23 Nisan 2017 00:55

İktidar medyasının hezimeti

İktidar medyasının hezimeti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sonuçları şaibeli bir referandumu geride bıraktık. İtirazlar devam ediyor. Neyle sonuçlanacağı henüz belirsiz olsa da kesin olan bu referandumun tarihe yasaların çiğnendiği “mühürsüz referandum” olarak geçeceği. “Yapılan oylama sonucunu meşru göstermemeye çalışarak sosyal medya hesaplarından yapılan eylemleri organize etme, halkı kin, düşmanlığa tahrik, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” gibi bir suç icat edip gazetecileri, aktivistleri gözaltına almak ya da referandum sürecindeki eşitsiz koşulları ve şaibeleri dile getiren AGİT temsilcilerini “terörist destekçisi” ilan etmek beyhude bir çaba. İktidarın meşruiyeti ciddi bir yara aldı. Bunun yanında hepimizin, özellikle medyanın, bu süreçten çıkartması gereken dersler var.

Anayasa değişikliği tartışmaları başladığından beri ifade ediliyor, 179 medya kuruluşunun kapatıldığı, 157 gazetecinin hapiste olduğu, medyanın tamamen hükümetin kontrolüne geçtiği OHAL koşullarında böyle bir referandum yapılmamalıydı. Israr, öncelikle iktidarın elindeki medya gücünün sınırlılığıyla yüzleşmesine neden olmalı. Kamu yayıncılığı yapması gereken TRT ve Anadolu Ajansı dahil, elinizdeki onlarca televizyon kanalıyla sabahtan akşama evet propagandası yaptığınız halde toplumun yüzde 50’sini ikna edemediniz. Büyük şehirleri kaybetmeniz, Ipsos’un araştırmasında ortaya çıktığı üzere gençler arasında “hayır”ın yüksek çıkması eski tip propaganda biçimlerinin işe yaramadığını gösterdi. Ekranlarda tüm gün “Allah”, “ümmet”, “bayrak”, “devlet”, “hainler”, “teröristler” diye bağırmak, “Naziler” diye manşetlerle Avrupa’ya meydan okumak, köşelerden fetva vermek sizinle aynı fikirde olanların bir kısmına dahi etki etmedi. Üstelik 7 Haziran öncesi “HDP milletvekillerini ekrana çıkardı”, “Selahattin Demirtaş’a saz çaldırdı” bahanesiyle yüklendiğiniz Doğan Grubu, bu sefer tamamen yanınızdaydı, “hayır” diyeceğini sosyal medyadan ilan eden İrfan Değirmenci’yi işten kovdu, daha ne yapsın?  Çevrenizde medya etkilerini doğru tahlil edebilen, teknolojinin, sosyal medyanın rolünü iyi bilen danışmanlarınız olsaydı, ‘Pelikanlar’ın kurduğu troll ordusuna güvenmez, baskının en görünür şekli olan gazetecileri hapse atmanın, içeride ve dışarıda “evet” sonrası olacaklara dair en önemli işaret olduğunu ve bunun bir bedeli olacağını size söylerdi. Erdoğan’ın 2007 sonrası benimsediği ana akım medyayı kontrol altına alma, yandaş sermayedarlar vasıtasıyla yeniden şekillendirme stratejisi referandumla birlikte çöktü. Toplumdan gizlediğiniz düşük reytinglere, yerlerde sürünen tirajlara baksaydınız bile görebilirdiniz. Bundan sonra baskıyı artırmak, gazetecileri hapse atmaya, hapiste tutmaya devam etmek ancak medya aracılığıyla sürdürmeyi arzuladığınız hegemonik iktidarınızın, kabaca toplumu ikna gücünüzün, sonunu hızlandırır. 

Bu arada unutmamak gerekir ki AKP’nin ‘demokrasi mücadelesine’ gönül vermiş, son birkaç yıldır alarm veren tutarsızlıklarını stratejik hamleler olarak göstermek için canla başla mücadele eden kimi köşe yazarları referandum sürecinde gemiyi terk ettiler. AKP saflarında, dil bilen, dil bilmek de yeterli değil, yabancı kaynaklardan edindiği bilgileri doğru tahlil edebilecek, örneğin Zaytung tarzı sitelerden okuduklarını gerçekmiş gibi köşesine taşımayacak, Osmanlı dizileri izleyerek ordunun Erdoğan komutasında “büyük yürüyüş”e hazır olduğuna inanmayacak denli olgun, bir fikri başından sona tutarlı bir şekilde savunabilecek köşe yazarlığı, yorumcu pozisyonları açık. Maaş dolgun, ilgilenenlere duyurulur. 

