10 Mayıs 2017 00:15

Neofaşizm Gerçeği (3): İşçiye yaslanan işçi düşmanlığı

Neofaşizm Gerçeği (3): İşçiye yaslanan işçi düşmanlığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün...

Giderek yükselen ‘otoriter’, ‘yabancı düşmanı’ siyaseti nasıl adlandıracağız: ‘Sağ popülizm’ mi diyeceğiz yoksa faşizm mi? 

Sorusuna... 

İktisatçılar Haftasının, “Neoliberalizm, yeni sağ ve ötesi” başlıklı oturumunda Doçent Cenk Saraçoğlu’nun verdiği yanıtı paylaşmıştık.

Saraçoğlu’nun tespiti şöyleydi... 

Bir ayağını geçmişteki ‘altın çağa’.. Diğer ayağını da, bugünü pas geçerek, altın çağın küllerinden doğacağı bir geleceğe basanlar faşist karakterli. 

Türkiye’deki iktidar da bu kategoriye alınabilir.

AB ve Amerika’daki ‘otoriter’ siyasetler ise... 

Klasik faşist hareketler olarak nitelendirilemez. 

Bu siyasetler... 

Yakın zaman nostaljisiyle, olmayacak bir şeyi yani ‘refah dönemini’ vadeden halleriyle ‘sağ popülist’ olarak tanımlanabilir.

Diğer konuşmacı Sungur Savran bu tespitlere eklemeler yaptı. 

Bu hareketlerin (Klasik faşizmin sokak savaşları üzerinden iktidara gelmemiş olsalar dahi...) faşist hareketlerle akraba olduklarına dikkat çekiyor. 

Ön faşist hareketler olarak tanımlıyor.

Ön faşist hareketlerin de... 

Koşullar el verdiğince... 

kendileri için gerekli hale geldiğinde...  

Sokak hareketlerini de tetikleyerek iktidarı kendi tekellerine alabilecek özellikte olduklarını vurguluyor. 

Savran’ın ikinci uyarısı coğrafyamıza dair.

Coğrafyamızda yükselen İslam radikalizminin, tarihi olarak özel bir takım nitelikler doğurduğuna dikkat çekiyor. 

“Dolayısıyla olguları birbirine indirmekten kaçınmamız gerekiyor” diyor.

TÜRKİYE’DEKİ İSTİBDATIN KENDİ RENGİ VAR

Türkiye’yi nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Türkiye’ye dair ise Sungur Savran şu tespiti yapıyor.

“Bizim toplumumuzda yaşanan şey yani Erdoğan’ın halk çoğunluğuna dayanarak istibdat rejimi kurma çabası... Aslında, her ne kadar faşist hareketlerin geçmişe olan özlemleri ve onu kullanmaları açısından benzerlikler taşısa da... İslam coğrafyasının kendine özgü özelliklerini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel gelişmesinin kendi özgünlüklerini bağrında taşıyor.

Dolayısıyla... 

İndirgemeci bir yaklaşımdansa, zenginleştirici bir şekilde, ortak yanlarını açıklayıcı faktör olarak kullanmak, farklılıklarını da iyice belirtmek lazım.

Savran ayrıca faşist hareketlere dair şu tarihsel deneyimi özetliyor.

İşçi ve sosyalist hareketlerin güçlü olduğu dönem, onları kırmak üzere oluşan akımlardır. İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler ve devamındakiler de hep aynı zeminde var oldular. 

Hedefleri netti: İşçi sınıfını, sendikaları param parça ederek, işçi sınıfı örgütsüz bırakmak, ezmek!

Peki ‘ön faşist’ hareketlerin özelliği ne?

İŞÇİLERİN ‘PAS KUŞAĞINDAN’ BESLENMEK

Sungur Savran... 

“Ön faşist hareketlerin elde ettiği siyasi güç işçi sınıfının çöküntü halindeki kesimlerine yaslanarak elde edilmiş bir güçtür” diyor. 

Trump’ın esas olarak Amerika’nın ‘salıncak’ diye tanımlanan Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti arasında gidip gelen...

Sanayiinin çöküntü halinde olduğu, evlerin kredi borçları nedeniyle el konulduğu...

‘Pas kuşağı’ denilenlerin bulunduğu yerlerden oy aldığına dikkat çekiyor. 

Trump işçi sınıfına, uluslararası ticarette hakimiyet ve göçmen işçileri engellemek üzerinden kurtuluş vadettiği için kazandı” diyor. 

Fransa’da ırkçı Le Pen, seçimi kaybetse dahi... Kuzey’deki sanayi bölgesinden destek gördü. Taşıma, maden gibi sektörlerin bulunduğu, işçi bölgesinin hakim gücü Le Pen’in partisi oldu.  Le pen de işçi sınıfına yaslanarak ilerledi. 

İngiltere’de AB’den çıkış en çok sanayiinin çöktüğü,  evlerin, okulların boşaldığı... Pas kuşağının oluştuğu yerlerden destek gördü.

Ayrıca, “Yükselen yabancı düşmanlığı işçi sınıfını yanına alabilmek içindir. Burada ders vardır” diyen Savran şu tespitleri yaptı...  

Yaklaşan faşizme karşı da... Kapitalizmin krizini aşabilmek için yaratacağı büyük savaşlara da yani barbarlığa karşı da sınıf politikasına geri dönmek önemlidir. 

Türkiye’de de kurulmakta olan istibdat rejimini durdurmanın yolu da işçileri emekçileri sınıf sorunları üzerinden geri kazanmaktır. 

AKP tam anlamıyla bir burjuva partisidir... 

14 yıldır işçi sınıfının tüm kazanımlarına saldırmaktadır. Bugün referandumda işçi ve emekçilerin bir kısmı hayır cephesinde yer almıştır. 

İşçi sınıfı politikası üzerinden sonuç elde etmek gerekir.

ÖFKE YANLIŞA YÖNELİRSE..

İşçi sınıfı politikasına davet üzerinden birkaç tespit de biz yapalım.

Bugün çok açık olan bir gerçek var. 

Nasıl ki geçmişte pamuğunu satamayan ‘beyaz’ köylü suçu siyahilerde arıyorduysa... Bugünün mağdur emekçileri de aynı yanlış içinde.

‘Aşırı sağcı’, ‘faşist’, ‘ön faşist’, ‘ulusalcı popülist’... Adına ne dersek diyelim söz konusu hareketler gücünü söylemden değil işte bu yanlıştan alıyor. 

Sınıfsal bakmayan yoksul, işsiz milyonlarca Hıristiyan ve Batılı yaşadıklarının sebebini… Ülkesini Müslüman-Araplarla paylaşması olarak görüp, kendi kimliğine sarılıp ötekini düşman algılıyor.

Yine... 

Yaşadığı dışlanmayı, aşağılanmayı, işsizliği, şiddeti, batağı…

Sınıfsal (sermaye-emek) bir eşitsizliğin ürünü değil de…

Kimliğinden dolayı algılayan… Misal, yaşadıklarını Arap ve Müslüman olduğun için yaşadığını düşünen de…

Öfkesini ve tepkisini kimliğiyle buluşturup kendini dışa vuruyor. Arap ve Müslüman olmanın ödettiği bedelin intikamını bu kimliklerle alıyor.

İslami terör de buradan besleniyor.

Öfke kaynağa değil de yanlış yere kanalize olunca sorun duruyor durduğu yerde. Sorunu çözmek için sınıfsal eşitsizliği gidermek gerek. 

Unutulmasın ki... 

Sadece yükselen otoriteler yok! Türkiye’de yakın zamanda metal direnişi vardı. Bugün de TİS süreci öncesi o günleri çağrıştıran ayak sesleri var; Düzce’de bulunan ‘TEKNOROT’ fabrikasındaki direniş gibi... TÜPRAŞ’taki eylemler gibi. Yunanistan’da dün sarsıcı, iktidarı değiştirecek güçte grevler vardı. Bugün yine var. 
 

BİTTİ

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...