29 Nisan 2017 01:00

1 Mayıs... Ama nasıl?

1 Mayıs... Ama nasıl?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Her 1 Mayıs öncesinde dağıtılan bildirilerin güzide bir çerçevesi, olmazsa olmazı olarak yer alan “tarihçe”, bugünün neden önemli olduğunu bilmeyene ve genç kuşaklara öğretir, bilenler ezberinin üzerinden bir daha geçer. Özetle; 19. yüzyıl Şikagosu’nda Amerikan işçi sınıfının katliam ve idamla sonuçlanan grevinin anısı, sonraki emekçi kuşaklara özgür ve eşit bir dünya yaratmak için birlik ve mücadele etme şartını mirası bırakmıştır. O zamanlardan bu yana alana çıkan, şalter indiren veya neye gücü yetiyorsa onu yapan emekçiler için 1 Mayısların hiçbiri birbirine benzemez. Bazen kitleler devasa bir kortejde tek bir gövde, tek bir ses olarak yeri sarsar; böyle büyük bir gövde olamadığı zamanlarda fabrika bahçelerini şenliğe çevirir, kimi zaman da o ses; dağıtılması, okunması bedel ödemeyi gerektiren bildiriler halinde bir posta kutusunda cesareti sınar. 1 Mayıs’ı bir anma olmaktan çıkaran da “Bugünü ne olursa olsun kutlama inadı” değildir. Zamana, koşullara, örgütlenme düzeyine bağlı olarak biçimden biçime giren emek mücadelesinin ortak bir resim vermekteki ısrarı, olabilecek en büyük gövdeyi oluşturmaktaki dirayeti ve bunu ne için yapacağı hususundaki mutabakatı 1 Mayıs’ı bir tekerrür olmaktan da, yıl dönümü kutlaması olmaktan da çıkarır. 

Ne var ki, her yıl dağıtılan bildirilerdeki “tarihçe”nin hatırlattığı miras genel olarak doğru anlaşılmaz. Zamanlama ve taktik özürlü, güç dengelerini hesaba katmayan bir solculuk türünün giderek yerleştiği sınıf çekimsiz zeminde 1 Mayıs bir fetişe, bir “kendinde şey”e dönüşüverir. 1 Mayıs emekçilerin değil, cesur solcuların devlet güçleriyle girdiği muharebe haline gelirken 19. yüzyılda bedel ödemiş işçilerin bugünkü torunları için “Solcuların sağı solu kırdığı bir gün” olarak algılanır.

Mevcut koşullara uygun 1 Mayıs kutlama ihtiyacını ciddiye almayan her 1 Mayıs’ta aynı sloganları tekrarlayan bir pratik, 1 Mayıs’ın da özünü boşaltır. Geçtiğimiz yıl bu konuda bir gelişme yaşanmıştı. Bomba tehlikesine, bir araya gelmenin muhtemel bedellerine rağmen alanda toplanan, alana gelmeden önceki bir hafta boyunca da yerel etkinlikler düzenleyen işçi ve emekçiler bu kez 1 Mayıs’taki temel önceliğin dağılmış güçleri toplamak, aşınmış moral değerleri birbirine perçinlemek olduğunu göstermişlerdi.

Bugün emekçilerin verdikleri oya göre yarı yarıya bölündüğü tabloyla 1 Mayıs’a giderken referandum tecrübesinin öğrettikleri önümüzde. “Tek adam tek parti yönetimine hayır!” diyenlerin, siyaseten hiç de birbirine benzemez hali, ortak bir gelecek için kurulabilecek birlikteliğin imkanlarının referandum skoruyla sınırlanmaması gerektiğini gösteriyor. Fiili tek adam yönetimi boyunca yitirilenler; iş ve gelecek güvencesi, giderek artan işsizlik, yoksulluk sınırının altına inmiş olan ücretler; cihat, beka, haçlı-hilal kavgası gibi terimlerle tıka basa doldurulmuş iktidar siyasetinin  “hayırcılar” kadar “evetçiler” için de anlam sorgulamasına yol açma potansiyeli taşıdığının güçlü sinyallerini veriyor. 

Referandumun ortaya çıkardığı bu yeni kümelenme 1 Mayıs’ı bir solcu günü olarak kutlamak değil, onu bir sınıf gününe dönüştürmek için bir fırsattır aynı zamanda. Ne var ki kendi üyeleri arasındaki ortaklığı inşa etmek için çaba harcamayan sendikal zihniyetin, sınıftan kopuk solculuğun kolaycılığı “hayırını al da gel” çağrısının sınırlayıcılığı içinde kendisini yeniden üretmeye devam ediyor. Hayır oyu ile sol arasında doğrudan bir bağ olmadığını, hayatın (referandumun) kendisi de kanıtlamışken, bundan bir adım sonrası için; yani mevcut kutuplaşmayı aşmanın olanaklarını ortaya çıkarmak, emekçilerin ortak mücadelesinin zeminini güçlendirmek için akıl fazla zorlanmıyor.

Bugün çalışan bütün kesimlerin; işçilerden kamu emekçilerine kadar iş güvencesinden yoksunlaştırılmasının eşiğindeyiz. Kıdem tazminatının fona devri yoluyla kazanılmış bir hakkın iptali, kamu emekçilerinin tamamının taşeronlaştırılması, kölelik yasasının bütün sonuçlarıyla uygulanması gündemdeyken bunlara yönelik bir mücadele hattı önermeyen ‘hayır’cı 1 Mayıs, bir anma/merasim tablosundan başka bir görüntü vermeyecektir. 

Esenyurtlu bir cam işçisinin yazdığı gibi, ister ‘evet’ ister ‘hayır’ desin “İşçi olmadan o makinenin çalışamayacağı bilincini benimsetmek” 1 Mayıs’a da “hayırcılığa” da en yakışan tutumdur aslında. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...