16 Nisan 2017 00:54

Soğan meselesi

Soğan meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Malum, anayasa değişikliğiyle ilgili kararımızı bugün milletçe sandıklara yansıtacağız; bu nedenle kimi yayın “yassağ”larına uymamız hem şart, hemi de “demokratik hukuk devleti”mizin kanunları gereği; dolayısıyla bu haftaki mektubumu suya sabuna dokunmadan, etliye sütlüye bulaşmadan sadece “soğan meselesi”ne ayırdım...

Kirvem, soğan deyip geçmemeli...

Gözyaşı döktürür ama kalıcı değil, yaralayıcı hiç değil.

Sevenleri ne denli çoktur bilemem ama bana öyle gelir ki sevmeyenlerinin şu alemde esamesi bile okunmaz.

Fakirin fukaranın ekmeğine en yakın katık, en yakın dosttur.

Somunun, lavaşın, özellikle de sıcacık tandır ekmeğinin yanında bir baş kuru soğanı bulan her gariban, çölde su bulmuş gibi sevinir.

Soğanın cücüğünü yiyenlerin mideleri bayram eder.

Soğan deyip geçmemeli...

Kimi para babalarının burun kıvırıp yemeye tenezzül etmedikleri bu “nimet”in, bir zamanların Kostantiniye’sinde, daha sonraları da Osmanlı’nın payitahtı olan İstanbul’un göbeğindeki Beyazıt Meydanı’nın yanı başında, Soğanağa Mahallesi diye anlı şanlı tabelası bile var.

Soğanın, gavurca deyimiyle “Allium cepa” familyasının, günümüze kadar gelip sarkan tarihini araştıranların verecekleri “ferman”, “fetva”ların yanı sıra, keza, “kanun hükmündeki kararnameler”in içeriği ne olursa olsun, gerçek olan şu ki, soğan soğandır ve sofralarımızın taçsız “kralı”dır; ama öte taraftan da canları istediğinde ona buna sataşıp hunharca gözyaşı döktüren kendini bilmiş, daha da doğrusu ne oldum delisi kesilmiş bilumum kral, imparator, şah, padişahların soy ve soplarıyla, onların uşaklarıyla yakından uzaktan bir akrabalığından söz edilemez!

Soğanın kabuğu yumurta boyar; bu boyanın rengi hep aynıdır, yumurtanın keyfine, onun isteğine göre bukalemun gibi renk değiştirmez.

Soğanın cücüğü daha çok iştah açar.

Soğanın tatlısı da acısı da vardır; dolayısıyla isteyen ondan, isteyen bundan tadıp, isteyen de yemeden yanında da yatabilir; çünkü soğanın özünde kendini ona buna, falan filana zorla, hileyle, dolambaçlı yollarla pazarlama gibi derdi, böyle bir sorunu asla yoktur.

Soğan deyip geçmemeli...

Soğan, “demokrasi”nin yanı sıra, ayrıca “sosyal adalet”ten yana kendini hep yakın hissederken, diğer yandan da kokusunu, tadını, şeklini, şumülünü beğenmeyip, bir de “alt tarafı bir baş kuru veya iki dal yeşil soğan” diyerek onu horlayıp burun kıvıran kimi ukalalara karşı peşinen tavır alıp, böylece “biz”ler ya da “onlar” diyerek diğer sebze ve de bilumum “zerzavat”la arasına herhangi bir şekilde çit çekip, dikenli telllerle sınır çizip, hatta bu sınırları korumak adına mayın döşeyip düşmanlık taslamadığı gibi, tam aksine bu tür “yampiri” yaklaşımları kabuğunun en dış zarından içeri geçirmeyi bile kesinlikle zül addeder...

Soğanın “kuş sütü” misali porselen kayık tabak içinde, “ben de buradayım” demekten yana bir alışkanlığı olmadığı gibi, ayrıca görünüşte hepsi de birbirlerinden nefis süslü püslü yemeklere özenip onlarla “selfi” çektirdiğini yazıp çizip bunu kanıtlayan “vakanüvis”lere de henüz yeryüzünde rastlanmamıştır.

