24 Mayıs 2017 00:57

Korku filmi gibi ülke

Korku filmi gibi ülke

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Üçüncü bin yılın şafağına gerinerek ve gözlerini ovuşturarak uyanır insanlık. Hâlâ aklından feci bir kabusun sahneleri geçmektedir. ‘Dikenli teller ve devasa mantarlara benzer bulutlar... Oh be, neyse ki sadece kötü bir rüyaymış.’ Sonra banyoya gidip yüzünü yıkar insanlık, aynada kırışıklıklarını inceler, kendine bir kahve hazırlar ve ajandasını açıp sorar: Bakalım gündemimizde bugün neler varmış?”

Yuval Noah Harari, Türkçeye Poyzan Nur Taneli tarafından çevrilen ve ‘Kolektif Kitap’tan çıkan ‘Homo Deus’ adlı kitabına böyle başlıyor. 

İnsanlığın geçmiş deneyimleriyle birlikte, yarının kısa tarihinin tartışıldığı kitap hakkında, Doç. Dr. Ulaş Başar Gezgin, ‘Yeni e’ dergisinin şubat sayısında eleştirel bir değerlendirme yapmıştı. Kitabı, o yazıyla birlikte okumayı önerdikten sonra bu yazıyla ilgili bağlamına gelelim.

Üçüncü bin yılın ilk çeyreğinde Türkiye’de insanlık her gün yeni bir kabusla günü bitiriyor, ya da yeni bir güne uyanıyor. 

Önceki gün, Dersim’deki Seyit Rıza Parkı’nda oğlunun kemiklerinin kendine verilmesi için açlık grevini sürdüren 70 yaşındaki Kemal Gün’e, oğlunun kemiklerinin PTT kargosu ile gönderildiği haberiyle sarsılmıştık. Bu yazı yazıldığında Kemal Gün, açlık grevinin 89. günündeydi ve oğlunun kemikleri henüz kendisine ulaşmamıştı.     

Devletin, yaşlı ve acılı bir babayla kurduğu bu ilişki, zulüm ile ilgili anlamları bile zorlayacak türden. Elbette Türkiye’de tarihle ilişkisini resmi tarih anlatısının ötesine geçerek kuranlar açısından bunda sürpriz bir şey yok. Ama yine de bu bilgi, bugünü yaşayan bizler için bu gelişme karşısında yaşadığımız sarsıntıyı engelleyemiyor. Engellemesin de. Devletin kendi yönetsel bakiyesi açısından, bu ‘soğukkanlılık’, ‘devlette devamlılık esastır’ düsturunun bir parçasıdır. Ancak, bu ülkede yaşayan insanlar olarak, insani olan değerleri ezen bu ve benzeri her yeni durum karşısında, alıştırılmaya çalıştığımız o gayri insani ‘normallikle’ yüzleşmeliyiz, hesaplaşmalıyız.

Aynı gün yine, insani olan her şeyin yerlerde sürüklendiği bir devlet refleksine daha tanıklık ettik. 

Polis, 5 Temmuz 2000’de Burdur Cezaevindeki mahkumlara yönelik ‘Hayata Dönüş’ operasyonu sırasında dozerin kepçe darbesiyle kolu koparılan, OHAL kapsamında çıkarılan KHK ile görevinden ihraç edilen Veli Saçılık’ın annesini, Yüksel Caddesi’nde yerlerde sürükledi.Veli Saçılık, Twitter hesabından şu cümleyi paylaştı: “Bu fotoğraftaki kadın benim annem.” Ardından da onun bu cümlesi sosyal medyada bir kampanyanın hashtagine dönüştü: #BuFotoğraftakiKadınBenimAnnem 

Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın açlık grevine destek için gelenleri engellemek amacıyla Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı’nın bulunduğu alanın polis bariyerleriyle kafese alınması ve bu yazı yazılırken gözaltındaki Gülmen ile Özakça’nın tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmesi...Tüm bunların da yeni bir ‘Gezi korkusu’ ile gerekçelendirilmesi...

Yani ‘Benim korkum, senin kabusun olur’ muamelesi...

Bu tabloya eklenebilecek bir gelişme de, tecrit altında tutulan meslektaşımız Nedim Türfent’in Nurcan Baysal’a gönderdiği ve 8 Mayıs’ta yazmış olduğu mektubundaki anlattıkları. 12 Mayıs 2016’da gözaltına alınan Türfent, 13 Mayıs 2016’da tutuklandı. Ve o cezaevinden bu cezaevinde gönderildi. 26 Nisan’da getirildiği Van Yüksek Güvenlikli Cezaevinde ise bir hücreye konuldu. Mektubunda şöyle diyor:

“Bir hücreye konuldum. Börtü-böcek, sinek, kurt, çöp içinde bir hücre. Oda 3.5, avlu 4.5 metre. TV, radyo, gazete yok. İstedim, ‘yok’muş. İlk çayımı 6. günde içebildim. Bir hafta boyunca kantin yok, içme suyu dahil hiçbir şey vermediler. Spor-sohbete çıkarmıyorlar. Bir sese, bir yüze hasretim. Okuyacak bir şey kalmayınca deterjan ambalajlarını okuyorum. Deterjan gelene kadar bulaşık, çamaşır, duş, sabun ve yerleri temizlemek için şampuanı kullandım. Tam bir tecrit içindeyim.” (T24, 20 Mayıs 2017)

Ve meslektaşımız Deniz Yücel’in tutukluluğunun bugün 100. günü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Her şey huzura kavuşmadan OHAL’i kaldıramayız. OHAL’i ülkemizde her şey sağlıklı bir şekilde yürüsün diye devam ettiriyoruz.” demişti.

Evet, huzur !

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...