03 Mayıs 2017 00:55

Kafkaesk dönem

Kafkaesk dönem

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün AKP’ye yeniden üye olarak uzun bir süredir amaçladığı yönetim biçiminin önündeki biçimsel engeli de kaldırmış oldu.

Abdülkadir Selvi’nin önceki gün Hürriyet’teki köşesinde aktardıkları da, bu gerçekliğin doğrudan Erdoğan’ın ağzından ifadesiydi. Okumayanlar için o bölüm şöyle: “Anayasa referandumu sürecinde yabancı bir misafiri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, ‘Şu anda ne yaptıramıyorsun ki, AK Parti’ye genel başkan olmak istiyorsun?’ diye soruyor. Erdoğan, ‘Dışarıdan müdahale ile bir yere kadar oluyor. Ahmet Hoca’yla yapamadık işte. Binali Bey’le sorun yaşanmıyorsa, belediyeden bu yana benim yanımda olduğu için’ karşılığını veriyor.”

Erdoğan’ın AKP Genel Başkanı seçileceği 21 Mayıs’tan itibaren ise, 27 Ağustos 2014 tarihinde açılan parantez kapanmış olacak.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı görevini yürütürken de, fiili olarak ‘partili cumhurbaşkanı’ gibi davrandığı biliniyor. Şimdi artık bu durum yasal bir çerçeveye de oturmuş oluyor.

Selvi, aynı yazısında, bu yeni dönemde AKP’nin vitrinin değişeceğini ve 6-7 bakanı kapsayan bir değişikliğin olmasının beklendiğini ifade ederken, kısa bir süre içinde sert geçişlerin beklenmediğini de ifade etmiş. 

Ancak bunun biçimini büyük ölçüde Erdoğan’ın tercihleri belirleyeceği için, onun gerekli gördüğü her an yeni hamlelerle karşılaşabiliriz. 

Erdoğan, referandumda kendisine kazandıran ancak bir o kadar da riskli olan sonuç karşısında, öncelikle partisini yeniden kendi arkasında koşulsuz duracak biçimde dizayn edecek ve karşısında büyük kentleri bile elinden alan ‘hayır’ potansiyelini dağıtmak için türlü yöntemler deneyecek.

OHAL’in uzatılması ve yeni KHK ile ihraçlara devam edilmesi, Erdoğan’ın tahmin edilmesi zor olmayan yeni rejim yöneliminin ilk pratikleri oldu. 

2001 krizinin siyasal alanda yol açtığı büyük altüst oluş, daha önce iktidara gelmiş partilere halkın güvenini ciddi düzeyde sarsıp onları barajın altına çekerken, ‘yenilikçiler’ diye sunulan Erdoğan liderliğindeki AKP, bir umut seçeneği olarak algılanmıştı. ‘Açılım’ söylemleri ile geçen yıllar da, önemli bir liberal aydın desteği ile birlikte Erdoğan’ın etrafındaki umut halesinin devam etmesine yol açtı. 

Ancak, daha önce başlayan ve sonuçları 7 Haziran 2015 seçimleriyle ortaya çıkan tablo, artık Erdoğan’ın tek başına iktidar şansını kaybettiği gerçeğini siyasetin önüne koydu. O seçimlerin Erdoğan tarafından yok sayılarak, öne çıkarılan baskı, savaş ve gerilim politikaları, bugün de bu nedenle devam ediyor.

Geçmişte Erdoğan’a destek veren liberal aydınların, onu eleştirmeye başlamalarıyla birlikte cezaevlerine konulduğu, muhalif seslerin kısılması için devlet aygıtının tüm şiddeti ile kullanıldığı bu yeni dönem, Erdoğan açısından toplumsal rıza üreterek istediği düzeyde bir siyasal sonuca ulaşma imkanının kalmadığı ve zorun temel seçenek olarak sürekli devrede tutulduğu bir dönemdir.

Reyhanlı’da gözaltına alındıktan bir süre sonra sınır dışı edilen İtalyan Gazeteci Del Grande, BBC Türkçe’den Övgü Pınar’a yaşadıklarını anlatırken, “Benim yaşadıklarım Kafkaesk bir hikaye” demişti. (25 Nisan 2017)

Aslında bu tanım, içinde geçtiğimiz siyasal sürece anlatmak bakımından da isabetli. Bildik sebep sonuç ilişkilerinin çatırdadığı, her an her şeyin herkese olabileceği, mesela bir gece sabaha karşı evinizden alınıp uydurma bir gerekçe ile tutuklanabileceğiniz ve tüm bunların kendi normalini oluşturduğu karanlık, irrasyonel bir iklim.

Ancak bu iklimin çift taraflı etki yaratan bir potansiyele sahip olduğu da unutulmamalı. Taha Akyol, dün Hürriyet’te yayımlanan “Dip Dalgası” başlıklı köşe yazısında “Eğitimli, şehirli, orta sınıf kültürü geliştikçe, çatışma yerine uzlaşma, otorite yerine özgürlük, katı doktrin ya da siyasi inançlar yerine açık düşünceler gelişiyor” derken, referandumda da kendisini açığa vuran ve Erdoğan’ın temsil ettiği siyasete karşı bir tutumu ifade eden gerçekliğin bir yönüne işaret ediyordu.

Bu gerçekliğin diğer yönü de, basın alanından akademik alana kadar, bu baskı politikalarına rağmen doğru bildiği gerçekliği ifade etme ve savunma konusundaki kararlılıktır. Bu kararlılık, daha geniş kesimler bakımından, bütün baskılara, eşitsiz koşullara ve hilelere rağmen referandumda ortaya çıkan ‘hayır’ın gücünde kendisini ifade etti. 

Artık medya ortamından, yargıya ve birçok alana kadar Erdoğan’ın doğrudan telkinini gerek kalmadan ‘mikro Erdoğan’ların harekete geçeceği bir dönemdeyiz. Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu seçimi iptal edilmesi kararı da böyle okunmalı.

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü Türkiye’de böyle bir tablo ile karşılıyoruz. Ancak varlığını zor üzerinden inşa etmek dışındaki imkanları tükenmiş bir yönetme siyasetini ‘mikro Erdoğan’lar sürüsü de kurtaramaz. Bu da siyasetin bir başka gerçekliği.

Hapisteki meslektaşlara selam olsun!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...