04 Mayıs 2017 00:52

Dersim ve Yüksel’deki onur direnişi

Dersim ve Yüksel’deki onur direnişi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dışarıdaki hapishanede iki açlık grevi sürüyor. Onur direnişi demek daha doğru.

Bugün onlardan,  Ankara Kızılay - Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde Nuriye Gülmen/Semih Özakça ve arkadaşlarının, işlerine geri dönmek için ihraçlara karşı başlattıkları oturma eylemi ve açlık  grevinden ve Dersimde Seyit Rıza Meydanı’nda Kemal Gün adlı bir babanın, oğlunun cenazesini almak ve gömmek için başlayıp sürdürdüğü 70. gündeki açlık grevinden söz edeceğiz.
Bu iki eylemi aynı nitelikte görüyorum.

İnsan onuruna yapılan saldırılara karşı verilen ve seçilen bir cevap olduğunu düşünüyorum.

7 Kasım (2016) günü, Dersim Çet Deresi’nde, savaş uçaklarının bombalaması sonucu, 11 genç insan, “DHK-C militanı” yaşamını yitirmişti. Yaşamını yitirenlerden birisi de 70 yaşındaki Kemal Gün’ün 28 yaşındaki oğlu Murat Gün’dü.

Baba Kemal Gün oğlunun cenazesini almak için yetkili makamlara müracaat etti. Cenaze Kemal Gün’e verilmedi. Kemal Gün 24 Şubat’ta Dersim’de Seyit Rıza Meydanı’nda açlık grevine başladı. Oğlunun cenazesini istiyor. Devlet de vermiyor cenazeyi babaya.
Devlet, belki de gömdü cenazeyi; nereye, nasıl, bilinmiyor. Mesele insan onuru meselesi, biliyorsunuz.

Sofokles dile getirmişti, gömme/gömülme hakkını, Antigone’de.

Meseleye özel yaşam, inanç özgürlüğü penceresinden ve daha genelde de insan hakları çerçevesinden bakmak lazım. İnsan onuruna aykırı yasalar, emirler, uygulamalar sorunu insan neslinin uğraştığı ancak henüz aşamadığı sorunlardan oluyor.

Kralın emri ile bugün bazı yasaların ve bazı devlet erki yetkisini kullananların (Siyasetçi ya da bürokrat) emir ve uygulamaları arasında milattan önce 440 tarihinden bu yana, yani 2 bin 500 yıl sonra bile, milim fark olmayabiliyor. Elbette bazı ülkelerde ve bazı rejimlerde…
İnsan onurunun bu görünümünün yanında başka bir boyutu da kamu görevinden ihraçlar meselesinde karşımıza çıkmaktadır. Yine bildiğiniz gibi, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 1.maddesine göre,  tüm insanlar haklarda ve onurda eşittirler. İnsan onuru sadece işkence ile ilişkisi bağlamında değerlendirilemez.

Sadece işkence değildir insan onuruna saldırı eylemi. Çok haklıyız elbette, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganını atarken. Lakin, insan onuruna saldırıyı sadece işkence ile sınırlamak eksik bir yaklaşım olur. Çünkü yine Evrensel Bildiri’den yola çıkarsak, 28. maddesinde Bildiri’de yer alan haklara ve özgürlüklere dayalı bir sosyal düzene ve yine bu haklara ve özgürlüklere dayalı uluslararası düzene herkesin hakkı vardır der. İnsan hakları olarak vardır böyle bir sosyal ve uluslararası düzene hakkımız. O zaman, İLO 111 Sayılı İş ve meslekte Ayrımcılık Sözleşmesinde vurgulandığı gibi, siyasi düşünceleri ya da dini inancı nedeniyle ya da diğer benzeri nedenlerle ihraçlar ayrımcılıktır. Kabul edilemez. Şimdi diyorlar ki, “Ama haklarında soruşturma var. Bakın sözleşmenin 5. maddesi böyle diyor.”
İyi ya işte biz de tam da bunu söylüyoruz. İnsanlar, fikir, düşünce ve kanaatleri nedeniyle soruşturmalara uğruyor sonra da kendi açtığınız soruşturmaları dayanak gösteriyorsunuz. Tipik örneği barış akademisyenleridir. Bir konuda fikirlerini beyan ettiler topluca. Hükümetin hoşuna gitmeyen fikir beyanı nedeniyle ihraçlar gerçekleşti, gerçekleşmeye devam ediyor. Çalışma, sendikaya üye olma, herkesin insan hakkı. İnsan onuru, bir muamele beklentisini ortaya koyar. İmgesine uygun muamele. O nedenle insan onuruna saygı, bugün itibariyle 110 medeni ve siyasi hakkı ve 72 ekonomik, sosyal ve kültürel, dayanışma hakkını insanlara tanımak, uygulamak, korumak, yerine getirmek, tedarik etmekle olur. O yüzden Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve arkadaşlarının “ OHAL haklarımıza saldırıdır” sloganları insan onurunu korumaya yöneliktir. “İşimizi geri istiyoruz” talepleri haklı ve meşru taleplerdir.

Açlıklarının 57. günündeler.

İnsan onuruna saygı mücadelesi veriyorlar…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...