05 Mayıs 2017 00:59

Film gibi 'neonazi teğmen' skandalı

Film gibi 'neonazi teğmen' skandalı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Almanya bir haftadır sıradışı bir skandalla çalkanıyor. Skandalın “başkahramanı” Alman-Fransız askeri birliğinde görev yapan ırkçı görüşlere sahip Alman üsteğmen Franco A.

Ocak ayında Viyana Havaalanı’nda güvenlik kontrolünden geçmeden önce üzerindeki silahı tuvalete saklayan 28 yaşındaki üsteğmen, şüpheli hareketleri nedeniyle dikkatleri üzerine çekince polis tarafından takibe alınmış. 3 Şubat’ta silahı sakladığı yerden almaya gidince yakalanmış, sorguya çekilmiş, sonra da serbest bırakılmış.

Bunun üzerine Almanya’da hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Franco A.’nin ırkçı görüşlere sahip, birliğinden silah ve mermi çalan birisi olduğu tespit edildi. Geçen hafta tutuklanarak cezaevine konuldu. Ancak, daha sonra ortaya çıkanlar gerçekten ancak bir “macera filmi” senaryosunda olanlara benziyor.

Irkçı üsteğmen, Türkiye-Balkanlar hattında sığınmacı akının yoğun olduğu 2015’te sığınmacılar arasına karışarak, kendisine Suriye’den gelen Hıristiyan anne-babanın oğlu gibi göstererek, “David Benjamin” adıyla Almanya’nın Offenbach kentinde iltica ediyor. 

Hem de tek kelime Arapça bilmediği halde...

Alman gazetelerin yazdığına göre Arapça bilmemesini anne-babasının Fransız kökenli olmasına bağlayarak geçiştirmiş ve iltica başvurusunu alan memurlar da buna inanmış. Bu yüzden iltica işlemleri sırasında hep Fransızca konuşmuş. İltica başvurusu alınan üsteğmen önce Giessen’e sonra Bavyera eyaletinde bir sığınmacı yurduna gönderilmiş. Devletin sığınmacılara verdiği sosyal yardımı almış.

İltica sırasında her sığınmacının parmak izi alındığı halde teğmenin alıp alınmadığı, alındıysa neden ortaya çıkmadığı bilinmiyor. Alman basını tarafından “çift karakterli” diye tanımlanan üsteğmen, bağlı bulunduğu Fransa’nın Illkirch kentindeki Alman-Fransız birliğindeki görevinden geriye kalan boş zamanını “sığınmacı” olarak geçiriyormuş.

Yürütülen soruşturmada, üsteğmenin gerçekte bir neonazi olduğu, sığınmacı rolünü de çeşitli terör eylemlerinde bulunmak için girdiği belirtiliyor. Saldırı düzenlemeyi planladığı kişiler arasında eski Cumhurbaşkanı Gauck ve Federal Adalet Bakanı Maas’ın yanı sıra çok sayıda Yahudi ve Müslüman kurumu da bulunuyor. Neonazi üsteğmen, eylemleri sığınmacılara mal ederek, toplumda ırkçılığın, yabancı düşmanlığının büyümesini hedeflemiş.

Bu planı yapanın sıradan bir neonazi değil de ordu mensubu olması dikkat çekici. Peki Alman ordusu üsteğmenin neonazi olduğunu hiç fark etmedi mi?

Süddeutsche Zeitung’da yer alan habere göre, 2013’te gittiği Alman-Fransız askeri okulunda diploma tezi hazırlayan Franco A. açıktan ırkçı görüşleri savunmuş. Sorumlu Fransız eğitmen bunu fark etmiş ve itiraz etmiş. Geçer not vermemiş. Ancak devreye Alman ordusunda görevli eğitmen girmiş, sorumluluğu üzerine almış ve teğmen olmasını sağlamış. 2014’te de üsteğmenin ırkçı olduğuna dair ihbarlar yapılmasına rağmen hiçbir işlem yapılmamış.

Hal böyle olunca da Alman ordusunda ırkçı görüşleri savunan sadece Franco A.’dan ibaret olmadığı anlaşılıyor. Zira, Franco A. ile bağlantılı en az beş kişilik bir ağın varlığından söz ediliyor.

Bütün bunlar ortaya çıktıktan sonra, Federal Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, sorumluluğu üstüne alarak önce orduda bir “yönetim zaafının” olduğunu açıkladı. Sonra, ABD ziyareti iptal ederek genelkurmay başkanıyla birlikte Illkirch’e giderek gelişmelerle yakından ilgilendiğini göstermeye çalıştı. Ne var ki durum iki açıdan o kadar kolay geçiştirilecek gibi değil.

Birincisi: Herkesin sığınmacıların arasına kolayca karışabileceği, iltica başvurusunda bulunabileceği, sosyal yadım alabileceği ve istediği gibi dolaşabileceği algısı oluşturulmaya çalışılıyor.

Halbuki, gerçekte iltica eden bir kişinin bırakalım başka bir ülkeye gitmesini, bulunduğu kasabayı terk etmesi dahi mümkün değil. Her akşam bağlı bulundukları sığınmacı yurduna gidip haber vermeyenlere hemen yaptırım uygulanıyor. Durum bu olduğu halde acaba “sahte sığınmacı”  kimin ya da kimlerin yardımıyla bu kadar rahat hareket edebildi?

İkincisi: Alman ordusunda ırkçılık yeni değil ve yıllardır hazırlanan değişik raporlarla bu ifade ediliyor. Buna rağmen, orduda ırkçı görüşleri savunanlara müsamaha edildiği, Franco A. olayı bir kez daha gösteriyor. Benzer bir durumu daha önce NSU Davası’nda da görmüştük. Cinayetleri işleyen Uwe Mundlos’un askerlik yaptığı sırada ırkçı görüşlere sahip olduğu bilindiği hale bir önlem alınmadığı gibi üstüne üstlük bir de Askeri İstihbarat Teşkilatı (MAD) elemanlığı teklif edildi.

“Vatan sevgisi” adına milliyetçilik pompalandığı sürece ırkçı-faşistler ordu, polis, istihbarat içerisinde her zaman kendilerine hazır bir ortam bulacaktır.

Bu nedenle, Bundeswehr’den (Federal Ordu), istihbarattan ve polisten başlayarak bütün güvenlik birimleri içerisinde ırkçılıkla ciddi bir hesaplaşmaya gidilmediği sürece, ırkçılar güvenlik birimleri içerisinde hep kolay bir şekilde yer almana devam edecekler.

Umarız, Franco A. olayı, Bundeswehr’in kendisiyle yüzleşmesine vesile olur...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...