Hangi tür yemeklerin nasıl pişmesi gerektiğine dair ahkam kesen, “kalori” hesaplarıyla insanların zihnini kurcalayan kimisi bilmem neyin profesörü, bilmem neyin diyetisyeni ya da şu veya bu restoranların davetiyle gittikleri mekanların bir taraftan reklamını yaparken, aynı zamanda da sevip sevmese de, beğenip beğenmese de yine de ham hum şaralop midelerine indirdikleri kebapların, köftelerin lezzetinden bahsedip, akabinde de “diş kirası” babında aldıkları “hediye”lerin kölesine dönüşmüş “gurme” lakaplı beleşçi insanlarla da ilgisi alakası kesinlikle mafiş!

Soğan, onun bunun, ötekinin berikinin verip eline tutuşturdukları “hamili kart yakinimdir” gibi kartvizitlerle “hayat denen bu yolda” gözlerini tepelere diken, hırslarının, ihtiraslarının esiri olup, bunun sarhoşluğuyla debelenip duran kişilerle arası hiç mi hiç hoş değil, kartvizitli bu insanlarla yıldızı asla barışmaz.

Soğan, soğanlığını bilecek kadar dürüst, soyula soyula nihayet tam anlamıyla anadan üryan, kendi cücüğüyle ortaya çıktığında, bunun utancını değil, bilakis şeffaflığının onurunu sergiler.

Soğan deyip geçmemeli...

Soğan ilaçtır; Anadolu denen uçsuz bucaksız bu diyarlarda, kış kıyamette doktorların ulaşamadığı, sağlık ocaklarının sadece lafının ortalarda dolaştığı kuş uçmaz kervan geçmez mezralardaki patikalarda kazara kayıp düşen vatandaşlardan birinin, bu kaza nedeniyle ayağının kesinlikle burkulduğuna, kolunun kırıldığına dair kendi diplomalarını “kırık çıkık uzmanı” olarak veren bunak, yaşlı kocakarıların koydukları teşhis sonucunda; kalayı yıllar yılı zaten tarihte kalmış bir bakır tencerede kaynatılıp iyice yumuşatılan bir baş kuru soğanın, bir havlu veya çaputla kırığın üstüne sarılıp monte edilmesinin ardından tam tamına on iki saat sonra kırık ayağı, çatlak bileği onarıp böylesine bir mucizeyi Tanrı’nın öncülüğünde gerçekleştirdiğini bilenler zaten bilir...

Soğan dürüsttür, her türlü alavere ve dalaverelerle birbirlerini kazıklayıp, bunu da bir nevi “ticari zeka, siyasi deha” olarak  pazarlayanların kendi rakiplerini kendi hince yöntemleriyle neredeyse ekmeğe muhtaç ettiklerinde, “herifi evirdim çevirdim, soyup soğana çevirdim” diyen egoistlerle arası daima açıktır; dahası da bu neviden katakulli işlerde, bu tür taraklarda bez dokuması, soğanın tarihi “miras”ına, özellikle de “fıtrat”ına kesinlikle tersodur!

Kışın dışarda kar ve tipinin kol gezip, rüzgarın bacadan üflediği zamanlarda, kerpiçten evin kireç badanalı minik odasındaki saç sobanın etrafında kurulu yer sofrasında; ana, baba, dede, nene, bacı kardeş, torun torba maaile birlikte yenen kavurmaya eşlik eden bir baş kuru soğanın tadını, onların “birlik ve bütünlüğünü” gölgeleyebilecek başka bir lezzet henüz icat edilmedi.

Vee... Yampiri ekseni etrafında fırıldak misali dönen dünyamızda; sarımsağın “sağ”ı, buna mukabil soğanın illa da “sol”u gösterip, dolayısıyla fakir fukaranın, garibanın ekmeğine evvelemirde katık olup, bu uğurda didinip durması “Allium cepa” sülalesinin belki de yüz akı mıdır, kim bilir Kivem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...