18 Nisan 2017 00:32

Atı alan

Atı alan

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne yazık ki beklediğim gerçekleşti. Sonucun kıl payı farkla belirleneceği ortadaydı. Kıl payı “hayır” çıkacağını zaten kendileri de önceden görmüştü. İkinci bir 7 Haziran’ı bu kez engellediler. 

Aslında o zaman da beklentileri, HDP’nin yüzde 10 barajını kıl payı yakalamayacağı ve yüzde 9 küsurlarda kalacağı, bu oyların AKP tarafından kapılıp İslam-Türk Sentezi anayasanın çıkmasını mümkün kılacak çoğunluğun yakalanacağı yolundaydı.  

7 Haziran seçimleri AKP ve Erdoğan’ın travması oldu. Bir hafta konuşmadı bile. Ama bu arada oyununu kurdu. Ne yazık ki, karşı cephe de ona kendi oyununu kurması için şans tanıdı.

20 Nisan 1924’te yürürlüğe giren Anayasa altında, Türkiye Cumhuriyeti formal olarak bir yıl sözde tek parti sistemi olmadan yaşadı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17 Kasım 1924’te kurulmuştur. 29 milletvekili CHF’den istifa ederek onu oluşturmuş, istifa eden 7 milletvekili ise bağımsız kalarak gelişmeleri izlemeyi tercih etmiştir. Hemen aralık ayında yapılan seçimlerde ise, hepsi parlamentodan arındırılmışlardır. Parti kurucularından Adnan Adıvar, daha sonra eşi Halide Edip ile sürgüne giderken, 1926 yılında İzmir suikast girişimi davası sanığı yapılan diğer bazı kurucu milletvekilleri ise Mustafa Kemal’in “özel affı” ile idamdan kurtulmuş, onun ölümüne kadar takip altında bir çeşit ev hapsinde yaşamışlardır. Bu kaderi, 1 Kasım 1937 yılında Başbakanlıktan alınan İsmet İnönü ise, bir yıl evinde takip altında kalarak yaşamıştır. 

1925 yılında patlak veren Şeyh Sait Kürt Başkaldırısı, otokratik sistemin pekişmesi için kullanılmıştır. Bugün Kürt sorunu nasıl otokratik sistemin pekişmesi için kullanılıyorsa.

“Suskunluk Yasası” ile, muhalif basın yöneticileri topluca tutuklanıp Diyarbakır’a getirtilerek zapturapt altına alınmış, sol partiler, gazeteler, feminist dernekler kapatılmıştır.

Aslında bu baskı sistemi, TC’nin bütün tarihi boyunca bir model oluşturmuştur diyebiliriz.

Artık 1913 Babıali Darbesi sonu uygulamalarına, 24 Nisan 1915 toplu tevkifatına kadar girmeyelim. 

Az yaşamadık; neredeyse her on yılda bir devresel toplu tutuklamaları, basın susturmalarını.

Ve çeşitli alanlarda bütün bu uygulamaları basında, siyasal partiler alanında, yerel yönetimler alanında yaşamaktayız. 2008 ilk KCK toplu operasyonundan başlayarak…

Hani ne derler, “Hadi Ermeni’nin halledilmesine, solun tasfiyesine ses etmedik, bari Kürt’ü dövdürmeyecektik!”
Galiba İttihat Terakki’nin A ve B takımlarının yiyişmelerinden ve alternatif olarak bir tek kendilerine alan bırakmalarından bu ülke kurtulamayacak.

1930 yılında yine bir deneme oldu, kontrol altında bir muhalif partiye şans tanıma babında. Vatandaş “kurtar bizi” diye abartılı refleks verince, hemen kapatıldı yine.

1946 yılında sözde çok partili düzmece bir seçim yaşandı. CHP nefes aldırmıyordu.

Ama bütün yeni genç kuşaklar muhalifti artık. İnönü’nün bir oğlu bile. Baba oğlunu bir yıl kadar ev hapsinde tutturacaktı. Sanırım Ömer’i.

1949 yılında tek parti iyice azgınlaşacaktı. Sol partiler zaten çoktan tasfiye edilmişti sıkıyönetim tarafından (OHAL’in bugünkü kullanımı gibi). Artık idarecilerden tüm muhalif partileri takip altında tutmaları isteniyordu. Bunu kabul etmeyen İstanbul Valisi Lütfü Kırdar ve tüm İstanbul kaymakamları sürgün edilecekti. İnönü, İstanbul’da son mitingini Taksim’de yüz bin kişiye yaparken, yeni vali “akıl doktoru” Fahrettin Kerim, “İşte İstanbul Paşam” diyecekti. 

