26 Mayıs 2017 00:56

Sermaye ve diktatörlük

Sermaye ve diktatörlük

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Türkiye üç kat büyüdüyse buradakiler beş, on kat büyüdü.” TÜSİAD toplantısına katılan Erdoğan, karşısında oturan büyük patronlara bunları hatırlatıyordu. Ülkenin kat kaç büyüdüğü sürekli “yenilenen” ölçüm rakamları dolayısıyla tartışma konusu olsa da, TÜSİAD patronlarının zaman zaman açıkladıkları dönemsel karlar, onların ne kadar büyüdüklerini açık seçik gösteriyordu.

Erdoğan demek istiyor ki; ‘hem gölgemizde büyüyüp tatlı karları cebe indiriyorsunuz, hem de nankörlük ediyorsunuz. Bakın grevleri yasaklıyoruz, sendikaların çanına ot tıkıyoruz, asgari ücrete katkı sağlıyoruz, tüm ülkeyi ucuz emek cennetine çevirdik, teşvikler, vergi indirimleri hep sizin için, neredeyse deveyi hamuduyla yutmanız için ortamı hep hazır tutuyoruz daha ne istiyorsunuz?’

TÜSİAD’çılar da demek istiyor ki; ‘elbette bütün bunları görüyor ve takdir ediyoruz, sayenizde epeyce büyüdük ve büyüyoruz, ama zaten ülkeyi yönetenlerin asli görevi sermayeye hizmet etmek değil mi, siz değil, bir başkası olsaydı da biz her halde yine bu kadar büyür, tatlı kârları cebe indirir, işçiye, emekçiye dünyayı dar ederdik. Ama bizim de dünya da işbirliği yaptığımız ülkeler var, hiç olmazsa bazı göstermelik adımlar atıp, özellikle batı ülkeleriyle ilişkilerinizi bir hale yola koyun, yoksa tek adam olarak tüm muhalefeti ve tepkiyi üzerinize çekmenizden, bizim de bu arada malı götürmüş olmaktan gerçekte bir şikayetimiz bulunmuyor.’

Konuşmalar kurgulanmış olsa da, ülkede olup bitenin genel olarak yukarıdaki gibi olduğu bir gerçektir. Büyük patronların bir kısmı dostlar alış verişte görsün babında arada sırada mızmızlanıyorsa da, mevcut iktidar gerçekte TÜSİAD’çı patronların önemli bir kısmının ve TÜSİAD dışındaki büyük patronların da neredeyse tamamının desteğine sahiptir. Diğer gerçekte iktidarı desteklesin, desteklemesin tüm büyük patronların oluşturulan koşullar nedeniyle kasalarını hep birlikte doldurmalarıdır.

Elbette teşviklerden, ihalelerden, vergi indirimlerin kimlerin daha fazla yararlanacağı üzerine aralarında bir tepişme ve çekişme vardır. Ama dünyanın her tarafında, hemen hemen her ülkede durum böyledir ve işler böyle yürür. Marx’ın deyişi ile “devlet iktidarı havada asılı durmaz.” Bu iktidar da tepeden büyük sermayeye bağlıdır ve onun isteklerini yerine getirir, toplumsal tabanı ise henüz gerçek çıkarlarının bilincinde olmayan, dinin ve politikanın yanıltıcı etkilerine esir olmuş olan önemli bir halk kitlesidir. Son şaibeli referandumun ortaya koyduğu gibi bu kitle de aşınma yolundadır.

Bir üst paragrafta yazdıklarımızın gerekçesi şudur: Tek adam, tek parti diktatörlüğünü bonapartizm olarak niteliyenler de bulunmaktadır. Bunlara göre gözlerimizin önünde inşa edilmekte olan devlet biçimi faşist değil, bonapartisttir! 19. Yüzyılın ortasında, bir geçiş döneminde olan Fransa’da sınıf ilişkilerinin tam oturmadığı bir dönemde devlet gücünün egemen sınıflardan bağımsızmış gibi göründüğü bir dönem yaşanmıştır. Tekellerin ve emperyalizmin egemen olduğu sonraki koşullarda artık yaşanan faşizmdir ve tekelci sermayenin en gerici yönetim biçimi söz konusudur. 

20. Yüzyılın 20’li yıllarının başında İtalya’da ilk faşist diktatörlük kurulmuştur. Artık ne serbest rekabetçi kapitalizm söz konusudur, ne de üst sınıfların oturmamışlığı. Bağımlı ülkelerde ise işbirlikçi tekelcilerin ve büyük toprak sahiplerinin faşist diktatörlüklerinden söz edilebilir. Unutulmaması gereken faşizmin hangi sınıfsal politikayı uyguladığı ve hangi sınıfa hizmet ettiğidir. Faşist demagoji çok çeşitli ideolojik malzemeyi kullanabilir ve kitlelerin bir kısmı üzerinde etkili olabilir. İşçi ve emekçi kitleler yanılgılarının faturasını ağır bir biçimde öderler ama, Tüsiad toplantısında “reis”in karşısında oturanlar sınıf olarak hep kazananlardır ve sermayenin yönetim biçimleri değişse de onların egemen konumları hep değişmeden kalır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...