26 Nisan 2017 01:00

Mahremin kaydı/kaybı

Mahremin kaydı/kaybı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son aylarda yurt dışındaki “din adamlarının Türkiye adına istihbarat çalışmalarında bulunduğu” yönünde çokça “iddia” ve habere tanık oluyoruz. İçlerinde cami görevlileri de var konsolosluk görevlisi de. Ve Dışişleri Bakanlığı başta Avrupa olmak üzere bu iddiaları reddediyor. Ancak kimi ülkeler aynı fikirde değil. Ya biz?

Sağlık ve sosyal güvenlik alanı başta olmak üzere zaman zaman bu köşeden mahremimizin, özel bilgilerimizin arşiv verilerinin istihbarat birimleri için veri olarak kullanılmasını ve hatta Çalışma Bakanlığı tarafından ihale ile meraklısına satılmasını işlemiştim. 

Yine bu köşede zaman zaman ‘Türkiye Değerler Atlası’ verilerinden yararlanarak ‘Bizde eksik olan ne’ sorusuna cevap bulmaya çalışmış ve “güven” üzerinde yoğunlaşmıştım. Ve şu veriyi kimi zaman tekrarlamıştım: “Türkiye’de güven endeksi yüzde 12 iken bu İskandinav ülkelerinde yüzde 80’i geçiyor”. Hasılı onyıllardır güvenmez / güvenemez insanlar topluluğuyuz. Soru şu mahremimizi paylaştığımız hekimin veri kaydını anladık ama bu mahremimiz neden satılır ve istihbarat verisine dönüşür? Yetmedi ola ki hastaneye yattığımızda neden emniyet / istihbarat devreye girer ve GBT’miz yapılır ve gereğinde “doğumhane” kapısında gözaltına alınırız? 

Ya din adamları İle paylaştığımız mahrem veriler, sorduğumuz dini bahisler neden bir yönetmelik gereği kayda alınır ve her ay Diyanet İşeri Başkanlığına elektronik ortamda gönderilir? İster istemez şu soruya yanıt arıyor insan: Diyanet İşleri Başkanlığı bir istihbarat kurumu mudur (Ki öyle olmaması gerekiyor), ya da bu amaçla yurttaşlarım bilgisi dışında kullanılması kendi literatürüne atıfla caiz midir?

Bu bahse nasıl geldigimizi aydınlatmak için geçmişte de yazdığım üzere Diyanet İşleri Başkanlığı Aile İrşad ve Rehberlik Büroları Çalışma Yönergesi’ni okumanızı öneririm. O yönergede şöyle ibareler yer alıyor: “

- ’Büro personeli, başvuru sahipleriyle telefonla ya da yüz yüze görüşme yapar. Görüşme sırasında, hem kişinin hem de bölgenin hassasiyetleri dikkate alınır. (Madde 8 / 1)

- ”Yapılan görüşmelere ilişkin bilgiler kartekse işlenir, bu karteksler aylık periyotlarla müftülüklerce daire başkanlığına elektronik ortamda gönderilir. Ayrıca bu bilgiler büroda sistematik bir şekilde arşivlenir.  (Madde 8 / 2)

- Yine yönergenin 5. maddesinde de belirtildiği üzere bu büroların amacı “Toplumumuzun aile hakkında dini açıdan doğru bilgilendirilmesini sağlamak.” Ve sonrasında şöyle devam ediyor: “Büroya başvuran kişilerin sorunları dikkate alınarak gerektiğinde psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve avukat gibi uzmanlara yönlendirir.” İşte bu cümle içeriğin salt uhrevi olmayıp dünyevi olduğunun kanıtı... Sorun ya da cevap verilmesi gereken başlık tam da burada başlıyor: Kendimize ve ailemize dair mahrem bilgilerin yerel din görevlisi dışında il müftülüğünde ve Ankara’da Diyanet İşeri Başkanlığında ne işi var? Ve yanıt bekleyen soru şu, aynen Sağlık ve Çalışma Bakanlıklarında olduğu üzere kişisel mahremimiz Diyanet tarafından emniyet / istihbarat birimleri ile ne ölçüde paylaşılıyor?

Yakın zaman yazılarımdan birisi şu cümle ile başlamıştı: ‘Denebilir ki günümüzde mahremin tanımı sağlık alanı dahil olmak üzere yerle bir, hem de kendi sessiz onaylarımız ile.’ 

O yazımın başlığı ‘Mahremin Kaydı’ idi ve şimdi bir kez daha düşünme zamanı: Bu sistemi onaylıyor muyuz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...