Korku ağacı
Fotoğraf: Envato
Satılık hastalıklar’ çağında üçüncü köprü misali yüzde 70 doluluk garantili ‘şehir hastaneleri’ ihale günlerinden geçiyoruz.
Üstelik giderek doğadan ve kendimizden uzaklaşmamızı kışkırtan bir çağda yaşıyorken. Soru şu: Böyle bir çağda sağlığımızı kime emanet ediyoruz / edebiliriz? Sağlıkçılara mı, politikacılara mı, yoksa ticaret erbabına mı? Özünde üçü de yanlış.
Toplumcu tıbbın kurucularından Virchow, “Tıp bir sosyal bilimdir ve politika geniş ölçekte tıptan başka bir şey değildir” demekte. Haksız mı? Peki, politikanın ne kadar içindeyiz ve öznesiyiz? Politikayı dışımızda tutuyorsak ya da hegemonik politik odaklar insanı merkezine almıyorsa sağlığımızdan emin olabilir miyiz?
Hissetmek, düşünmek ve sorgulamaktan uzaklaşıp sadece tüketime itilen insanlar kılınmak istendiğimizi çok zamandır söyleyip duruyoruz. 2015 yılı sonlarında “Korku Ağacı ve Sağlık” başlıklı yazımda “güvenlik ve özgürlük ikileminde daha da kabuğumuza çekilmemiz hedefleniyor.
Böyle bir ahvalde sosyal ve siyasal iyilik halinden bahsedebilir miyiz? Peki, nasıl sağlıklı kalabileceğiz? Kitleler geçici bir güvenlik uğruna temel özgürlüklerden vazgeçtiklerinde ne özgürlük ne de asıl güvenliğe ulaşamayacağının bilincinde mi peki?” diye sormuş ve devam etmiştim: ‘İşte bu kollektif bilinçte buluştuğumuzda ancak sosyal ve siyasal iyilik hali, yani sağlıklı olmak/ kalabilmek mümkün.’ Ve geldik bugüne, OHAL’li yıllarımıza!
“Tıp bir sosyal bilim ve politika geniş ölçekte tıptan başka bir şey değildir” saptaması yerli yerinde duruyor iken, sağlıklı kalabilmenin temel koşullarından birisi ‘korku ile baş edebilmek’ olsa gerek. Diyebiliriz ki, “Korkulmaması gereken asıl mesele de bizzat korkunun kendisidir.” İnsanı doğasında var olan toplumcu özünden sıyırıp kendi kabuğuna iten edilgen vazgeçişin müsebbiplerinden birisi de korku değil mi?
Toplumsal mücadeleyi yükseltmek için gerekli çabaları felce uğratan da işte bu isimsiz, mantıksız, gerekçesiz korkularımızdan başka bir şey değildir. Peki, nasıl yapmalı?
Evet, gerçekten çaba gösteriyor demokrasi ve emek güçleri. Ama birleşik çabaları, geçerliliği azalmış bir geleneğe göre biçimleniyor kimi zaman. Yeni, yine, yeniden bir şeyler yapmalı. Ama nasıl?
Mevcut sistemin kendi kirinde boğulmasını bekleyemeyiz. Yeniden insana ve bir arada yaşama dair umudu örgütlemeliyiz. Büyük Romancı Mehmet Uzun’un dediği üzere “Umut, imkansız bir sevda değil; imkansızı gerçeğe dönüştürecek bir yol haritasıdır.”
Sanal gerçeklik pratiğinin gündelik hayatımıza dahil edildiği günlerden geçiyoruz. İşte böyle bir iklimde OHAL ve referandum süreci eşliğinde yeni bir ağaç türedi: Korku ağacı.
‘Korku’ bahsinde çokça konuşup yazmaya ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Bu bağlamda Toplumsal Araştırma ve Özgün Düşün Merkezi tarafından Mart 2017’de Ankara’da düzenlenen “Politik Korku & Korku Politiği Sempozyumu” ve kitapçığının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Alanında uzman çok sayıda konuşmacının görüşüne yer veriyor kitap. Bugün okumaya başlayacağım. Size de tavsiye ederim.
Sağlıcakla kalın.
- Dil bilmezlik: Doktor yazıları 22 Nisan 2024 04:30
- Kelimesini arayan duygular 15 Nisan 2024 04:46
- Yakındaki uzak, uzaktaki yakın: Tıbbın girdabı 08 Nisan 2024 04:40
- Dil ya da dilsizlik 01 Nisan 2024 04:48
- Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe 25 Mart 2024 04:45
- 14 Mart halkın da Tıp Bayramı 18 Mart 2024 04:25
- Mahcup eğilimler, insan hakları ve hekimlik 11 Mart 2024 04:40
- Penisilin kokan sokaklar 04 Mart 2024 04:20
- Üvey dilin panzehri çokdillilik 26 Şubat 2024 04:45
- “İnsan dünyadır” 19 Şubat 2024 04:35
- Tabip odalarını ‘güvercinin ruh tedirginliği’ ile sınamak 14 Şubat 2024 04:24
- Her şehir atığı ile malul 07 Şubat 2024 04:10