması ile “İŞKENCE İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR: Herkesin Tanıklığında Veli Saçılık ve Arkadaşlarına İşkence Yapan Tüm Sorumlular Yargılansın” dediler hafta içinde. Ve eklediler: ‘Siyasal iktidarın topluma ve hak arayan yurttaşlara yönelik bu pervasız şiddet ve Veli Saçılık örneğinde açıkça gördüğümüz yeni ve kompleks işkence yöntemlerinin yaygınlaşması kabul edilemez.”
Ve şairimiz Şükran Kurdakul “Bir Yürekten Bir Yaşamdan” ses veriyor ‘Hangimiz’ şiiri ile:
“bu gözlerin ardındaki insanı
sen mi gördün, ben mi gördüm
taşıdı bunca yıl dünyayı sırtında
yuvarlanacak gibi iki büklüm
sen mi duydun, ben mi duydum
yanıyor göğsümün üstünde kurşun yarası
ağaç değil bu düşen, insan yavrusu
güpegündüz caddelerin ortasında
sen mi vurdun, ben mi vurdum”
Sağlıcakla kalın.
- Kelimesini arayan duygular 15 Nisan 2024 04:46
- Yakındaki uzak, uzaktaki yakın: Tıbbın girdabı 08 Nisan 2024 04:40
- Dil ya da dilsizlik 01 Nisan 2024 04:48
- Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe 25 Mart 2024 04:45
- 14 Mart halkın da Tıp Bayramı 18 Mart 2024 04:25
- Mahcup eğilimler, insan hakları ve hekimlik 11 Mart 2024 04:40
- Penisilin kokan sokaklar 04 Mart 2024 04:20
- Üvey dilin panzehri çokdillilik 26 Şubat 2024 04:45
- “İnsan dünyadır” 19 Şubat 2024 04:35
- Tabip odalarını ‘güvercinin ruh tedirginliği’ ile sınamak 14 Şubat 2024 04:24
- Her şehir atığı ile malul 07 Şubat 2024 04:10
- Ne sağcılar ne solcu: Sağlık ideolojisi 31 Ocak 2024 04:40