09 Mayıs 2017 00:15

‘Sağ popülizm’ mi faşizm mi? (2): Trump, Erdoğan, Le Pen

‘Sağ popülizm’ mi faşizm mi? (2): Trump, Erdoğan, Le Pen

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Giderek yükselen ‘otoriter’, ‘yabancı düşmanı’ siyaset gerçeğiyle karşı karşıyayız.

‘Sağ popülist’ diye tanımlanan bu siyasetlerin hangi zemin üzerinden yükseldiklerine dair bir tartışmaya dün yer vermiştik.

Bugün ise...

“Popülizm, ‘sağ popülizm’ kavramları olan biteni açıklamaya yeter mi?”

İşte bu soru etrafındaki tartışmalara yer vereceğiz.

Popülizm kendi başına bir ideoloji değil siyaset mantığı olduğuna göre. ‘Sol’da da ‘sağ’da da görülebilecek bir siyaset yapma biçimi olduğuna göre...

Olanı biteni açıklamaya yetebilir mi?

Cevabı, Doçent Cenk Saraçoğlu... İktisatçılar Haftasının, “Neoliberalizm, yeni sağ ve ötesi” başlıklı oturumunda verdi.

Saraçoğlu’ya göre...

Tek başına popülizm kavramı bugünkü durumun özgünlüğünü anlamada yeterli değil.

Farklı ülkelerde yükselen hareketlerin birbiriyle olan mesafesini...

Neye tekabül ettiklerini...

Anlayabilmek için ‘popülizm’ kavramı yeterli değil.

Saraçoğlu, bunun yerine...

‘Popülizm’ kavramını tamamen dışarıda bırakmadan...

Gelişmeleri ‘faşizm kavramı’ ile değerlendirmenin daha anlamlı olacağını belirtiyor.

Her popülist hareket faşist olmadığına göre... Bu hareketlerin hangisi ‘faşist’ hangisi ‘sağ popülist’ nasıl anlayacağız?

Yunanistan’da Altın Şafak Partisi Lideri Mihaliolakos..

İngiltere’de aşırı sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) Lideri Farge..

Fransa’da, Le Pen’in..

Macaristan’da Orban..

Rusya’da Putin...

ABD’de Trump

Hindistan’da Modi..

Her biri farklı ülkelerde...

Farklı özelliklere haiz liderlere sahip...

Bu ‘sağ’ siyasi aktörlerin ortak ve farklı yanlarını nasıl ayrıştıracağız?

Saraçoğlu, yükselen bu siyasi hareketlerin ortak özelliklerini topluma sesleniş biçiminden çıkarabileceğimizi söylüyor.

KAYNAKTAN KAÇIP YÜZEYE ODAKLANMA

Bugünkü yükselen dalganın prototipini çıkabilmek için üç öğeyi vurguluyor Cenk Saraçoğlu.

Birincisi...

Bu hareketler toplumun ve milletin ivedi bir tehlike altında olduğu, bir risk altında olduğu, yok oluşa doğru sürüklendiği havasını yaratırlar.

İkincisi...

Söz konusu yok oluşun, kötü gidişin sistemin yerleşik kurumları tarafından asla giderilemeyeceği...

Yerleşik aktörlerin sorunları saptamada yetersiz kaldığı...

Halktan uzak oldukları algısı yaratırlar.

Üçüncüsü...

Halkı ve milleti, bu sistemin yerleşik kurumlarını değiştirmeye yönelik olarak, kendi parti ve lideri ile birleşmeye çağırırlar. (İktidarda olanlar bile yerleşik siyasal kurumlardan rahatsızdır; yakın zaman Türkiye örneği.)

Halk ve millet yeniden kurgulanır; yerleşik ulus kavramının dışında, dava üzerinden...

‘Sağ popülizm’ denen siyasetin temel görüntüsünü bu üç özelliğin teşkil ettiğini...

Hepsinde (Altın Şafak, Orban, Le Pen, Trump...) bu özelliklerin var olduğunu vurguluyor, Cenk Saraçoğlu.

İyi de...

Bu siyasi hareketlerin,

Bir tehlike var.

Sistemin yerleşik kurumları bunu çözemiyor.

Haydi halk olarak bir araya gelelim!

şeklinde, üç maddede özetlenen, söylemlerinin nesi kötü? 

Sorun, gerçek sorunların üzerinden oluşan ‘alarm durumunu’ asıl müsebbibine yöneltmemeleri.

