02 Haziran 2017 01:00

Brzezinski ve Peker

Brzezinski ve Peker

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Biri, son elli yılın dünya güç siyasetinde, “büyük bir stratejist“ olarak isim yapmış, diğeri Türkiye’nin son otuz beş yılında ülkeyi bir ağ gibi saran devlet mafyası ve faşist çete tetikçiliği arazisinde nam salmış iki ismin birlikte anılması, haklı bazı nedenleri olmasaydı, pek te yerinde olmazdı. Biri, Amerikan emperyalizminin dünya politikalarında bir dönem oynadığı rolüyle, Sovyetler Birliği’ne karşı Amerikan stratejisinin önemli unsurlarından biri olan “İslami ve Türki güçleri kullanma“ politikasının mimarlarından biri olmasıyla; diğeri Türkiye’deki örgütlenmesinin NATO’ya bağlı Gladio-Kontrgerilla talimnameleri çerçevesinde şekillendirildiği ayukka çıkmış MHP’li komandoların işçi emekçi ve “sol” düşmanı politikasının kukla tetikçilerinden olan bir mafyacının adını birarada anarak, birincisine haksızlık yapmış oluyoruz. Ama ne de olsa, ikisini sömürü dünyasının hizmetinde olmak gibi ortak bir payda üzerinden ve fakat farklı misyonları üstlenmiş şekilde birleştiren bir gerekçe bulunuyor. İki ismin ortak noktalarından bir diğeri, aynı yoğunluk ve kapsamda olmasa da insan kanının akıtılmasındaki paylarıdır. Dahası da söylenebilir: ABD-Türkiye, CIA-MİT ve kontrgerilla bağıntıları çerçevesinde aralarında, kullanan ile kullanılan bağlamında bir bağdan da sözedilmelidir. 

Brzezinski, sosyalizm sonrası Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Güneydoğu Asya’da ABD’ne ve onun patronajındaki Batılı emperyalistlerle giriştiği etki alanı mücadelesinde geri püskürtülerek önünün kesilmesi stratejisinin önemli bir ismiydi. Papa II. J. Paul ve Leh Walesa gibi o da Polonya asıllıydı. Bu üç isim, Doğu Avrupa Halk Cumhuriyetleri’nin Batılı emperyalist ülkelerin etki alanına yeniden dahil edilmeleri ve S. Birliği’ni dağıtma stratejisinin aktif unsurları olmakla da ünlüydüler. Dayanışma Sendikası’nın yönetimini kullanan CIA’nın o zamanki şeflerinin “Komünizmin tabutuna çivi çakmak” sözüyle istihbarat örgütlerinin raporlarına geçen emperyalist hedefin gerçekleştirilmesinde özel bir rol oynadılar. İstihbarat örgütleri, satılmış işçi aristokrasisi ve Katolik Klisesi, Beyaz Saray ve NATO siyasetinin figuranlığında birleşmişlerdi.

1977’de ABD Başkanı Jimmy Carter tarafından “Ulusal Güvenlik Baş Danışmanı” olarak atanan Brzezinski, asıl popülaritesini, “Avrasya“nın Amerikan stratejik çıkarlarına bağlanması projesiyle ve bunun için Sovyetler Birliği’ne karşı Afganistan’da İslamcı direnişi para, silah desteği ve koordinasyon sağlayarak güçlendirme “önerisi”nin resmi politika halinde uygulanmasıyla kazandı. Suudi Krallığı, Pakistan’ın işbirlikçi gerici yönetimi, Arap, Uygur, Çeçen cihadcılar, Türkiye’nin işbirlikçi yönetimi ve Gladio bağlantılı faşist çeteleri bu stratejinin figuranları arasında yer aldılar. 

Günümüzdeki versiyonu IŞİD olarak bölge ve dünya halklarının karşısına Ortaçağcıl bir karanlık güç olarak çıkanların Taliban- EL Kaide örgütlenmesi, Amerikan stratejisi doğrultusunda Suudi petrodalarlarıyla beslenerek gerçekleştirildi. “Ilımlı İslamcılık” olarak da adlandırılan “İhvancılık” hareketinin Türkiye dahil bölge ülkelerinde palazlanması bu stratejiden güç ve destek aldı. Brzezinski, CIA ve FBI’nın Perle, Wolfowitz gibi karanlık prensleriyle birlikte bu strateji doğrultusunda daha ileri adımlar atılmasında yer aldı. Türkiye’nin faşist milliyetçi militanları, CIA ve MOSSAD’ın yanısıra, ilk örgütlenmesinde Nazi artığı subayların dolaysızca yer aldıkları  Alman gizli servisinden de eğitim alarak bu süreçte yer aldılar.

Taliban - El Kaide – IŞİD cihadcılığı, İslamı kullanarak etki alanlarını genişletme stratejisinin ürünlerinden biriydi. ABD NATO’nun baş şefiydi ve Türkiye’dekiler dahil işbirlikçilik konumunda bulunanların resmi-sivil farketmez önce “yeşil kuşak” çevirme milisliği, sonra “Ilımlı İslam” projesi çerçevesinde üstlendikleri rol, Brzezinski’nin stratejik hattıyla uyumluydu. 

Övgüye boğulmuş CIA-Pentagon yetiştirmesi bu strateji ve “düşün” adamının da hazırlayıcıları arasında yer aldığı emperyalist yayılma politikası, ülkemizde ve bölgede yerel dayanakları aracıyla ve onlar üzerinden, onların emperyal yayılma emellerini de kışkırtarak kendini üretirken, Peker türü tetikçilerin ürediği toprağı suladı ve onlara da rol biçti. Ve onlar devlet aygıtından güç alarak kurdukları mafya çeteleriyle gündemde kalabildiler. Sömürü sisteminin bir ürünü olarak mafyacılığın devlette yer edinmesi ya da devletin mafia çetelerini el altında tutması ve kullanması geleneği en azından İtalya ve ABD kadar bizim ülkemizde de güçlü ve eskiydi. V. Can Oduncu, M. A. Ağca, Haluk Kırcı, A. Çatlı gibi “namlı” faşistler- bu uluslararası politika ve stratejinin emrindeki M. Ağar-K. Eken-Veli Küçük gibi bin operasyonların kontra şefleri eliyle yetiştirilip kullanıldılar. İlerici, devrimci ve sosyalistlere değil sadece, hakları için mücadele eden işçi ve emekçilere; aklın ve bilimin aydınlığında toplumsal sorunlara yaklaşan ilerici aydınlara karşı, “onların kanını oluk oluk akıtıp kanlarıyla banyo yapma” tehdidi savurabilecek bir serbestiyete sahip mafia tetikçileri olarak devlet korumasına alındılar ve şimdi de basın tekellerince, haraç toplayarak kurdukları şirketlerinin çokluğu gerekçesine sığınılarak “başarılı iş adamı ödülü”yle ödüllendiriliyorlar. 

Brzezinski öldü, ama ABD’nin pazar ve etki alanları mücadelesinde rakipleri geride bırakıp bu alanlara egemen olarak halkları boyunduruk altında tutmak  için bölgesel, dini mezhepsel ve etnik farklılıkları istismar etme politikası devam ediyor. Brzezinski’nin adı Amerikan startejisinin insanlık düşmanı karakteriyle birleşmişti. Onu tarih ve halklar yargılayacak. Dini -milliyetçi “duygu“ları istismar ederek daha fazla servet sahibi olmayı politika edinmiş resmi-sivil mafyacılığın ödül değil ama işlediği suçların hesabını vermesi ise, halkların mücadelesine bağlıdır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...