1949 yılında ordu içindeki ilk cunta ise, “Eğer İnönü seçimle gitmezse, indirmek üzere” Cevdet Sunay başkanlığında kurulacaktı.  İnönü’nün olumlu yanı, seçimle gitmeyi kabul eden ilk lider olması diyebiliriz.

Ama devletin B Takımı DP, daha sonra AP gibi, daha sonra AKP gibi, iktidara sıkı sıkı sarılıp otokratlaşacak, ne pahasına olursa olsun terk etmemeye çalışacaktı. Bu ise yeni darbelerin kapısını aralayacaktı. 

40’lı yılların sonunda muhalif gazeteciler hapiste, sol partiler kapatılmıştı.

50’li yılların sonunda ise, başta DP’yi destekleyen liberaller muhalefette, gazeteciler hapiste, tek legal sol parti Vatan Partisi Lideri Dr. Kıvılcımlı ve arkadaşları hapiste, CHP parlamentoda Tahkikat Komisyonunun tehdidi altında, yeni genç Kürt aydınları kuşağı hapiste idi.

Şimdi 15 Temmuz darbe girişimini RTE nasıl kendi otokrasi inşa programı için kullandı ise, Demirel de 12 Mart darbesini ters yöne çevirmeyi başardı.

Demirel, Türkiye’nin görece en demokratik döneminde parlamentodaki 15 kişilik TİP grubuna tahammül edemedi; şimdi RTE nasıl HDP grubuna tahammül edemiyorsa.

Demirel ve Türkiye sağı, Kemalist mirası terk ettiğini açıklayan Ecevit’e de şans tanımadı. Milliyetçi Cepheyi kurarak (şimdiki Anayasa ittifakının öncülü) ülkeyi iç savaşa sürükledi, bu da militarizmin 1980 yılındaki darbe gerekçesi oldu.

Ecevit, sosyal demokrat oy tabanını bölerek, RTE’nin yüzde 20 oy ile İstanbul Belediye Başkanı olmasını sağladı. Aynı şey Ankara’da Karayalçın sayesinde yaşandı. Daha ’90’larda İslamistlere yerel iktidar olma şansı tanındı.
1999 yılında SHP’ye tahammül edemeyen Ecevit, kanlısı Devlet Bahçeli ile ortaklık kurmayı içine sindirdi. Ve 19 Aralık cezaevi kıyımını birlikte yürüttüler.

2002 yılında RTE’nin milletvekili olmasını CHP Lideri Deniz Baykal sağladı. 

Keşke bunu yapacağına Abdullah Türk’ü Kasrı Konca’da ziyaret etseydi. Bu ziyareti 15 yıl sonra 2017 yılında yapmayı akıl etti. Ama artık çok geçti.

CHP lehine bir yorum: 1950 yılında en azından iktidarı terk etmeyi bildiler. 1958 yılında normal seçimler yapılsa, kaybetmemek için bir yıl önceye alınmasaydı, belki de ABD gibi bir sistem oturacaktı, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler sırayla nöbete gelecekti. 

Sonuç olarak sistemin A ve B takımıydılar. Eski Teşkilatı Mahsusacı Bayar bunu başaramadı. Menderes ise bir havalara girmiş, İstanbul ve Ankara’nın imarı ile meşguldü (RTE gibi).

 Cumhuriyetin kurucusu atası Mim Kemal, ömrü vefa etmedi 15 yıl mutlak iktidarı elinde tuttu. (Aslında RTE’nin farklı bir ideoloji ile oynamaya soyunduğu rol.) İnönü 11 yıl sonra terk etmeyi kabul etti. Bayar 10 yıl sonra bırakmayı kabul etmediği için darbeyle gitti.

Demirel, parçalı olarak 14 yıl iktidarda kaldı ama ülkeyi darbeden darbeye, iç savaştan, kirli savaşa sürükledi. Kanlısı Ecevit’i başbakan bile yaptı bu amaçla. Şimdi RTE 15 yıldır iktidarda. Hedefi Kızıl Sultan’ın 40 yılı olmasa bile, yakını. Bunu nasıl başardığını anlamak istiyorsanız, tavsiyem, Baskın Oran’ın yeni çıkan, daha önce Agos dergisinde tefrika edilmiş olan, “Recep Tayyip Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları”nı okumanız.

Baskın Hoca, 20 yıl önce çıkan “Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları” adlı kitabı gibi T.C.’nin kaderini belirleyenlerin şifrelerini, trajikomik bir ahvalde deşifre ediyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa