28 Nisan 2017 01:00

Utanç futbolu

Utanç futbolu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Görmezden gelinen ya da gözden kaçırılan bazı durumlar, nasıl sefil bir futbol kültürü ve ortamında debelendiğimizi çok net biçimde ortaya koyuyor.

Beşiktaş ile Olympique Lyon arasındaki maç başlamak üzere... Tribünlerden yükselen tezahürat: Vur, kır, parçala bu maçı kazan!.. Eee peki, şerefli mücadele ve hakkıyla kazanmak nerede kaldı? Yarı finale yaklaşınca, erdem, vicdan, onurlu, hakkaniyetli mücadele gibi değerlerin bir hükmü kalmıyor anlaşılan... 

Maç penaltı atışlarına kalıyor. Penaltı atma sırası Beşiktaşlı oyunculara geldiğinde tribünlerden yükselen tezahürat: Ya Allah Bismillah Allahuekber.

Takımının vurarak, kırarak, parçalayarak maç kazanmasını isteyen, bunun yanında tekbir getirerek futbolcusuna destek verdiğini sanan erdem, vicdan, duyarlılık, bilinç yoksunu hurafeci güruhun desteği böyle oluyor işte...

Bir Lyon atağında Kaleci Fabri ile çarpışan Diakhaby yerde hareketsiz kalıyor. Ancak ilk anda durumu anlayamayan hakem oyunu devam ettiriyor. Top Beşiktaşlılara geçtiğinde, hakem durumu fark edip oyunu durduruyor ve hemen sağlık ekiplerini sahaya davet ediyor. Hakem oyunu durdurduğu anda Şenol Güneş saha kenarında çıldırıyor. Öyle ya, Lyon’un stoperi yerde kalmış ve Beşiktaş o anda eksik kalmış rakibine karşı topu kapıp önemli bir avantaj yakalamışken bu yapılır mı? Güneş, oyuncunun sahtekarlık yaptığını, hakemin de buna inanarak gereksiz yere oyunu durdurduğunu ima eden hareketlerde bulunuyor... Oysa Diakhaby beyniyle ilgili sorun yaşıyor olabilir ya da çarpışma sırasında dili boğazına kaçmış ve soluk borusunu tıkamış olabilir. Ama bu ihtimaller Şenol Güneş’in umurunda değil. O, fırsatını yakalamışken golü atıp kupaya bir adım daha yaklaşmanın derdine öyle bir düşmüş ki, gözü başka hiçbir şey görmüyor. 

Lafa gelince, “ahlak, vicdan, onur, saygı, dürüstlük” kelimeleri ağızlardan hiç eksik olmaz. Ama işte ahlakınız da, vicdanınız da, onurunuz da, dürüstlüğünüz de, çıkarınız söz konusu olduğunda insan hayatını hiçe sayabilecek kadar düşük bir seviyede... Ömür boyu üzerinizden atamayacağınız biçimde vicdansızlıkla, ahlaksızlıkla damgalanma riskini göze alabilecek denli bir gözü dönmüşlük söz konusu!.. Diyelim ki oyuncu gerçekten sahtekarlık yapıyor. O zaman, onun ayıbı ona kalsın, o rezil olsun, o utansın, o eleştirilsin... 

Rakip oyuncunun sakatlığını fırsata çevirmeye çalışmak, tam da hayatın çektiği fotoğrafta gözü kapalı yakalanmak anlamına geliyor... 

Böylesi acınası bir kültür(süzlük)le Avrupa Kupası’nı kazansan ne olur ki? 

Rizespor ile Başakşehir arasında oynanan maçtan sonra, Emre Belözoğlu’nun içinde yer aldığı bir olayı görüntülemeye çalışan iki gazeteci, Başakşehirli futbolcuların saldırısına uğruyor. Futbolcular gazetecileri linç etmek istermişçesine darbediyorlar.

Yaşananların kamera görüntüleri ortaya çıkınca, Başakşehir olaya karışan iki futbolcusunu kadro dışı bırakıyor...

En büyük zor gücüne sahip aygıt olan devletin, aykırı, muhalif, farklı, öteki gördükleri üzerinde uyguladığı ceberutluk, toplumsal hayata zorbalığın yaygınlaşması şeklinde yansıyor. Devletin, zor kullanmayı politik bir tutum olarak benimsediği/içselleştirdiği bir toplumsal atmosferde barbarlığın ve linç vakalarının artması tesadüf değil. Güçlünün zayıfı/hoşlanmadığını ezmesi, hatta yok etmesi, meşru görülmenin ötesinde takdir edilesi bir durum sayılıyor neredeyse artık...

Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ, olaya karışan futbolcuları da yanına alarak mağdur gazetecileri ziyaret edip özür diliyor. Ziyaret sırasında kullandığı bazı kelimeler ilginç. Futbolcuların olayın hassasiyetiyle böyle nahoş bir duruma sebebiyet verdiklerini söylüyor. Linççilerin, katillerin, barbarların yedikleri haltlar sonrasında bir numaralı savunma argümanı olarak dile getirdikleri “milli ve dini hassasiyetler” hezeyanına benzer bir yaklaşım, burada da ön planda. 

Emre Belözoğlu’nun özür ziyaretinde dile getirdikleri ise, “Özrü kabahatinden büyük” lafını akla getirir cinsten. Böyle bir özür ziyaretini başka bir kulüp futbolcularının yapmayacağını vurgulayıp bunun ahlaklı sporcu ve yöneticilere yakışan bir davranış olduğunu vurguluyor Emre... 

Bu nasıl bir kibir, nasıl bir tepeden bakış? Neredeyse, “Sizi ziyaret edip onurlandırdığımız için çok mutlu olmalısınız” diyecek. Bu dil, yaşananlardan ders aldığını değil, popülerliğinden aldığı güçle, hoşlanmadıklarını istediği gibi ezebileceğini sanmaya devam ettiğini gösteriyor. 

Ayrıca, futbolcuların gazetecilere yönelik saldırısını, “Takımın gösterdiği birliktelik” şeklinde yorumluyor. Görüntüler ise bu birlikteliğin, 6-7 kişilik bir çete grubunun kendilerinden çok daha güçsüz iki kişiyi linç etmeye çalışması biçiminde ortaya konduğunu gösteriyor...

Ahlak, saygı, vicdan denince ne anlıyor acaba Emre?

“Kazanmak” uğruna; taraftarların, yöneticilerin, teknik direktörlerin, futbolcuların ve medyanın katkısıyla ortaya çıkan utanç tablosu bu işte...

“Bunca rezil olmaya değer mi” sorusunu sormak bile abes...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa