02 Haziran 2017 01:00

Kutlama terörü!

Kutlama terörü!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Pek çok spor dalı için sezon sonunun yaklaştığı dönemdeyiz. Şampiyonlar, bir üst lige çıkanlar, kümede kalanlar birer birer belli olurken, memleketin dört bir yanında elde edilen başarıyı ve ulaşılan hedefleri kutlamak amacıyla gerçekleştirilen türlü etkinliklere tanık oluyoruz...

Ne var ki, büyük sevinç ve mutluluk yaratan başarıları kutlama biçimimiz; olgunluktan, saygıdan, görgüden ve duyarlılıktan ne kadar yoksun olduğumuz gerçeğini bir kez daha yüzümüze vuruyor. Sporun icrasında, izlenmesinde ve yorumlanmasında olduğu gibi işin başarıyı kutlama kısmında da tam anlamıyla kültürel bir sefalet, köklü bir arıza söz konusu... 

Gelişkin, olgun insanlar, her şart altında ve her ortamda, gezegeni paylaştıkları diğer canlılara rahatsızlık vermeden hayatlarını sürdürmeyi temel yaşam ilkesi olarak benimserler. Bizim kişiliğimizde ise bencillik ve kibir ön planda olduğu gibi, empatinin, farklı olana yönelik saygı ve duyarlılığın yerinde de yeller esiyor.

Böylesi sefil bir kişiliğin ürünü olarak ortaya çıkan kutlama biçiminde de silah, cinsiyetçilik, gürültü, zorbalık ve bayrak takıntısı ön planda yer alıyor...

Cinsiyetçi küfürler içeren tezahüratlar kutlamaların olmazsa olmazı. Ama bundan daha vahimi, kadın taraftarların da, tuttukları takıma bağlılıklarını göstermek adına büyük bir heves ve coşkuyla cinsiyetçi tezahüratlara iştirak etmesi. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda dehşet verici sicile sahip bir toplumda, küfürlü tezahüratlar aracılığıyla cinsiyetçiliği besleyip yeniden üreten kadınlara tanık olmak gerçekten çok can yakıcı... Fanatizmin, bilinç üzerinde yarattığı tahribatın acı bir örneğini oluşturuyor bu durum...

Kutlamalarda ön plana çıkan diğer unsurlar, gürültü ve duman... “Ne kadar çok gürültü çıkarırsam, başarıyı o kadar görkemli kutlamış sayılırım” gibi hödükçe bir algının mutlak hakimiyeti söz konusu. Böğürtüler, patlayıcılar, duman çıkaran “eğlencelik” maddeler ve klakson sesleriyle “taçlanan” cinnet ortamından rahatsızlık duymamak için gerçekten insandan başka bir varlık olmak gerekiyor. Civarda hasta, yaşlı, çocuk, bebek gibi gürültüden, dumandan rahatsız olabilecek insanların ve sokak hayvanlarının bulunabileceğini ve sonuçta ciddi sağlık sorunları yaşanabileceğini umursamayan yaratıklara insan denebilir mi? 

Tabii bir de bayrak meselesi var. Sağlıklı insanlar için sembolik bir anlam taşımanın ötesinde hiçbir şey ifade etmeyen bir kumaş parçasına namus, şeref, haysiyet gibi kavramlar üzerinden kutsallık atfeden ama başka bayraklara asla tahammül edemeyen ve böylece de bayrağı ayrışmanın, ötekileştirmenin, dışlamanın, düşmanlığın ve nefretin aracı haline getiren takıntılı yaratıkların icraatlarını gözden kaçırmamak lazım...

Fenerbahçe basketbolda Avrupa Şampiyonu olunca Boğaziçi Köprüsü’ne asılan sarı lacivert bayrak, Beşiktaşlı bazı taraftarları fena halde rahatsız etmiş olacak ki, Süper Lig’de şampiyonluğu garantiledikleri gece o bayrağı zafer çığlıkları eşliğinde yakıp denize attılar. Ne büyük marifet ama!.. Bunu yaparken ve yaptıktan sonraki sevinçlerine, mutluluklarına, coşkularına bakılacak olursa ruh sağlığı açısından endişe verici durumda oldukları söylenebilir... Bu olayın ardından Fikret Orman ise nicedir duymadığımız ve bir hayli özlediğimiz, “Üç beş kendini bilmezin yaptığı şeyler, bir camiaya mal edilemez” klişesiyle içimizi ferahlattı!.. Sanki bu olayı Beşiktaş’a mal edenler varmış gibi anında savunmaya geçip boş laflar edeceğine fanatizme dair bir iki eleştirel söz söyleyemez miydi? İşine gelmediği için elbette söyleyemezdi... Çünkü fanatizm, endüstriyel futbolun en temel gıdasıdır!.. Zaten bugüne kadar hangi yöneticinin fanatizmi eleştiren açıklamalarına tanık olduk ki?

Kutlamaları kabusa çevirebilme yeteneğine sahip zavallı yaratıklarla dolu bir toplumda bizim gibilerin payına da, bu dönemi en az hasarla atlatmaya çalışmak düşüyor...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...