Üretim tarzına, sorunun iktisadi temellerine dokunmadan öfkeyi krizin yüzeysel görüntülerine

yönlendirmeleri.

Bunu da çoğu zaman yabancı unsurlar (göçmenler, mülteciler vs.), başka gruplar üzerinden yapmaları. (Zaman zaman ana akım partiler, elitler üzerinden öfkeyi yönetmeleri de durumu değiştirmiyor.)

Bu durum onları ‘sağ’, ‘sermaye partisi’ yapar da peki faşist yapar mı?

Sorunun kaynağını görmezden gelen tutumları  faşizmin göstergesi midir ki?

ANI GEÇ, GEÇMİŞTEKİ ALTIN ÇAĞA BAK!

Faşist hareketi niteleyen şey ne?

Saraçoğlu şu cevabı veriyor: Klasik faşist hareketler sermayenin hegemonya krizi yaşadığı anlarda türerler. Sermayenin yerleşik kurumları ve partileriyle siyasal rıza inşa edemediği dönemlerde yükselirler.

Öyleyse yanıt aranması gereken sorular şunlar:

- Hangi dönemlerde türedikleri faşist hareketleri anlatmaya yeter mi? 

- Egemenlerin siyasal rıza inşa edemedikleri ortamlarda bir sürü hareket türeyebilir. Faşist hareketleri tanımlayan ölçüt ne olacak?

Saraçoğlu, Bu hareketlere güç kazandıran ideolojik temalar üzerinden hareket etmek gerektiğini söylüyor.

Siyasal kriz anında toplumun geniş kesimlerine karşı milliyetçi bir söylem bütün faşist hareketlerin ortak özelliği.

Milliyetçilik” devletin ulusal çıkarlara göre harekete geçmesi gerektiğini söyleyen tüm siyasi aktörlerde jenerik bir içerik. Faşist akımı ayıran ne?

Saraçoğlu, “Faşizm ek olarak karşı devrimci bir içerik taşır” diyor.

“Karşı devrimciden kasıt ne?” sorusuna da şu cevabı veriyor:

Faşizm milliyetçiliğe has, milliyetçiliğin olmazsa olmazı ulusal çıkarın...

Mevcut anda, mevcut sistemde, mevcut uluslararası düzenek içerisinde asla ve asla gerçekleştirilemeyeceğini söyler.

Bizzat mevcudun kendisinin ulusal çıkarının önünde engel olduğunu vurgular.

Ulusal çıkarın ancak ve ancak anın aşılmasıyla gerçekleşebileceğini söyler.

Karşı devrimci olan da budur.

Çünkü anı, sorunu teşhis ederken... Önerilen proje, anın yarattığı nesnel olanak ve çelişkilerden türemez. 

Onun yerine faşizm, anın dışında, bir ayağını oldukça geniş açarak geçmişe yaslar. Yani geçmişte o ulusun altın çağını yaşadığı, ulusal çıkarlarını mükemmel koruduğu ‘mit’ine  dayanan bir geçmişe...

Bir ayağını da, anı pas geçerek,  muhayyer ve mükemmel bir geleceğe... Yani altın çağın küllerinden yeniden doğacağı bir geleceğe basar. Ve o geleceğe işaret eder.

İşte bu karşı devrimcidir.

Çünkü anın yarattığı krizler içerisinde bir de anın nesnel koşuları ve çelişkileri içerisinde, anın yarattığı toplumsal dinamikler vardır. Örneğin işçi sınıfı... Ya da krize karşı çözüm programları olan ve mücadele eden işçi sınıfının partisi.

Sosyalistler...

İşte faşist hareketler, burjuva siyasal sisteme karşı alternatif geliştiren işçi sınıfına ve sosyalistlere karşı, karşı devrimci bir pozisyona girerler.

Özetle klasik faşizmin üç temel özeliği var. Bir, burjuvazinin hegemonya krizinde yükselirler. İki, ‘karşı devrimci’ bir milliyetçiliği benimserler. Üç, topluma seslenirken, bir ayaklarını  geçmişe diğer ayaklarını geleceğe yaslarlar.

Yine Saraçoğlu’ya göre...

Bir hareketin klasik faşist hareket olup olmadığı... Bu üç öge ile kıyaslama yapılarak anlaşılabilir!

FAŞİST POTANSİYELİN SINIRLARI...

​Yükselen ‘otoriter’ siyasetlerin hangileri faşist!