Yanardöner gazeteciliğin sonu
Böyle bir açığın olduğunu tek gören ben değilim elbette. Nicedir buna oynayan ana akım kalemşorları var. Referandum gecesinin en eğlenceli kısmı pozisyon almaya çalışan köşe yazarlarının kıvranmalarını izlemek oldu. Ancak onlar için kötü haberlerim var. AKP’nin bu süreçte kimlik siyasetine oynaması orta yolculuğun manevra alanını çok daralttı. Bir sonraki hamlenin toplumun hayır diyen yarısını bölmeye yönelik olacağından kuşku yok. Yani iktidara yaranmak için ana akımda “evet”i övenlere yeni dönemde ihtiyaç yok, iktidar medyasında zaten güvenilir değiller. “Hayır”a yakın duranların bir şansı var ancak onların da, toplum bu denli net bölünmüşken ve söylemlerin sertleşeceği belliyken, seçenekleri sınırlı: Ya hayır içinde orta yolu bulmaya çalışacaklar ki bu onları muhalif safa itecek ya da alıştıkları üzere evet ve hayır arasında birleştirici olmaya çalışacaklar, ki geçmişleri buna müsaade etmediğinden daha sert yumruklar için kum torbası olarak kariyerlerini tamamlayacaklar.

Gelelim asıl önemli konuya, biz ne yapacağız? Bu eşitsiz koşullar ve şaibe iddiaları altında sonuç ne olursa olsun ‘galiptir bu yolda mağlup’ deyip umutsuzluğa kapılmamak önemli. Ancak referandum gecesi tek haber kaynağımızın her daim eleştirdiğimiz Anadolu Ajansı olmasında bizim de payımız var. AA sonuçlarının tek alternatifinin bugün itiraz dilekçesi yazdığımız YSK olması nasıl bir sıkışmışlık içinde olduğumuzun göstergesi. İtirazlarımızı dile getirecek medyanın bu kadar sınırlı oluşu canımızı bir kez daha yaktı. AGİT Uluslararası Referandum Gözlem Heyeti yüzde 77.5’lik pozitif tonda “evet” üstünlüğüne karşı televizyondaki yayın zamanının yüzde 23.5’inin nötr tonda ‘hayır’a ayrıldığını kayıtlarına geçirdi. Sesimizi duyuran medyanın okur, izleyici ve reklam desteğine ihtiyacı var.

Bunun yanında “hayır” uğruna türlü manipülasyon, yalan haber dolaşımda. Doğruya yanlış yoldan ulaşılmaz. İktidarın gözünde nicedir İzmir’in dağlarındaki çiçeklerle Diyarbakır’ın bağları eşit. Şehirleri, evleri yıkılmış insanların tehdit altında oy verdiklerini, sandık görevlilerinin, müşahitlerin engellendiğini görmezden gelip bunu yarıştıran, yanılgıya doymayan manipülatörler hâlâ iş başında.

Birlikte bir yaşam kurmak için, barış için ulaşmamız gereken insanlar var. Kılıçdaroğlu referandum sürecinde oy devşirmek için Suriyeliler kartını oynuyorsa bunda medyanın “Suriyeli gerginliği” haberlerinin de payı büyük. Medya etik ilkelere sahip çıkarak bir müzakere zeminini temin etmek zorunda. 

Yüzde 50’yiz diyoruz ama AKP’nin aşındırdığı değerlere kendi içinde de itirazlar yükseliyor. “Hayır”da hayır belki de budur. Yeni dönem Erdoğan ve seçtiği çevresinin ayakta kalma stratejisiyle toplumun kaybetmek istemediği değerlerin mücadelesine sahne olacak. Seçilme yaşı 18’e inecek ama PISA verilerine göre 28 OECD ülkesinin en mutsuz gençleri yakında seçmen olacaklar. Aslında çok daha fazlayız, en büyük gücümüz haklılığımız.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...