05 Haziran 2017 00:56

Dünya mirası ‘milli’ tehdit altında!

Dünya mirası ‘milli’ tehdit altında!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yukarı Mezopotamya ve Anadolu’nun 5 bin yıllık tarihinden izler taşıyan bir ‘açık hava müzesi’ düşünün. Bir açık hava müzesi ki, 5 km uzunluğu ve 82 burcuyla binlerce yıldır ayakta duran surlarla çevrilmiş olsun. Bir açık hava müzesi ki, Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi 30’a yakın medeniyete ev sahipliği yapmış olsun ve bu medeniyetlerden kalma 600’den fazla tarihi-kültürel yapıyı barındırsın.

Evet, Diyarbakır Suriçi’nden söz ediyoruz.

Bu ‘açık hava müzesi’, Temmuz 2015’te UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine eklenince artık herkes Suriçi’nin koruma altına alınıp kurtulacağını düşünmüştü. Ancak unutulan bir şey vardı: Türkiye’de ‘yerli ve milli’ bir iktidar kuruluyordu! Ve savaş politikaları üzerinden inşa elden bu ‘yerli ve milli’ iktidarın ilk hedefi Kürt kentleri olacaktı.

Dünya Kültür Mirası listesine alınmasından birkaç ay sonra Suriçi’nde adına ‘hendek savaşları’ denilen çatışmalar başlamıştı. Bu çatışma sürecinde iktidar, yine kimsenin aklına gelmeyecek; daha doğrusu kimsenin aklının almayacağı bir yöntem uyguladı. “Terörle mücadele” adına Suriçi’nin dar sokakları, tarihi yapıları-evleri tanklar ve toplarla dümdüz edildi. Kurşunlu Camii, Paşa Hamamı, Çardaklı Hamamı, Surp Giragors Ermeni Kilisesi, Ermeni Katolik Kilisesi, Haci Hamit Camii gibi birçok tarihi eser büyük hasar gördü. Ve elbette bu yıkım dikkat çekmek isteyen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin yanı başında vurulup boylu boyunca uzandığı Dört Ayaklı Minare…

Zamanında üzerinde konserler verilen, söyleşiler gerçekleştirilen Keçi Burcu’nun üzerine kurulan nöbet kulübesinden aylarca lağım suları aktı surlara. Öte yandan surlardaki yıkıntılar, ‘delik’ler güvenlik gerekçesiyle beton bloklarla kaplandı.

Sur’daki çatışmalar bitince ilk gündemlerden biri de yıkılan-tahrip edilen tarihi yapıların restore edilmesi, buranın eski görünümüne kavuşmasıydı. Ancak dediğimiz gibi akla gelmeyeni başa getiren ‘milli ve yerli’ bir iktidar vardı ülkede. İktidar, restorasyon yerine Suriçi’nde 16 mahalleyi içine alan ve 6 mahallenin tamamını kapsayan ‘acele kamulaştırma’ kararı alarak yıkıma başladı. Birçok sokak ve mahalle yerle bir edildi.

Tıpkı Mıgırdiç Margosyan Sokağı gibi. 

Çok kültürlü, çok kimlikli, çok dilli bir belediyecilik anlayışıyla Sur Belediyesi 2009’da Gâvur Mahallesi’nde (Hançepek) Mıgırdiç Margosyan’ın doğup büyüdüğü Direkçi Sokağı’na Mıgırdiç Margosyan Sokağı adını vermeye karar vermişti. Margosyan, Türkiye’de ‘tek’çi zihniyetin değişmediği, sokağa asılan tabelanın yarın indirilebileceğini söyleyerek karşı çıksa da sokağa adı verilmişti. Ve maalesef haklı çıktı. Çünkü bugün bırakın tabelayı, sokağın yerinde yeller esiyor! Margosyan’ın deyimiyle “yer ile yeksan edilmiş” durumda adının verildiği sokak!

Kulakları çınlasın, başbakanlığı zamanında Sur’u Toledo yapmaktan söz etmişti Davutoğlu. Bugün Suriçi’nin bazalt taşından (sönmüş bir volkan olan Karacadağ’a ait özel bir taş) yapılmış binalarının yerine bazalt görünümlü beton binalar yükseliyor. Diyarbakır tarihi-kültürü ile ilgili birçok çalışması bulunan Araştırmacı-Yazar Şeyhmus Diken’in yöneticisi olduğu Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı (DİTAV) gibi birçok kuruluş iktidarın yandaş bir şirkete yaptırdığı ‘Diyarbakır evleri’nin “Diyarbakır’ın tarihi ve kültürel dokusuna tamamen ters” olduğunu söylüyor. Ama uzmanların uyarılarına kulaklarını kapatan iktidar bildiğini okumaya devam ediyor.

Sur’da bu yıkıma karşı direnenler de var. Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde halk, elektrik ve sularının kesilmesine rağmen evlerini terk etmeyerek yıkıma direniyor. Aslında direnmekten başka çareleri de yok. Çünkü iktidar, 20 ile 40 bin lira arasında kamulaştırma bedeli ödeyerek evlerini ellerinden almak istiyor. Hakkını yemeyelim, iktidar buradaki yoksul halka evlerinin yerine yapılacak yeni konutlarda kalma hakkı da veriyor. Yalnız evlerinin konumuna göre 200 ile 600 bin liracık arasında değişen ‘küçük’ bir ödeme yapmaları halinde! Anlayacağınız iktidar, dalga geçer gibi halkın evlerini elinden almak istiyor!

İşte ‘yerli ve milli’ iktidarın, Suriçi’ndeki tarihi-kültürel yapılara ve orada yaşayan halka ettiklerinin özetinin özeti bu.

Diyarbakır Suriçi’nde insanlık tarihinin binlerce yıllık kültür mirası, kılavuzu ‘tek’çilik olduğu için tarihe gözünü ve halkın sesine kulağını kapatan ‘yerli ve milli’ bir iktidar tarafından adım adım yok ediliyor. Ve daha kötüsü, bu ülkede yine UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Suriye’deki Palmira Antik Kenti ya da Afganistan’daki Buda heykellerinin barbarca yıkılmasına tepki gösterenlerin büyük bir bölümü Suriçi’ndeki bu yıkıma karşı hâlâ sessizliğini koruyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...