Doçent Cenk Saraçoğlu, klasik faşizmin kriz anındaki özelliklerini birebir taşıyan hareketlerin mevcut olduğunu söylüyor: Lakin ileri kapitalist ülkelerde değil. Geç kapitalistleşen ülkelerde. Örneğin Yunanistan Altın Şafak hareketi. Macaristan’da Jobbik (Daha İyi Bir Macaristan Hareketi).

“Türkiye siyasetini de buna benzer bulabilirsiniz” diyor Saraçoğlu.

Klasik faşist hareketlerin, geç kapitalist ülkelerde var olmasının...

Aynı zamanda...

Yürütülemeyecek coğrafyalarda ortaya çıkmaları anlamına geldiğini iddia ediyor.

Emperyalist kapasitesi olmayan...

Dünya düzeneğinde değişiklik yaratamayan...

Böylesi ülkelerde ortaya çıkan siyasal hareketlerin, kendi faşist potansiyelini harekete geçirebilmelerinin uluslararası bir sınırı olduğunu vurguluyor.

Peki ya AB ülkelerindekiler... ABD’deki Trump...

Nasıl tanımlanacak?

Saraçoğlu’nun tespitleri şöyle...

Bunlar da... Siyasal sisteme yönelik ‘alarm durumu’na dair faşist söylemin özelliklerini paylaşırlar.

Milliyetçidirler.

Lakin klasik faşist hareketlerdeki yıkıcı özellik bunlarda yoktur.

Modern öncesi ‘altın çağ’dan ideal devşirmezler.

Onların ideali...

Yakın zamanda var olan, neoliberal dönem öncesi, yıllara ait nostaljiye dayanır.

Günümüzde geçerli olmayan... Bizzat neoliberalizmin altını oyduğu... 1945-90 arasındaki kalkınmacı yıllara...

O dönemin nostaljisi üzerinden askeri, iktisadi hakimiyet vaadinde bulunurlar. Ulus devlet çağrısı yaparlar.

Yani şimdilik yaptıkları, uluslararası mevcut düzenekten birazcık sıyrılmak önerisi!

TRUMP, ERDOĞAN, LE PEN NEREYE KADAR GİDEBİLİR?

‘Sağ popülist’ ya da ‘faşist’ hareketler nereye kadar gidebilir?

Cenk Saraçoğlu,

Bu soruya cevap verirken...

Kapitalizmin merkezinde ayrı, gelişmekte olan kapitalist ülkelerde ayrı analiz yapmak

gerektiğini vurguluyor.

Merkez kapitalist ülkelerdeki, eski ulus devlet nostalji içindekilerin iktidara gelseler bile... Projelerini mevcut durumda hayata geçirme şansları yok.

Trump gibi zorlayabilirler ama geri döndüremezler.

Bu durumda da iktidarda kalabilmek için yeni savaş cepheleri açmak  durumunda kalırlar.

Hem içeride hem dışarıda savaş cepheleri açarak...

Nostaljinin geri gelmesini engelleyen müsebbipleri hem içeride hem dışarıda tarif ederek... Kitle mobilizasyonu bunun üzerinden yapmaya çalışırlar.

Bu bir olasılıktır.

Diğer bir olasılık ise merkez kapitalist ülkelerde, ‘sağ popülizm’ iddialarının gerçekleştirilememesinin yarattığı boşluğun başka siyasal aktörlerce doldurulmasıdır.

‘Sağ popülizm’in örgütlediği halkın hakiki taleplerini...

Kendi başına örgütleyebilecek bunu sosyalist bir siyasal programda bir araya buluşturacak yükseliş...

Peki geç kapitalistleşen ülkelerde ne olabilir?

“Bazı izlerini görebiliyoruz” diyor Saraçoğlu cevaben.

‘Sağ popülizm’ denilen hareketler şu sebeplerden dolayı sürekli bir krizle karşı karşıya kalacaklar:

* Klasik faşizme yakın ideolojik motifleri sürekli yeniden üretme ama sürekli içeride dışarıda üretme telaşı...

* Mevcut emperyalist kapitalist sistemde böyle bir kapasiteye sahip olmama sonucu sürekli duvara toslama hali...

İşte bu iki sebep, sürekli krizle karşılaşan bir konum içerisinde bırakacak söz konusu ‘otoriter’ siyasetleri.  

Bu tespitinin üzerine şu tezi ekliyor, Saraçoğlu: “Sağ dalganın içerdiği bu ikilem ilerici özneler için büyük olanak barındırmaktadır.”

Yarın: Yayılan zehrin panzehri ne?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...