12 Mayıs 2017 00:30

Soy ağacı, cinsiyetçilik, dincilik ve ırkçılık: Saray ve köşkün anaları ve kadınları

Soy ağacı, cinsiyetçilik, dincilik ve ırkçılık: Saray ve köşkün anaları ve kadınları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Soy sorunu anlamlı ve önemli bir soru mudur, bilemem, ama devletin soy kütüğü tarihçiler ve diplomasi için önemli bir konuyu oluşturduğu kadar  ‘propaganda değeri’ de büyük gözüküyor.

Ortalık kadının yine “nesne” haline getirildiği bir yandan “padişah anaları” diğer yandan, M. Kemal’in annesi veya kadınları tartışmaları ile gündemde. 

R. Turan ile A. K. Meram padişah analarının hemen tamamını “devşirme” saymış. İ. Ortaylı biraz daha insaflı: “Osmanlı hanedan tarihinde ilk vakayinameler padişahların evlendiği prensesler üzerinde bilgi verir. Bu dönemde padişahların zevceleri nikahla almaları âdeti vardı, Şehzadeler için 16. asırdan itibaren bu âdetin kalktığı görülüyor. Bu asırda bilinen en son nikah Kanuni’nin Hürrem’e kıydığı nikahtır./ Hiç şüphesiz ki Roma İmparatorluk silkiyle akraba olmak Orta Çağlarda sadece Rusya ve Avrupa hanedanları için değil Müslümanlar için de makbuldü. Osmanlı Bizans’la akrabalık kurdu. Orhan Gazi İmparator Kantakuzen’in kızı ile evlendi. Akkoyunlu Uzun Hasan, Trabzon Kommen hanedanından gelin alarak onlarla akraba oldu. Yani Şah İsmail Safevi de anne tarafından Kommenlerin torunudur. Hanedanlar başka hanedanlarla akrabalık kurar. Bu hakimiyet için şarttır.” 

“Padişah Anaları”nın ne kadarı Türk ve Müslüman kökenli idi, bu konu polemiklere çok açık bir konu olmakla beraber büyük kısmının “cariye” veya “prenses” oldukları, bir diğer deyişle Türk ve Müslüman kökenli olmadıkları söylenebilir. Adı çok anıldığı için bir örnek vermek gerekirse, 34’üncü Padişah İkinci Abdülhamid’in annesinin Rusyalı Ermeni Virjin (Trimüjgan Sultan) olduğu ifade edilmektedir.
Bir kesim daha çok padişah analarının soy kütüğü ile ilgili iken İslamcılar daha çok Atatürk’ün “aile” soy kütüğü  ve “kadınlarla” olan ilişkileri ile ilgili bulunuyor.

Niceliğin ve sayıların önemi nitelikten önce değildir. Bu tartışmaların arka planında padişah anaları veya kapıkullarının Türk ve Müslüman kökenli olmamalarının (Bu durum “devşirme” yeniçeriler için de geçerli bulunuyor) dini, sosyal, kültürel, siyasi… bazı karşılıklarının, bazı etkilerinin olduğu yönündeki bir sayıltı veya savdan kaynaklanmaktadır. Sav şudur ki; padişah anaları önemlidir çünkü padişahın “kanını” (karakterini) ve farkında olarak veya olmayarak kültürel kodlarını etkilemektedir (Aynı sav M. Kemal için de tekrarlanabilir).

Eğer bu durum Müslümanlar için de sorulursa, Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin de, Emevi veya Abbasi emir veya halifelerinin de farklı kökenden çeşitli cariye veya zevceleri bulunuyordu, bunun anlam ve önemi nedir, nasıl bir örnek oluşturmaktadır, her birinin tartışılması gerekecektir.

“Türk” veya “Müslüman” kökenli olmayan padişah analarının bebek yaşta cariye olarak alınmadıkları, hele de prenseslerin daha ileri yaşta saraya geldikleri dikkate alınırsa Hıristiyan, Yahudi, Budist vb. başka bir kültürlenmeden geçmedikleri de elbette söylenemez. Bu tür evlilikler aynı zamanda diplomasi evlilikleri oldukları için zaten geldiği kültürü de az çok taşıması beklenecektir. 
Dolayısıyla farklı kültürlerden gelen padişah analarının az çok farklı kültürlere ait oldukları açık olup buradaki ikinci soru, bunun şehzadelere etkisinin ne olduğudur. 

Bu soruların yanıtları için mikro tarihçiler padişahların emzirilmesinden bakım ve yetiştirilmesine, hatta ileri yaşlarda “valide sultan” olarak şehzade ve padişahlar üzerindeki tesirlerini didik didik etmek durumundalar (Yine de çok fazla bir şey çıkar mı ortaya, ondan da şüpheliyim).

Konunun “propaganda değerini” ve padişah analarının özgürlük, kölelik veya sarayda etki ve yetkilerinin sınırlarının ne olduğu sorularını bir yana bırakırsak kadının cinsiyetinin veya insanların ırk, dil veya dinlerinin “insanlıklarında” ve siyasette bir anlamının olup olmadığı, varsa nasıl bir anlam ve öneminin olduğu soruları sorulabilir ki, bu durumda bile tartışmanın içeriğinde gizli büyük problem soy kütüğü veya cinsiyet üzerinden ırkçılık ve dincilik yapılmasıdır.

Eğer illa da tartışılacaksa, bugün devam etmekte olan en ağır ırkçılıklardan biri, kadınların bir başka dindekiler ile evlenmelerinin “haram/yasak” sayılmasıdır, kadının toplumsal yaşama katılımının dıştan (din veya erkeklerce) belirlenmesidir. Kadını ve çocuğu “kapatma” veya “dövme” dahil terbiye etme yetkisinin dinlerin ve törelerin çoğunda erkeğe tanınmış olmasıdır, saray veya köşk kadınlarının iktidara uygun bir role indirgenmesidir. Eğer konuşulacak ciddi bir durum varsa, bu “padişah anaları” veya “Atatürk’ün anası” üzerinden cinsiyetçilik, ırkçılık veya milliyetçilik yapılması değil tüm bu yaşananların insanlık adına ve kadın adına ne anlama geldiğidir, özgürleşme sorunudur. Ana sorun sınıflı ve patriarşal yapılanmaların aşılması sorunudur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...